‘Enver Paşa, büyük düşündü ama başaramadı’

‘Enver Paşa, büyük düşündü ama başaramadı’

Enver’in mücadelesi Müslümanları ve İslam dünyasını, Mustafa Kemal’in mücadelesi Türk ulusunu ve Anadolu’yu kurtarmaya yönelikti. Şehit olduğunda cebinden harita, Kur’an ve mektup çıkmıştı.

Osmanlı tarihinin en çok konuşulan isimlerinden biri olan Enver Paşa üzerine, yazar Ercan Yıldırım bugün Star Açık Görüş’te yayınlanan makalesinde değindi. Enver Paşa’nın özelliklerini kısaca tanıtan Yıldırım onun için ‘saf idealist’ terimini kullanarak, düşündüklerini gerçekleştirecek sahici metotlar bulamadığını belirtti.

Yıldırım şöyle anlatıyor Enver Paşa’yı:

Büyük adamların kişisel tarihleriyle ülkelerinin tarihi örtüşür; kendi kaderiyle ülkesinin kaderi çakıştığında ya kahraman ya hain olurlar! Yaşlı İmparatorluğun genç ve fakat hırslı Harbiye Nazırı Hasta Adam’ı kendi “kariyeri” gibi bir an önce ayağa kaldırmak istiyordu. Her şeyi yapmayı kafasına koysa da hiçbir şey yapamadan şehit oldu. Enver Paşa’yı anlatanlar onun için her türlü yaftayı, insana has belli zafiyetleri dile getirse de hiç kimse niyetinden, çalışkanlığından, dürüstlüğünden, liyakat ve ehliyetinden şüphe etmedi.

Erken dönem Osmanlı Padişahları Büyük İskender’i kendilerine örnek alırlardı, Enver Paşa için Napolyon sevdalısı denir, hayalperest neredeyse takma adı olarak kullanılır fakat Paşa’ya en çok idealizm yakışır! İmparatorluğu kuran gaza erleri gibi Nizam-ı Alem hedefi, İla’yı Kelimetullah ideali modern kavramlarla ifade edilecek tarzda vardı evet, fakat yöntem olarak atalarının yolundan gitmedi. Karşı çıktıkları Sultan Abdülhamit’in “büyük güçlerle ittifak, denge politikası”nı hem İttihatçılar hem Enver Paşa uyguladı.

Saf idealist olduğuna şüphe edilmese bile çağının gerektirdiği usulleri aynen uyguladı, büyük düşündü ama düşündüklerini gerçekleştirebilecek sahih ve sahici metotları bulamadı, üretemedi, ihya ve inşa edemedi. Alman hayranlığı dünyadaki tüm askerler kadardı, İngilizlerle başının hoş olmayacağını biliyordu, Abdülhamit gitsin diye Payitaht’taki gayrımüslimlerle bir olup Sultan’ı tahttan indirdi, Almanlarla ittifak etti, İmparatorluğu savaşa soktu. Mağlubiyet neticesinde Asya içlerine geçerken İngilizlerle anlaşmanın yollarını aradı, İngilizler onu tercih etmediler.

Bakü’deki Doğu Halkları Kongresine katıldı, “Ben komünist değilim” dediği konuşmasında emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele ettiklerini anlattı, yoldaş sıfatı almadığı gibi bu sözleriyle alkışlanmadı da. 3. Enternasyonel’in odağındaki katılımcılar, Enver Paşa’nın “denge siyaseti”ndeki temaslarını anti emperyalist söylemle buluşturamadı. Lenin ile de görüştü, Troçki ile münasebetler geliştirdi nihayet İslam idealini hayata geçirebilecek “dış desteği” bulamadı, atalarının topraklarına döndü.

Çete avcısından paşalığa

Siyaseti öğrenemedi, Babıali koridorlarındaki başarıları bileğinin gücünden, öfkesinden ve başkasını dinlemeye tahammül edemeyen baskın karakterinden ileri geliyordu. Söylediklerinin “tak” diye yapılmasını istiyordu, bunu en iyi belki de Talat Paşa anladı. İttihat Terakki’nin kahramanı, muhafazakar yüzü, halkla irtibatını sağlayan karizması İttihatçı kadrolarda hiçbir zaman geri çevrilmedi, kırılmadı, gönlü her zaman hoş tutuldu.

Harbiye Nazırı olmak istediğini Sadrazam Sait Halim Paşa’ya da teşkilat içindeki dengeleri gözetme görevi ifa eden İttihatçıların “abi”si Talat Paşa’ya da açık açık söyledi. Enver’in nazır olması, Cemal Paşa’nın da Fethi Paşa’nın da kabine iştahını kabartırdı, İttihatçılık kabine değil ruhtu çünkü. Enver’i geri çeviremeyince Cemal’i aldı, Fethi Paşa’ya operasyon çekip İstanbul’dan uzaklaştırdı.

Ünü kendinden ve hakikatten önce yürüyen, halkın beklentilerini karşılayan, tam da ülkenin ihtiyacı olan “kahraman” imgesini üzerine çok iyi yerleştiren Enver Paşa’nın Harbiye Nazırlığı’na atanması, hukuka, teamüllere uymuyordu. Yarbaydı, en aşağı Tuğgeneral olmalıydı ki orduları kumanda edebilsin; Kerim Devlet’te çıkış çok. Bingazi’deki mücadelesi için üç yıl, Balkan Harbi’ndeki faydaları nedeniyle de üç yıl kıdem verilerek 33 yaşında Paşa olup İmparatorluk ordularının başına geçti.

Hüseyin Cahit onun yönetim tarzını anlatırken bizim derin çelişkimizi de yüzümüze vurur; Selanik’te Hürriyet Kahramanı olarak efkar-ı umumiyenin karşısına çıkan Paşa “Meclis-i Mebusanı lüzumsuz makine” gibi görür, yaptıklarının kanuna uygunluğu sorgulandığında sinirlenerek “kanun yokmuş, yap kanun, var kanun” dermiş. Yolları, mücadeleleri, şahsi ihtirasları sık sık çakışan Mustafa Kemal gibi 1881’de doğdu Enver Paşa. Mustafa Kemal ile Trablus’ta, Çanakkale’de birlikte mücadele ettiler, Naciye Sultan için kapıştılar, Enver kazandı. Edirne Fatihi unvanı Mustafa Kemal’i çileden çıkarsa da en son gülen Mustafa Kemal oldu; Enver Paşa’nın Anadolu’ya girmesine müsaade etmedi, Enver Şehit kendisi Gazi unvanlarıyla dünyadan çekildiler! Kurmaylık hayatına, askerliğe Bulgar çeteleriyle savaşarak başladı, onlarca kez sıcak çatışmanın içinde yer aldı, şiddetin her türünü tecrübe etti. İmparatorluk ordularının başına geçtiğinde düzenli ordu yönetmemişti, Çanakkale Muharebesi’ni ne kadar saymak gerekir bilinmez ama çetecilere karşı mücadeleyle başladığı askerlik hayatını komünistlere karşı çete örgütlenmesi yaparak, çete savaşı vererek nihayete erdirdi. Çok hızlı yükseldi, imanı ve gözüpekliğiyle makamları adeta söke söke aldı…

Modern darbecilik

Diniyle, milletiyle, imanıyla, tarihiyle barışıktı. Dünyaya tamah etmedi, dünyalıkları aşağıladı, her İttihatçı gibi paradan uzak durdu, gösterişi ve lükse düşkünlüğü seven Cemal Paşa’ya bu yüzden kızarlardı. İttihatçıların içinde İslam ile bağı en sıkı olanı Enver’di… Karısına yazdığı mektuplarında namazını hakkıyla eda ettiğini anlatır. Merkez komiteyle, İttihatçı kadroyla Medine’ye gittiklerinde gözyaşlarını tutamayan sadece Enver’dir. İçki içmedi, işret, kadın tuzaklarından kurtuldu, iradesine hakimdi, Naciye’ye ve ideallerine tutkuyla bağlıydı, ne Naciye’ye ne ideallerine ihanet etmedi. Silahların üstüne atılan imanıyla, talihi onu çete savaşlarından kahramanlığa yükseltti; Çanakkale’de otomobili pek çok kez kurşunlanırken kendisine hiçbiri değmedi, Karadeniz’de sandalı devrildi kurtuldu, iki kez uçağı düştü, Ruslar esir aldı ama vadesi dolmadığı için hayatta kaldı. Bu olaylar kuşkusuz iktidar gücüyle birleşince beraberinde pervasız cesaretini körükledi, kibirlenmedi ama ihtiyatı terk eden dizginlenemez idealizmini kamçılayan metafizik yanından ayrılmadı.

İttihatçılar Enver’den Enver Paşa inşa etmek istiyorlardı, başardılar da. İmparatorlukla, milletle teşkilat arasında “yüz olabilecek” tek isim belki de Enver’di. İdealizmi, kendi ikbalini ve canını düşünmeyen karakteri, gündelik hayatındaki saflığı, temizliği, mahcup görüntüsü, insanlarla iletişim kuramayacak kadar çekingen ve utangaç tabiatı, tevazuu, içtenliği, iddiasızlığı savaşlarda gözüpekliği İttihatçıların karizma ihtiyacını karşılıyordu. Selanik’te Hürriyet Kahramanı olarak trenden indirilip halka hitap etmesi istendiğinde utangaç ve çekingen karakterini aşamadılar. Dağlardan saraylara geçtikçe özgüveni yükseldi, şöhret beraberinde gücü, erki, pervasızlığı da getirdi. Enver’in halk katındaki meşruiyeti sarayda da bulunmalıydı, Naciye Sultan ile evliliği bağlantıları sağladı.

Davasına bağlıdır, örgüte ihanet etmez, samimiyetini ölçmek için Abdülhamit’in yaveri, eniştesi Nazım Bey’i ortadan kaldırma planında görevini tereddütsüz yerine getirir. Babıali Baskını’nda en önde yer alır. İttihatçılar halkın Edirne’yi “verelim kurtulalım” havasındaki hükümetin karşısında olduğunu çok iyi gözlerler, Sadrazam Kamil Paşa’nın istifasını isterken de Padişah’a arzı gerçekleştirirken de en başta o vardır. Babıali Baskını İmparatorluğun fiilen bittiğinin, ulus devletin başladığının da bir göstergesi, miladıdır. Darbe geleneğini İttihatçılarla birlikte Enver Paşa başlatır. Paşa İmparatorluğun çok iyi yetişen kurmay subaylarından biri olarak çağdaş dünyayı bilen, gelişmelerden haberdar, ihyacı, tecdidcidir. Almanya’da görev yaptığı gibi donanımı çok sağlamdır, Fransızca ve Almanca’yı iyi bilir, İngilizce ve Rusça’yı da geliştirmeye çalışır, Batılı düşünürlerin kitaplarını okur, şiirle ilgilenir ve iyi, modern resim yapar. Bu hasletlerini Harbiye Nazırı olduktan sonra göstermekten çekinmez.

Cumhuriyet’in öncüsü

Onun uygulamaları Cumhuriyet dönemi inkılaplarının öncüsüdür. Göreve gelir gelmez yaşlı subayları ve alaylıları tasfiye eder, Fransız modeli yerine Alman askeri usullerini getirir. Alman subaylarını danışman atar, subayların eğitimlerine ehemmiyet verir, okumaya düşkün olduğu, kullanılan alfabeyi işlek bulmadığı için yeni bir hurufat geliştirir, “Enveriye yazı” stiline uygun Elifba kitabı hazırlatır. Orduda liyakat ve ehliyetin haricinde hiçbir iltimasa, iltizama müsaade etmez. Rivayet o ki iltimas tavsiyenamelerini nezaretin duvarlarına astırıp teşhir ettirir. İttihatçıların milli ekonomi yaratma gayreti, savaş şartları, gayri Müslimlerin savaş ekonomisinden faydalanmasını engellemek adına onun Türk hassasiyetini kullanan çıkarcıların ekmeğine yağ sürer. Yine gayrımüslim tüccarlarla iş tutan “hırsız”lar türer, kuru üzümü şeker diye kullananlar işret alemlerinde para dökecek seviyeye gelir!

İdealizmi gerçekleri görmesini engeller.

I. Cihan Harbi’ne girmede Harbiye Nazırlığı’ndaki şahsiyetini de etkileyen güç kullanımının, kurduğu genç ve nitelikli ordunun savaşta galip geleceği intibaının etkisi büyüktür. Paylaşım savaşını kaybetseler de İstiklal Harbi’ni veren “iyi yetişmiş” subaylar İnönüler, Kazım Karabekirler onun yeniliklerinin ürünüdür.

Enver Paşa tam da bugün özlemi çekilen bir figür… Bir yandan Türk kimliğine vurgu yaparken öte taraftan İslam Birliği hedefleyen bir idealist… Çok zeki, eğitimli ve fakat insani hasletleri açıkça gözlenebilen bir idealistten bahsediyoruz.

Enver Paşa’nın duyguları aklını ve zekasını yönetir, tutkulu aşık, naif romantiktir… Babıali Baskını’nda, Trablus’ta, Türkistan’da olduğu gibi önünü ve sonunu göremediği bir maceranın tutkusuyla, romantizmiyle, duygusuyla hareket eder.

Ufuktaki ulusçuluk

Enver Paşa hiçbir zaman “klasik bir İttihatçı” olmadı. İttihatçılar yeni dünya sisteminde imparatorluklara yer olmadığının farkındaydı, yeni bir ulus yaratmak için unsurları adeta kendi kaderlerine itti. Osmanlıcılık, İslamcılık politikaları imparatorlukta resmen, pratik olarak çöktüğü halde Enver Paşa “büyük anlatılar”ı terk etmedi, Türk ya da İslam birliği hedeflerinden vazgeçmedi. İttihatçılar Türk olmayan unsurlara güvenmezdi, yeni bir ulus kimliği için zamanın ruhunu iyi okudular, planlarını Cihan Harbi bozdu. Enver Paşa vatanı kurtarmanın imparatorluk zihniyetiyle mümkün olacağını düşünüyordu.

İttihatçılar saltanata da Halifeliğe de sırtlarını döndükleri halde Enver Paşa İttihadı İslam davasını gütmeye devam etti. Yenilgiyi kabullenemedi. Payitaht’tan uzaklaşmayı içine sindiremedi, daha büyük bir zaferle Anadolu’ya ikinci bir Edirne Fatihi gibi girmek istiyordu. Acelesi vardı, belki de milli kimliklerini inşa etmek için yüzyıl pişmeleri gereken Türkistan coğrafyasında güçlü Kızıl Ordu’nun karşısında direniş birlikleri kurmak istedi. Sadrazam İzzet Paşa’ya yazdığı mektupta İslam istiklali için çarpışacağını anlatıyordu. Afrika’dan, Ortadoğu ve Asya’ya kadar Osmanlı sınırlarının da ötesinde bir birlik…

Kendisini Anadolu’ya almayan Mustafa Kemal gerçeklerle ve İttihatçı kimlikle belki de ondan daha sağlam ünsiyet kurabilmişti; Enver’in mücadelesi Müslümanları ve İslam dünyasını, Mustafa Kemal’in mücadelesi Türk ulusunu ve Anadolu’yu kurtarmaya yönelikti. Türkiye, şehit olduğunda cebinden harita, Kur’an ve mektup çıkan Enver Paşa idealizmi ile güç merkezleri arasında tercih yapma cenderesinde yönünü bulabilecek mi… bekleyip göreceğiz!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *