Akıl İslam’ın ruhudur

Akıl İslam’ın ruhudur

Tarih sahnesine çıktığı zaman sürecinde İslam akılsız çağın aklı olmuş, insan mantığına hitap ederek kendini kabul ettirmiş, insanlığa az olduğu halde aklını iyi kullanan kişilerle çok olup da aklını iyi kullanmayan kişilere nasıl hakim olunacağının stratejisini hediye etmiştir.

Akıl İslam’ın ruhudur

Ali Rıza Gül

Akıl, “menetme, engelleme ve yasaklama” anlamlarına gelen Arapça bir kelime olup, kavrama, anlama, düşünme, yorumlama ve kavramlaştırma yetisini ifade eder. Olaylar ya da kavramlar arasında Türkçede “us” da denen akılla ilişki kurulur, varlıklar arasındaki ilişki onunla kavranır, mantıksal çıkarımlar onunla yapılır, bilgi onunla elde edilir, doğru yanlıştan onunla ayrılır, teoriler onunla oluşturulur, medeniyet onunla kurulur, sınai ve teknolojik gelişme onunla sağlanır, geleceğe ilişkin öngörülerde onunla bulunulur.

Dini alandan ilave edecek olursak, iyi kötüden, güzel çirkinden, hak batıldan akıl vasıtasıyla ayrılır, hikmetli amele onunla ulaşılır, cehaletten onunla uzak durulur, Allah’ın rızası ve ahiret onunla kazanılır. Bu manalardaki soyut taraf onun zeka ve hafızadan farklı yönlerini ortaya koyar. Bu anlamda akıllı olmakla zeki olmak ya da güçlü bir hafızaya sahip olmak birbiriyle aynı durumları anlatmaz.

Geniş anlam alanı ve fonksiyonları aklın büyük gücünü yeterince gösteriyor. Gücü dikkate alındığında herhangi bir dinin veya ideolojinin aklı görmezden gelmesi düşünülemez. Bu yüzden aklı önemsemeyen, onunla ilgili teorisi olmayan bir dine veya dünya görüşüne rastlamak mümkün değildir. Yüce dinimiz İslam’da da akla özel bir önem atfedilmiştir. O, Allah’ın yarattığı yüce bir mahluktur, Onun insanlara bahşettiği ruhanî bir cevher ve ilâhî bir nurdur, insanı diğer hayvan (canlı) türlerinden ayıran üstün bir özelliktir, insanı hidayete götüren veya kötülüklerden alıkoyan özel ve güzel bir yetenektir.

İslam ilimlerinde akıl önemli bir bilgi kaynağıdır; Kur’an akılla anlaşılır, hadislerin sahih olanına olmayanı akılla tespit edilir, sünnetin neyi ifade ettiğine akılla karar verilir, itikat, kelam ve fıkıh ilimleri akılla kurulur, tasavvufi yorumlar akılla yapılır. Keza, fıkıh ve kelam ilimlerinde hükme ulaşmada son derece önemli olan istidlal ve nazar akılla yapılır, muhakeme akılla yürütülür, kıyas ve istihsan akılla yapılır, tümevarım ve tümdengelim metotları akılla uygulanır. İslam’da dini sorumluluğun dayanağını akıl oluşturur; aklı olmayanın dini sorumluluğu olmaz. Sözü uzatmaya hiç gerek yok, akıl olmasa İslam ve İslam ilimleri olmayacağı gibi, dini sorumluluktan da söz edilemez.

İslam’ın temel kaynağı Kur’an’da akla büyük bir önem verilir. Akıl ve akletme kelimeleri kırkın üzerinde ayette doğrudan geçerken, diğer ayetlerde aklın çeşitli form, tür ve tonlarını ifade etmek üzere lüb, kalb, hicrgibi altı farklı kelimeye daha çeşitli vesilelerle yer verilir. Akıl vasıtasıyla yapılan anlama, kavrama, düşünme, yorumlama vb. ile ilgili kullanımlar bunların dışındadır. Aklın kullanılmasını, meseleler üzerinde düşünülmesini sürekli tavsiye eden Kur’an, aklın kullanılmamasını zemmeder ve onu kullanmayanları kınar. Kur’an’da din anlatımı da ekseriyetle akla dayalı ikna üzerinden yapılır. Toplumsal, hukuki ve iktisadi meseleleri bir tarafa bırakalım; imanla ve ahlakla ilgili konular bile Kur’an’da insan aklına hitap edilerek anlatılır.

Mesela, insanın edepli ve terbiyeli olması, kaba davranışlardan sakınması gerektiği “(Ey Muhammed!) Sana odaların arkasından çağıranlar var ya, onların çoğu akletmez.” cümlesi ile anlatılırken akıl ve akletme özellikle vurgulanır. Kur’an, imanın özü olan tevhidi anlatırken, “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, bunların her ikisi de bozulup giderdi.” (Enbiyâ’ 21/22) denilerek, müşrik insanın bile ikna olabileceği biçimde akıl yürütülür.

İyi analiz edilirse görülür ki, tarih sahnesine çıktığı zaman sürecinde İslam akılsız çağın aklı olmuş, insan mantığına hitap ederek kendini kabul ettirmiş, insanlığa az olduğu halde aklını iyi kullanan kişilerle çok olup da aklını iyi kullanmayan kişilere nasıl hakim olunacağının stratejisini hediye etmiştir.

Hangi yönden bakarsak bakalım, akıl İslam’ın ruhudur; onu ruhundan ayrı düşünmek imkansızdır. Zira İslam, onunla birlikte vardır. Yazımıza son vermeden şunu da belirtmeliyiz ki, bu, Batı’da aklı mutlaklaştıran ve bilginin tek otoritesi ilan eden rasyonalizm anlamına gelmemektedir. İslam’da akıl, dini mantıksal yönden temellendirir ve vahiyle birlikte hareket eder; buna karşılık vahiy de insanları akla mantığa uymayan, abuk-subuk şeylere davet etmez. Bütün bu mutedil söylemlere rağmen, ne yazık ki, İslam Dünyasında akıl karşıtı bir söylem, daha açık bir ifadeyle akılsız din söylemi hızla yükselmektedir. Bu konuyu da başka bir yazımızda ele alalım.

MİRAT HABER

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *