Kupayı kazanan Fransa mı yoksa göçmenler mi?

Kupayı kazanan Fransa mı yoksa göçmenler mi?

Dünya Kupası’nı kaldıran oyuncular ister Afrika kökenli ister Müslüman olsun; Fransa adına kazandılar, onun bayrağı altında oynadılar, onun milli marşını okudular.

Londra’dan yayın yapan Şarku’l Avsat gazetesi eski editörlerinden Osman Mirgani, dünya kupasını Fransa’nın kazanmasının ardından başlayan göçmen tartışmasına değindi. Fransız takımındaki Afrika kökenler nedeniyle söylenen “aslında göçmenler kazandı” ifadesini eleştiren Mirgani, asıl kazanan Fransa’dır diye yazdı ve bu söylemin zayıflık işareti olduğunu kaydetti. Yazısında, “birlikte yaşam ve uyum” vurgusunda bulunan Mirgani, bu minvalde eski ABD başkanı Obama’nın sözlerine de yer verirken, ırkçı yaklaşımları eleştirdi, Almanya’dan Mesut Özil örneğini de verdi.

Aslında Mirgani’nin yaklaşımı toplumsal bir sıkıntının ve birbirini insan olarak görmemenin önüne geçmeyi hedeflese de, bu tür toplumların temel hastalığı olan kendini üstün görme, diğer milletleri ise geri kabul etmenin tedavisi olacak gibi durmuyor…

“Dünya Kupası’ndan sonra devam eden savaş” başlığını taşıyan yazısında şöyle diyor Mirgani:

“Başarının yüz babası vardır ama başarısızlık yetimdir” derler.

Fransız takımı Rusya’daki Dünya Kupası’nı kazandığından bu yana, oyuncularının büyük çoğunluğu Afrika kökenli olan takımın kimliğine yönelik yorum yağmuru dinmedi. Birçokları, kazananı Fransa değil de Afrika olarak gördü ve ‘olmasaydı Fransa kazanamazdı’ diye işaret ettikleri Afrikalı yetenekleri övmeye başladı.

Ancak konu bu kadar basit mi?

Kupayı kazananın Fransa değil de Afrika olduğunu söylemek bence bir gururlanma ifadesi değil aksine bir zayıflıktır. O oyuncular, Afrika’da olsalardı Dünya Kupası’na erişemeyeceklerdi. Bunun da en büyük göstergesi Dünya Kupası’na katılan Afrikalı takımların ilk turda elenmesidir. Aynı şekilde söz konusu oyuncular Afrika’da yetişmiş olsalardı içlerinden bazısı takımlarını Dünya Kupası yolunda göremeyecekti. Belki birçokları gibi onlar da yemek, giyecek ve ilaç peşinde nefes nefese kalacak ve yetenekleri ile birlikte hevesleri de ölecekti. Biz, Dünya Kupası’nı kaldırdılar diye Afrika kökenli Fransız oyuncuları benimsemek için yarışıyoruz ancak Avrupa’da ya da başka bir yerde daha iyi bir hayata kavuşma ümidiyle ülkelerinden kaçarak Akdeniz sularındaki ölüm kayıklarında hayatları ile cambazlık eden bölük bölük Afrikalıyı unutuyoruz. Afrika’nın sorunu, akıl ve yetenek yoksunluğu değildir; ülkeleri için büyüme ve istikrarı gerçekleştirip yetenek ve başarıların ortaya çıkmasını sağlayan uygun zemini yaratacak bilinçli yöneticilerin eksikliğidir.

Dünya Kupası’nı kaldıran oyuncular ister Afrika kökenli ister Müslüman olsun; Fransa adına kazandılar, onun bayrağı altında oynadılar, onun milli marşını okudular. Afrikalı kökenleri ile gurur duyuyor olsalar Fransız bir diğeri için kendi kimliklerini arka plana atmazlar. Hatta zaferlerini birlikte yaşam, uyum ve dışarıda olduğu gibi saha içinde de var olan ırkçılığa karşı savaşmak için reklam olarak kullanırlar.

Eski Amerika Başkanı Barack Obama, Nelson Mandela’nın yüzüncü doğum yıldönümü sebebiyle Güney Afrika’da düzenlenen kutlamalarda yaptığı konuşmasında olayı bu açıdan ele aldı ve bir arada yaşam, eşitlik ve uyumun faydalarına işaret ederek ırkçılık ve ayrımcılığın bitirilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Obama, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: Fransız oyuncular, Afrika kökenli de olsalar Fransa adına kazandılar. Onların çift kimlikle övünmeleri gerekir. Zira bunda birlikte yaşam ve uyum kavramına bir yüceltme söz konusudur.

Öte yandan Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, meseleyi birçok Fransız’ı kışkırtacak bir şekilde ele aldı. O kadar ki bir milletvekili, onu Fransa’da ırkçılık ve nefret suçunu teşvik etmekle suçlayarak karşılık verdi. Zira Maduro, ‘Afrika’nın zaferi’ diye selamlamış ve ‘Fransa, Afrikalı oyuncular veya Afrikalılar sayesinde kazandı’ diyerek Fransa ve Avrupa’dan göçmenlere yönelik ırkçılık ve ayrımcılığı bitirmesini istemişti. Bazılarına göre bu sözlerde oyuncuları Fransız kimliklerinden soyutlama ve başarılarını tümüyle Afrika kökenlerine yorma girişimi var. Yani Afrika kökenli de olsalar Fransa adına oynayan Fransızlar oluşlarının bu başarıda bir katkısı yok. Yine bazılarına göre bu sözler, birlikte yaşam ve uyumun meziyetlerine vurgu yapmak yerine nefret suçunu ve ırkçılık duygularını körükleyecek nitelikte. Nitekim ‘Fransız kültürü ve kimliği’ için kaygılarını dile getiren ve göçmenlere karşı saldırgan bir tavır içerisine giren ırkçı sağı ve aşırı ulusalcıları harekete geçirecek böyle bir konuşmadan kaçınılabilirdi.

Kimlik ve ırkçılık meselesi, dikenli ve çetrefilli olduğu kadar kadim bir meseledir de. Üstelik yalnızca Avrupa’da değil dünyanın birçok yerinde. Fransız milli takımının bileşenleri ile veya Fransız Başkan Emmanuel Macron’un takım oyuncularını karşılama esnasında çekilen fotoğrafı ile sınırlanamaz. Sosyal paylaşım ağlarında dolaşan ve birçokları tarafından ırkçılık suçlamasına maruz kalan şu fotoğraftan bahsediyorum. Hani Elysee yetkilileri, fotoğraf çekimi esnasında beyaz oyuncuları öne alıp da Afrika kökenli oyuncuları arka saflara itmiş. Bu, akıllı bir insan inanabileceği bir şey değil.

Afrika kökenli oyuncuları Fransız kimliklerinden soyundurma girişiminin zararı, yararından fazla. Zira bu, birlikte yaşam ve uyum fikrine karşı çıkan ırkçıların elinde bir koza dönüşebilir. Onlar ki ‘göçmen akını’, ‘Avrupalı kültür ve değerlerin tehdit altında oluşu’ ve ‘İslam’ın iyice yerleşmesi’ gibi şeylerden bahsederek korkuları harekete geçirmeye çalışıyorlar. Irkçıların en çok korktuğu şey, birlikte yaşamın meziyetlerinden ve toplumlara olan etkisinden bahseden özellikle de Fransız, Belçikalı hatta İngiliz takımının gerçekleştirdiği gibi başarıları delil gösteren konuşmaların ortaya çıkışıdır.

Fransız milli takımının başarısı, resmin bir tarafını yansıtsa da biz, Almanyalı oyuncu Mesut Özil’in hikâyesinde madalyonun diğer yüzünü görebiliriz. Özil, Alman takımının Dünya Kupası’ndan erken elenmesi konusunda kopan yaygaranın ardından ülkesindeki Futbol Federasyonu’nu eleştiren sert bir açıklama yayımladı. Açıklamasında takımın kaybetmesinden ötürü kendisine özel olarak saldıran ve geçtiğimiz Mayıs ayında Lonra’da Türkiye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmesinden bu yana kendisini şiddetli bir şekilde eleştirmeye devam eden zihniyeti ırkçılıkla suçladı. Özil, çift kimlikli bir oyuncu (Türk kökenli Müslüman bir Alman) olmasına karşılık başlatılan saldırı sebebiyle bu saatten sonra Alman milli takımının formasını giymek istemediğini belirtti. Kendisine yönelen eleştirilere ve bunların bazılarının ırkçılık ve Türk kökenine saygısızlık taşıyan önde gelen şahsiyetlerden geldiğine işaret ettikten sonra konuşmasına dikkat çektiği şu sözle devam etti: “Kazandığımızda Alman idim; kaybettiğimizde göçmen”!

Fransız milli takımının zaferi, bizi kimlik meselesinin karmaşık fotoğrafından, ırkçılığa karşı birlikte yaşam için devam eden uzun soluklu çekişmeden uzaklaştırmamalı. İster Avrupa’da olsun ister Amerika’da isterse toplumlarımızın çoğunda.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *