Neşet Ertaş dinleyen Mozart dinleyenden daha mı aşağı?

Neşet Ertaş dinleyen Mozart dinleyenden daha mı aşağı?

“Neşet Ertaş dinleyen birinin Mozart dinleyen birinden daha aşağıda olduğu” ön kabulü ile alabilecekleri bir mesafe olmadığını bu insanlara bıkıp usanmadan anlatmamız gerekir diyor İsmail Kılıçarslan.

Mozart konulu tartışmaya bugünkü yazısı ile İsmail Kılıçarslan da katıldı. Yeni Şafak‘ta “Mozart ve bazı Türk büyükleri” başlığı ile yayınlanan yazısında, tartışmanın Mustafa Kemal ve Kemalizm ile ilgili yönüne de değinen Kılıçarslan, Rutkay Aziz, Enver Aysever ve Yılmaz Özdil’e de dokundurmada bulundu.

“Eğlenceli, hatta bence aşırı eğlenceli bir memlekette yaşıyoruz.” diyen Kılıçarslan, yazısının bir bölümünde şöyle dedi:

Cumhurbaşkanını bira içip Mozart dinlemeye davet ediyorlar, Cumhurbaşkanı da “ne alakası var kardeşim” deyince “ama Mozart gelişmişliktir, elimde olsa köylere konser salonu kurar Mozart ve Beethoven dinletirim” yazıyorlar. Zannediyorum bir çeşit “kendi kendine tatmin alanı” buluyorlar böyle yaparak.

Bir başka yerinden konuşalım. Hiçbir musiki türü “gelişmişlik göstergesi sayılma bakımından” diğerinden üstün değildir. Zira müzik yapabilmek zaten başlı başına “gelişmişlik” gösteren bir hadisedir. “Şu müzik daha çok gelişmişlik göstergesidir” diyebilmek için de bir çeşit taklitçi müptezel olmanız gerekir.

Cumhurbaşkanı “ne alakası var kardeşim” dediğinde çoğu insanın bu açıklamaya destek için gösterdiği “biz zaten asla Mozart dinlemeyiz” tepkileri de bir yanıyla sakildir bence. Mozart’ın da, bütün bir batı müziğinin de son derece güzel örnekleri vardır ve Mozart üzerinden başlatılan bir tartışmada “zaten dinlemeyiz, dinlemeyeceğiz” tepkisi vermek bana çok doğru bir tepki gibi gelmez.

Anlaşılacağı üzere “bizim taklitçi müptezellerin sevimsizliğini Mozart’a yüklemenin âlemi yoktur” demeye çalışıyorum sadece. “Kültürel dayatmaya karşı koymanın yolu bana ne kültürden” tepkisi değildir demeye de.

Şurası önemli tabii: Bizim eğitilmez elitistlerimiz için tek bir müzik, tek bir hayat tarzı, tek bir kültürel form, tek bir yaşam oryantasyonu vardır. Bir tür “gelişmişlik hastalığı” da diyebileceğimiz bu durum Kemalizm’in tuhaf bir yan etkisidir ve oldukça can sıkıcıdır. “Mozart dinlersek adam oluruz”, “bale izlemeye gidersek iyi insan oluruz”, “operaya gidenden kimseye kötülük gelmez” gibi akıl dışı hurafelerle gösterir kendini daha çok. “Kültür tüketiminin insanları daha iyi hale getirdiği” önermesini topluca da tartışmaya açabiliriz tabii ama bu önermeyi nispeten doğru bile kabul etsek “bu iyi hale gelme işi ancak bizim öngördüğümüz kültürel tüketim ile olur” cümlesindeki faşizan tınıyı gözden kaçırmamak lazım gelir yine de.

Yahu hadi yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. Türkiye’de öyle “klasik batı musikisinden anlayan adam” bulmak da epeyce meseledir hani. Ama başlangıç düzeyinde bile sayılamayacak ilgilerini başkasına “aydınlanma için dayatan” adam sayısı mebzul miktardadır.

Bir küçük hatırlatma daha. Mozart’ı falan dayatan adamların neredeyse tamamı “iki duble sonra” ya sanat müziğinin bir alt türü olan meyhane şarkılarıyla yahut dümdüz arabeskle geçerler kendilerinden. Bunun hemen hemen ilk örneği de radyoda Türk musikisi yayınlanmasını yasaklayıp Çankaya’da en başarılı hanende ve sazendeleri çağırarak rakısını öylece içen Mustafa Kemal’dir.

Meseleyi daha da derinleştirmek mümkün, fakat gereksiz…

Diyeceğim şudur: Kültürel tüketim ve/veya alkol kullanımı üzerinden gelişmişlik önermek en hafif tabirle ayıptır. Bunu, bidayetinden beri kendilerini bir çeşit “üstünlük” içerisinde gören elitistlere anlatmanın bir yolunu bulmak ise vazifemizdir.

“Neşet Ertaş dinleyen birinin Mozart dinleyen birinden daha aşağıda olduğu” ön kabulü ile alabilecekleri bir mesafe olmadığını bu insanlara bıkıp usanmadan anlatmamız gerekir. “İki bira çakma”nın birini diğerinden daha iyi insan yapmadığını bu insanlara bıkıp usanmadan anlatmamız gerekir.

Ve açıkça söylemek gerekirse “biraz da iyi davranmak” gerekir bu insanlara. Söz gelimi Rutkay Aziz, Enver Aysever ya da Yılmaz Özdil olsam “niçin artık bizim borumuz tam bizim istediğimiz şekilde ötmüyor?” sorusu karşısında epeyce kızar, çokça bozulurdum. Sonunda ben de belki çareyi “Cumhurbaşkanı bir duble viski çakıp iki de Leonard Cohen dinlese hiçbir şeyi kalmaz” cümlesinde bulurdum.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *