Krizin nedeni ABD iç politikası mı?

Krizin nedeni ABD iç politikası mı?

ABD ile Türkiye arasındaki Brunson krizi ve yaptırım gerginliği tırmanıyor. DW Türkçe’ye konuşan Brookings Enstitüsü uzmanı Ömer Taşpınar, Trump’ın son çıkışını iç politikaya yönelik bir hamle olarak nitelendirdi.

Önce ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, ardından da Başkan Donald Trump Twitter üzerinden, Türkiye’deki papaz Andrew Craig Brunson’ın derhal serbest bırakılmaması durumunda Ankara’ya yaptırım uygulanacağını açıkladı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı “Hiç kimse bize talimat veremez. Kimsenin tehdidine boyun eğecek değiliz” açıklamasıyla yanıt verdi.

Yaşanan gelişmeleri ABD merkezli düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü‘nün dış politika uzmanlarından Ömer Taşpınar, DW Türkçe’ye değerlendirdi.

Trump ve Pence’in, papaz Andrew Brunson hakkında sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ömer Taşpınar: Papaz Brunson göz hapsine alındı. Son gelişme bir bakıma cezaevinden çıkması yönünde. Bir rahatlama olacağını düşünüyorum. Fakat ABD’de şu anda ara seçimlerin yapılacağı bir seçim dönemi yaşanıyor. Ayrıca ülkede Yüksek Mahkeme’ye yeni bir üyenin atanması söz konusu. ABD’de yüksek yargıyla ilgili atamalarda lobi grupları ve Evanjelist gruplar çok etkili. Mike Pence’in kendisi de Evanjelist cemaatin önemli üyelerinden biri. Trump da Evanjelistlerden çok büyük oy alıyor. O nedenle papaz Brunson ile ilgili gelişmeleri ABD’nin iç politikasına bağlı olarak okumak gerekiyor.

ABD’nin Türkiye’ye karşı F-35 uçaklarının teslimatı ve yatırım önlemleri gibi bir takım unsurları yaptırım listesinde hâlihazırda değerlendirdiğini biliyoruz. Sizce ABD bu açıklamalardan sonra başka ne tür yaptırımlar uygulayabilir?

Twitter mesajlarına çok fazla bakıp da yeni bir döneme giriyormuşuz gibi hareket etmemek lazım. Öyle olsaydı, Trump’ın tweet’leri şu anda NATO ile ABD’nin ilişkisinin kesilmesi gibi bir durum ortaya çıkarırdı. Dolayısıyla tweet’ler başka, politikalar başka… Türkiye ile ilişkilerde de aynı durum söz konusu. Trump son derece sert tweet’ler atabiliyor, fakat sonuçta ABD Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı (Pentagon) ve Beyaz Saray’daki bürokrasi Türkiye’nin jeo-stratejik önemine atfen daha dengeli ilişkiler kurmak istiyor. Dolayısıyla, F-35’lerin rafa kaldırılması şu anda Türkiye ile ilişkilerde Ankara’yı daha fazla Rusya tarafına itecektir yönünde bir algı var. Bence burada sorun Trump’tan çok ABD Kongresi. Kongre’de papaz Brunson’ın da içinde bulunduğu Evanjelist gruplarda ve insan hakları lobilerinde Türkiye’ye karşı bir tutum var. Ek olarak Türkiye’nin Rusya’ya yanaşıyor olmasıyla ilgili dış politika uzmanlarının ve Dış Politika Komisyonu’nun son derece ciddi çekinceleri var. Kongre Türkiye’ye daha sert yaklaşılmasını istiyor. Kongre yaptırım taraftarı ve yaptırıma yönelik kararlar çıkabilir. Ancak bildiğim kadarıyla Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve asker kökenli olduğu için Savunma Bakanı James Mattis, İncirlik Üssü’nün ve İran’daki nükleer aktiviteleri denetleyen Malatya Kürecik’teki radarların önemini bildikleri için Türkiye’nin kaybedilmemesi ve Rusya tarafına daha da fazla itilmemesini tercih edeceklerdir. O nedenle Türkiye ile ilişkilerde yürütme ile yasama arasında bir rekabet yaşanıyor diyebiliriz.

Brunson’ın Çarşamba günü cezaevinden çıkarılıp tutukluluğunun ve yargılama sürecinin konutundan devam etmesi kararı ikili ilişkileri onarma konusunda iyi bir adım olarak değerlendirildi. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise “yeterli değil” ifadesini kullanmıştı ki bugünkü gelişmeler de bunu yansıtır nitelikte. Sizce Washington yönetimi Türkiye’ye neden geri tepmesi pahasına daha fazla baskı uyguluyor?

Zannediyorum Türkiye ile ilişkilerde belirli bir kompartmantalizasyon var. Örneğin Brunson meselesi kötü giderken iki taraf Membiç’te bir anlaşmaya vardı ve oradaki bazı PYD güçleri geri çekildi. Burada bu kompartmantalizasyonun bir boyutu şu anda Türkiye’nin Brunson ile ilgili daha radikal bir karar verip serbest bırakması olacaktı. Türkiye belki de burada – tahmin ediyorum ve spekülasyon olabilir – söz verdiğini yapmadı. Yani belki de Türkiye Brunson’ı serbest bırakacağı yönünde bir taahhütte bulundu ve bunun karşılığında da Beyaz Saray’dan örneğin yürütmeyi ilgilendiren Halkbank konusunda veya F-35’ler konusunda daha fazla esneklik bekliyordu. Fethullah Gülen konusunda ise Türkiye’nin bence pek bir ümidi kalmadı, çünkü o konu daha zor ve ABD yargısını ilgilendiriyor. Brunson’ın bütünüyle serbest bırakılmaması, sadece göz hapsine çevrilmesi ABD tarafında bir hayal kırıklığı yaratmış olabilir. Demek ki o yönde bir beklenti varmış; ben böyle okuyorum. Buradan yola çıkarak “Her şey çok kötüye gidecek”, “Daha büyük bir krize doğru gidiyoruz” demek için erken. Krizden ziyade, bir bakıma ABD’de iç politikaya yönelik atılan adımlar ve verilen mesajlar. Trump ve Pence’in tweet’lerinin, tıpkı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’yi 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaymış gibi göstermesi gibi iç tüketime yönelik olduğunu düşünebiliriz.

Türk hükümeti açıklamalar üzerine misilleme yapmaya başladı bile. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Kimse Türkiye’ye talimat veremez” dedi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da benzer açıklamalarda bulundu. Kriz sizce daha ne kadar tırmanır?

Eğer Trump iktidarda olmasaydı “Daha kötü günlere hazırlanabiliriz” diyebilirdim. ABD sistemine baktığımızda Trump bence ender rastlanacak türden bir lider ve ABD bürokrasisi ile Başkan arasında ciddi bir sorun var. Dolayısıyla Türkiye ile yaşanacak meselelerde Trump’ı aşan çok daha sistemik bir durumun ortaya çıkması lazım. Örneğin Pentagon’un devreye girip “F-35’ler satılmasın” demesi ya da İncirlik Üssü’ne alternatif aramaları lazım. Tarihi olarak baktığımızda, Türkiye’nin Kıbrıs’a çıkarma yaptığında dört yıl süren ABD silah ambargosunu hatırlayalım. Veya 2003 yılında Irak işgal edildiğinde Türkiye’nin ABD’nin Türk topraklarından Kuzey Irak’a cephe açmasına “hayır” demesi tüm planları altüst etmişti. Bunlar ilişkilerde daha karanlık günlerdi ve şu anda o noktada değiliz.

Sizce nihai olarak Türkiye ABD’ye bir anlamda boyun eğip Brunson’ı bırakır mı?

Daha önce Türkiye ve Almanya vatandaşı Deniz Yücel’in uzun süre boyunca Türkiye’de cezaevinde tutulduktan sonra serbest bırakıldığını gördük. Türkiye’de yargı bağımsız değil. Dolayısıyla eğer Erdoğan bunun yapılmasına karar verirse tabii ki mümkün. Fakat henüz o noktada değiliz. Zannediyorum taraflar arasında bir pazarlık söz konusu olacaktır. Türkiye’nin şu anda, özellikle tahmin ediyorum Halkbank konusunda bazı beklentileri var. Ekonominin kötü gittiği şu dönemde Türkiye’nin Halkbank’tan çok daha büyük bir zarar görmemesi gerekecek. Onun pazarlığı da bence Brunson çerçevesinde düşünülmeli. Olay hukuki değil artık, siyasi bir boyut kazanmış durumda.

Söyleşi: Çağrı Özdemir
Dw Türkçe

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *