İdlib için dünyaya samimiyet ve ciddiyet çağrısı

İdlib için dünyaya samimiyet ve ciddiyet çağrısı

“Bu konuda sadece Türkiye’nin çaba göstermesi asla yeterli değildir, dünya kamuoyunun da burada elini taşın altına koyması gerekiyor, ama bunu hakikaten samimiyetle ve ciddiyetle yapması gerekiyor.”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısının ardından yaptığı açıklamalar içerisinde İdlib konusuna da değindi. Kalın, konuyla ilgili bütün paydaşların yapıcı katkılar sunacak bir tutum içine girmeleri ve İdlib’e yönelik bütün bu mahsurları ortadan kaldıracak bir siyasi çözüm üzerinde mutabık kalmaları beklentisi içinde olduklarını söyledi.

İbrahim Kalın, İdlib’le ilgili şöyle konuştu:

Bir diğer tabi bildiğiniz gibi arkadaşlar önemli bir konumuz da, Cumhurbaşkanımızın da son dönemdeki yurt dışı temasları oldu. Bildiğiniz gibi gecen Cuma günü Astana Üçlü Zirvesi’nin üçüncü toplantısını yapmak üzere Tahran’daydık, orada aslında yapılan görüşmeleri ve müzakereleri canlı yayından hepiniz de izlediniz. Açıkçası bizim de beklediğimiz bir biçimde müzakere kısmı canlı yayınlandı, aslında bu da bir hayra vesile oldu. Bunu neden söylüyorum? Özellikle Cumhurbaşkanımızın insani duyarlılık noktasında ve İdlib’e yönelik muhtemel bir saldırının önlenmesi için nasıl bir gayret ve mücadele içerisinde olduğunu bütün dünya da görmüş oldu.

Bunun altını özellikle çizmek istiyorum, zira Tahran Zirvesi’nden sonra bile maalesef geçtiğimiz günler içerisinde, dün, bugün İdlib’in güney uçlarından itibaren birtakım saldırıların hâlâ devam etmekte olduğunu görüyoruz. Yani bu süreç içerisinde biz hem Tahran’daki zirvede muhataplarımıza, yani Rusya Federasyonu’na ve İran’a, hem de dünya kamuoyuna Cumhurbaşkanımızın çok açık, net çağrıları oldu, yani bu İdlib’e yönelik bir saldırının sadece bir insani felaketle sonuçlanmayacağını, bunun çok ciddi siyasi, diplomatik sonuçları olacağını da ifade ettik, etmeye de devam ediyoruz. Nitekim Cumhurbaşkanımızın bugün bir Amerikan gazetesinde yayınlanan yazısında da ifade ettiği gibi; bu konuda sadece Türkiye’nin çaba göstermesi asla yeterli değildir, dünya kamuoyunun da burada elini taşın altına koyması gerekiyor, ama bunu hakikaten samimiyetle ve ciddiyetle yapması gerekiyor.

İdlib’e yönelik bir saldırı, her şeyden önce şu ana kadar devam eden siyasi süreçleri dinamitleyecektir, ciddi bir güven bunalımına yol açacaktır, yüz binlerce insanın Türkiye’ye doğru tekrar hareket etmesine, göç etmesine sebep olacaktır. Zaten milyonlarca mülteciyi Türkiye’de barındırdığımız bir dönemde, yeni bir göç dalgasının, on binler, yüz binleri kapsayacak bir göç dalgasının Türkiye’ye dönük gerçekleşmesi başka komplikasyonları ortaya çıkaracaktır. Bunun etkileri sadece Türkiye’yle de sınırlı kalmayacaktır, buradan Avrupa’ya, başka ülkelere de sıçrayacaktır. Dolayısıyla burada bizim çağrımız; bütün dünya kamuoyunun, Batılı ülkelerin, Amerika Birleşik Devletleri’nin, bölge ülkelerinin bu konuda eşgüdüm ve koordinasyon içerisinde hareket ederek İdlib’e yönelik muhtemel bir saldırıyı durdurmasıdır.

Burada bir noktanın da altını çizmek istiyorum, Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu Tahran’daki zirvede dile getirdiler, zaman zaman Batılı ülkelerin Esed rejimi İdlib’de kimyasal silah kullanırsa müdahalede bulunuruz açıklamalarının son derece yetersiz ve tutarsız olduğunu ifade etmeliyiz. Çünkü şu ana kadar Suriye savaşında öldürülen yüz binlerce insanın yüzde 99’undan fazlası konvansiyonel silahlarla öldürüldü. ‘Kimyasal silahlar kullanılırsa müdahale ederiz, ama konvansiyonel silahlarla saldırmaya devam ederse hiçbir şey yapmayız’ anlamına gelen bu açıklamaların Suriye bağlamında oyun değiştirici bir unsur olmayacağı, caydırıcı bir nitelik arz etmeyeceği çok açık ve net olsa gerektir.

Ayrıca ‘kimyasal silah kullanırsa müdahale ederiz’ demek, ‘konvansiyonel silahlarla saldırmaya, yani şu andaki katliamları yapmaya devam edebilirsiniz’ demektir. Bunun hiçbir iler tutar tarafı olmadığı ifade etmeliyiz. Burada kimyasal ya da konvansiyonel bütün silahlarla ölümlerin tamamen durdurulmasına dönük bir çağrının yapılması, ciddi bir diplomatik çalışmanın yapılması, Esed rejimine ve onun destekçilerine yönelik birtakım başka girişimlerin devreye sokulması gerekiyor. Bu hususun altını özellikle çizmek istiyorum, çünkü bütün bu süreçte hakikaten insani duyarlılık gösteren tarafın Türkiye olduğu açık ve net bir şekilde ortada. Ama biz bir duruşumuzu sergiledik, ‘yapacağımızı yaptık, artık gerisine karışmıyoruz’ diyecek durumda da değiliz, ortada dediğim gibi insani, siyasi bir kriz var, bu büyüyerek herkesi içine çekecektir.

Dolayısıyla burada bizim beklentimiz, bütün tarafların, bütün paydaşların mutlaka bu süreç içerisinde önümüzdeki günlerde yapıcı katkılar sunacak şekilde bir tutum içine girmeleri ve İdlib’e yönelik bütün bu mahsurları ortadan kaldıracak bir siyasi çözüm üzerinde mutabık kalmalarıdır. Biz Türkiye olarak bu konudaki çalışmalarımıza devam edeceğiz, ama dediğim gibi bunu sadece Türkiye’nin omuzlarına bırakmak bu yükü ne adildir, ne de insaflı bir yaklaşımdır.

Dolayısıyla burada önümüzdeki günlerde müttefiklerimizden de ciddi katkılar beklediğimizi özellikle ifade etmek istiyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımız da bu konuları önümüzdeki günlerde yapacağı temaslarda, ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nda hem yapacağı konuşmada, hem de temaslarında dile getirecek tabi ki.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *