Ali Bardakoğlu: ‘Fitne büyümesin diye susuyoruz’

Ali Bardakoğlu: ‘Fitne büyümesin diye susuyoruz’

“İnsanları yaftalayarak ayrışmayı ve kamplaşmayı körükleyen birçok din istismarcısına karşı yüksek sesle dur diyemiyoruz. Fitneyi büyütmeyelim, kargaşa olmasın diye susuyoruz.”

Diyanet İşleri eski başkanı Ali Bardakoğlu, Gerçek Hayat dergisinin son sayısına bir röportaj verdi. Emeti Saruhan’ın sorularını yanıtlayan Bardakoğlu, ümmetin parçalandığını, özelliklerini kaybetmeye başladığını, Ulemanın üzerine düşeni yapmadığını ve yangına benzin döktüğünü, mahalli televizyonlarda her köşe başında bir din tüccarı ortaya çıktığını ve herkesin birbirini tekfir ettiğini söylüyor.

Fitne büyümesin diye kendilerinin sustuğunu, Diyanet’in ise bu kişilere değer vermiş olmamak için cevap vermediğini savunan Bardakoğlu, çözüm için İlahiyat hocalarının seslerini çıkarması gerektiğini ve Diyanet etrafında kenetlenmek gerektiğini savunuyor.

Ali Bardakoğlu’nun röportajından bir bölüm şöyle:

İslam ümmeti olma özelliğimizi, İslam kardeşliğini yitiriyoruz. Artık birbirimizi dışlamaya, tekfir etmeye, birbirimizin kusurunu aramaya başlıyoruz. Halbuki burada Yunus Emre gibi düşünmek, bir kusur varsa bendedir, bir güzellik varsa kardeşimdedir. Onu örnek almalıyım” diye yola çıkmalıyız. Ama bakıyorsunuz herkes birbirinin yazdığını çizdiğini irdeliyor, niyet okuyor. Herkes birbirini camdan atmaya çalışıyor. Allah’ın cennetini, rahmetini birbirimizden kıskanmaya başladık. Bırakalım farklı düşünen farklı düşünsün. Herkes kendi düşüncesinin hesabını Allah’ın huzurunda verecek. Birbirimize Sırat Köprüsü kurmamıza gerek yok. Siyasal ve sosyal parçalanma artıyor. Bangladeş, Pakistan, Yemen, Somali, Mısır… adeta bütün İslam alemi ciddi sancılar çekiyor. Bunda İslam alimlerinin büyük payı var. Ulema İslam kardeşliğini pekiştirmek, hoşgörüyü arttırmak yerine, adeta bu yangına benzin döküyorlar. Hac bize bir okuldur. Kabe’deki imamın arkasında farklı mezhep ve meşrebe sahip de olsa bütün Müslümanlar namaz kılar. Bu bize büyük dairenin Müslümanlık olduğunu öğretiyor. Artık orada tarikatların, örgütlerin, cemaatlerin, mensubiyetlerin, siyasi görüşlerin, ülke iktidarlarının hiçbir önemi yok. Hanefi, Caferi, Şii, Sünni, Nakşi, Kadiri hiçbir önemi yok. Bunlar Müslümanlığın olmazsa olmaz şartı değildir. Haccın bunu bize öğretmesi gerekiyor, ama demek ki öğretmiyor. Biri diğerine bir hadisi zayıf veya mevzu dedi diye “sünneti inkar ediyor” diyor, o diğerine “Kur’an’ı inkar ediyor” diyor, o öbürüne tasavvufu inkar ediyor diyor. Mezhepsiz, dinde reformcu, Kur’an’cı… böyle çok kolay yaftalayabilen, çığırtkan, sığ düşünceli insanlar türedi. Medyada da en çok ses getirenler bunlar maalesef. Onu bunu suçlayan, bir insan farklı düşünmüşse hemen onu cehennemin ta dibine sallayan, Sırat’tan atan insan tipleri çıktı. Peki bunu hangi hakla söylüyorsun? Allah katından bir yetkin, özel bir bilgin mi var? Ümmetimin ihtilafı rahmettir müjdesi vardı. İslam’ın o rahmetini kaybettik.

-İslam alimleri yangına benzin döküyor dediniz. Biraz açar mısınız?

İslam uleması üstüne düşeni yapmıyor. İslam akaidine apaçık aykırı fikirler üreten, çığırtkanlık yapan, hak hakikat davetçisi gibi ortaya çıkıp fitne üretmekten başka işe yaramayan, insanları yaftalayarak ayrışmayı ve kamplaşmayı körükleyen birçok din istismarcısına karşı yüksek sesle dur diyemiyoruz. Fitneyi büyütmeyelim, kargaşa olmasın diye susuyoruz. Diyanet de onlara değer vermiş olmamak için genelde cevap vermiyor. Fakat mahalli televizyonlarda her köşe başında bir din tüccarı ortaya çıktı. Her biri adeta Allah adına konuşmaya başladı; kutsal otorite imajıyla müşteri toplama peşinde. Bu iyi bir gidişat değil. Böyle devam ederse Türkiye’nin ne olacağını, bu gidişatın 20 sene sonraki halini merak edenler Yemen’e, Bangladeş’e, Pakistan’a baksınlar. Din nasıl da ayrışmanın ve kavganın malzemesi olabiliyor. Onun için Türkiye’de Diyanet’in etrafında kenetlenmeye ve Diyanet’in birleştirici, bütünleştirici istikrar çizgisine ihtiyaç var. Her ne kadar kendilerinden çok şey beklediğimiz için eleştirsek de İlahiyat fakültelerine ihtiyaç var. İlahiyat fakültelerinin sesini çıkartmasına ihtiyaç var. İlahiyat hocaları bunca dini yanlış karşısında mahalle baskısına boyun eğmesinler, konuşsunlar. Böyle giderse din elimizde kartopu gibi eriyecek. Buna razı isek susmaya devam edelim. Ama 20-30 yıl sonra birçok şeyin elimizde eridiğini ve çocuklarımızın böyle bir Müslümanlıkla ciddi sorunları olacağını da görsünler. Emin olun artık gençler ciddi tereddütler yaşamaya başladı. “Bunlar sahte, sen yanlışları görme, doğrusunu bul ve gör” diyoruz ama göstereceğimiz fazla örnek de yok. Bu bakımdan siyasetçilerimizin, İlahiyat hocalarımızın, Diyanet camiamızın gelecek nesillerimizin vebalini iç dünyalarında hissetmeleri lazım.

-Ne yapılabilir? Çözüm yolu var mı?

Herkes hesabını ona buna değil Allah’a vereceği düşüncesiyle hayatını düzenlemek zorunda. Onu bunu memnun etmek için hayatınızı düzenlemeye kalkarsanız sürekli zikzak çizmek zorunda kalırsınız, yarın da pişman olursunuz. İkincisi herkes doğru bildiği, hesabını verebileceği işleri yapacak, sözü söyleyecek. Yanlış yapmayacağız. Kul hakkı yemeyeceğiz, insanların hakkını hukukunu koruyacağız. Dini sadece ibadetten ibaret görmeyeceğiz. Din genel bir rahmettir, çalışmaktır, dürüstlüktür, temizliktir, üretmektir, insanlara faydalı olmaktır, doğru sözlülüktür, güzel ahlaktır. Dine bakışımızı ve dindarlığımızı bütüncül hale getirmeliyiz. Sadece gözyaşıyla namaz kılıp, “Ya Rabbi tamam artık ben görevimi yaptım, bana müsaade. Ben biraz da bazı kötülükler yapayım” gibi bir Müslümanlık olmaz.

Müslümanlar giderek dünyevileşiyor. Dini dar bir alana hapsediyor. Dindarlığı dar bir alanda derinlemesine yaşıyor, diğer alanlarda bu dindarlığın acısını çıkarırcasına, olabildiğince dünyevi ve çıkarcı oluyorlar. Bir zihinde nasıl bu kadar ayrı iki yaşam tarzı yaşatılabiliyor, aklım almıyor. Namazını kılarken gözlerinden yaşlar akan Müslüman, ticaretinde, komşularla olan ilişkilerinde, trafikte, dünya hayatında başka bir insan olup çıkıveriyor. Dini sadece şekle, ibadete, belli alanlara indirgeyen bir dindarlık, ama diğer alanlarda hoyrat, dünyevi ve giderek maddileşmiş, dünyevileşmiş bir insan tipi. Yani zihnimiz iki ayrı kompartıman.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *