‘Beşeri/laik çözümler batıldır, yanlıştır’

‘Beşeri/laik çözümler batıldır, yanlıştır’

Bir taraftan devlete karşı işlenen suçlarla ilgili af tartışmaları yapıyorken, öbür taraftan devletin/milletin egemenlik hak ve yetkilerinin tamamının devredilmesi anlamında AB ile entegrasyon çabalarımızı sürdürüyor, yine de “egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” diyebiliyoruz?!

Af kanunu teklifi ile ilgili olarak Bahaddin Elçi de görüşlerini Milli Gazete‘deki köşesinde aktarıyor. Elçi, İslam hukuku ile beşeri hukuku karşılaştırdığı ve çelişkilere işaret ettiği yazısında, “Gaffar, Âlim, Hâkim de olan Rabbülalemin’in rızasına uygun çözümler doğru olup, beşeri/laik çözümler batıldır, yanlıştır.” diyor ve şöyle devam ediyor:

Her işimizde olduğu gibi, “af” konusunda da Kur’an ve Sünnet ışığıyla İslami dünya görüşüyle değerlendirme yapmaya çalışmak “mümin” olmamızın gereği… Kimi, neyi önemsiyor/değer veriyorsak, ona göre tahliller/yorumlar yaparız. Bir sorunda/konuda öncelikle Allah ve Resulü ne buyurmuşsa ona uymalıyız. Biliyoruz ki haram ve helalleri tayin/tesbit yetkisi sadece AllahuTeala (c.c)’nındır. Hükmetmek, hüküm vermek de öyle… Hiç kimsenin haramları helal, helalleri de haram sayma yetkisi/haddi de yoktur.

Af kanunu elbette önemlidir. Ancak daha önemlisi hangi fiiller/sözler cezalandırılmalı veya hukuku kim vaaz etmeli ki, beklenen/amaçlanan değerlerin korunması/kamu yararı/kamu düzeni ve güveni, adalet ve barış sağlanabilsin? Bu, giderek hukuk ilahi(vahiy) kaynaklı mı, yoksa beşeri (akıl) kaynaklı mı olsun/hangisi üstündür? sorusuna/şirk veya tevhide yani zulüm veya adalete götürebilir…

İki örnek verirsek zina ve öldürmek suçlarının/fiillerinin tanımları, kapsamları, müeyyideleri İslam hukukunda başka, laik hukuktaysa başkadır. “Kısas” cezası yokken, öldürmeler giderek sıradanlaşmadı mı? En güçlü, donanımlı, korumalı şahıslar için bile güvenlik en önemli sorunlardan değil mi? Zinayı; tanımı, kapsamı, müeyyideleri farklı olsa da birkaç yıl öncesine kadar bir suç olarak kabul ediyorken AB ile entegrasyon uğruna hem idam hem de zina cezasını kaldırarak kamu vicdanını kanatmadık mı? Sıra bundan sonra AB kriterlerine uyum için erkeklerin ve kadınların hemcinsleriyle evliliklerinde?!Lut kavminin feci akıbeti ibret için yüzyıllardır gözümüzün önündeyken… “Nereye gidiyor(sun)uz?”

Adalet, barış ve güvenlik ancak beş değerin korunmasıyla sağlanabilir. Dinler/hukuki düzenler beş önemli değeri korumaya/ sağlamaya çalışırlar. Bunlar: Din, hayat, akıl, nesil ve maldır. Dinin korunması ile ötekiler de kâmil anlamda sağlanabilir. Ceza hukuku da bu değerlerin/temel hakların tecavüz ve ihlallerinin önlenmesi hallerindeki müeyyideleri kapsar. Mefsedet/zararlar önlenecek, maslahat/yararlar sağlanacak, kamu düzeni korunacaktır. İlahi hükümlerin, beşeri olanlara üstünlüğü tartışılabilir mi?

Bir devletin vatandaşlığına giren o ülkenin tüm düzenini/dinini/yasalarını kabul etmiş oluyor. Bunun gibi Kelime-i Tevhid ile İslam’a giren, mümin ve Müslüman olup, sadece Allah’ın kulluğunu/egemenliğini kabul/ikrar edince İslam nizamının kendisine yüklediği tüm sorumluluklarını, haklarını (lehinde ve aleyhindeki hükümlerin) tümünü, ayırt etmeksizin seçmiş/beğenmiş/kabul/taahhüt etmiş oluyor. Kulluk, AllahuTeala ile sözleşmemizi içeren siyasi/hukuki bir bağ/ilişkidir; biat/itaat sözleşmesidir. Ki ortaklık söz konusu değildir. Hem AllahuTeala’nın hem de kulların Rububiyeti birlikte olmaz. “Şirk, en büyük zulümdür.” (Lokman, 13) Kulluk da vatandaşlık da bölünemez, bütündür. Hayatın her alanını kapsar.

İslam hükümleri, Allah’ın kulları arasında adaleti, merhametidir. Hükümleri rahmet, menfaat ve hikmet doludur.

Suç: Allah’ın hadd veya tazir cezalarıyla cezalandırdığı hukuki yasaklardır. Yasaklanan veya terkedilen fiiller suçtur. Emredilenlerin yapılmaması, yasakların yapılması demektir.

İslam ceza hukuku (ukubat)nda suçlar: Hudud, kısas-diyet ve tazir olmak üzere tasnif edilir. Hadd suçları: Zina, zina iftirası, içki, hırsızlık, yol kesme, yağma, baği (isyan), irtidat (dinden çıkma/Ridde cezası sünnetle konmuş).

Bazı fiiller için cezalar bizzat Allahu Teala tarafından tespit buyrulmuştur. Hadd suçları bu niteliktedirler. Bazı fiiller haram kılınmış olmasına rağmen cezası (müeyyidesi) belirtilmemiş, siyasete bırakılmıştır. Bunlara da tazir denilir. (Faiz, iftira, sövme, hakaret, ticarette hile, ibadetlerin terki vs.) Hadd Allah hakkıdır. Bizzat O’nun tarafından konmuştur. Toplumun yararı içindir. Kısas cezası bir hadd cezası değildir. Öncelikle kul hakkıdır.

Hadd cezaları fiilden önce önleyici, fiilden sonra da caydırıcı ve men edicidir. Böylece insanların din, can, akıl, nesil ve mal ile ilgili menfaatleri korunur. Düzen ve güven sağlanır, korunur. Ceza, suç miktarıncadır. Islah ve terbiye amaçlanır.

Cezalar, Allah’ın kullarına merhametidir. Kulların iyiliği için konmuştur. Babanın evladını terbiyesi, hekimin hastasını tedavisi gibi… Suç işleyene de bunun karşılığı iyilik ve rahmettir. Tazir suçlarında devletin, Kur’an ve Sünnete aykırı olmamak kaydıyla yasama yetkisi vardır. Hadd cezasını kimse affedemez. Tazir suçlarında devletin af yetkisi vardır kısas, diyet (tazminat) ve hadd cezalarında bir takdir, tahfif ve teşdid yetkisi yoktur. Önlemler alınır, suça teşvik edecek vasıtalar ortadan kaldırılır. Sonra suç işlenirse ceza verilir. Padişahların yayımladıkları kanunnameler, taziri gerektiren suçlarla ilgilidir. (Fatih, Kanuni)

Bir taraftan devlete karşı işlenen suçlarla ilgili af tartışmaları yapıyorken, öbür taraftan devletin /milletin egemenlik hak ve yetkilerinin tamamının devredilmesi anlamında AB ile entegrasyon çabalarımızı sürdürüyor, yine de “egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” diyebiliyoruz?! Bu çelişkinin, bu garabetin, bu oyunun farkında bile değiliz. Tanzimattan beri egemenliğimizden/bağımsızlığımızdan devirler yapmıyor muyuz, batılılaşma sevdasıyla?!

Bilindiği gibi cumhuriyet döneminde İslam hukuku terk edilerek Avrupa’nın birçok ülkesinden kanunlar iktibas edilmişti. (İtalya, Fransa, Almanya, İsviçre) 1889 tarihli İtalyan ceza kanunu da 1926’da iktibas edildi. Birçok değişiklikten sonra biz günümüzde temeli anılan kanun olan bir konuyu tartışıyoruz. Konuyu tartışırken, çözüm ararken de AB kriterlerine uyum sağlama çabamız öncelikli. Hedef belli: AB ailesine bir fert olabilmek…

Batılılaşmak yolunda ümmetimiz, milletimiz, devletimiz, kardeşliğimiz, bedenimiz parçalandı. Ruhumuz/yolumuz/kimliğimiz çalındı. Hasta, şaşkın ve kimliksiziz. HaimNahum doktriniyle de Anadolu’ya hapsedildik. Aç bırakıldık, borçlandırıldık, uyutuluyoruz, narkozlanıyoruz, büyüleniyoruz. Zilletteyiz. Çünkü; “Başımıza gelen musibetler de günahlarımız nedeniyledir…” “Allah ve Resulüne (s.a.v.) muhalefet ederek, aykırı kanunlar/hadler koyanlar zillete düşerler.” (Mücadele, 20). “Yaratmak da emretmek de Yüceler yücesi Rabbülalemin’indir.” (Araf, 54) Allah’tan daha güzel hükmeden, düzenleyen, yol, din koyan kim vardır?

Tüm insanlık değerleri ifsad ediliyor, yok ediliyor. Aklımızı başımıza alarak, laik/seküler hukuk sistemlerinden ilahi hukuka geçmedikçe insanlık için kurtuluş mümkün olmaz. Adalet de, güvenlik de, saadet de olmaz. Vesselam.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *