Kılıçarslan: ‘İslamcı ana omurgayı tehdide cüret etmek tehlikeli bir oyun oynamaktır’

Kılıçarslan: ‘İslamcı ana omurgayı tehdide cüret etmek tehlikeli bir oyun oynamaktır’

Adnan Oktar yapılanması “bir cemaat” miydi? Elbette hayır. Peki Adnan Oktar ve çevresindekiler İslamcı mıydı? Elbette hayır.

Peki, psiko-seksüel bir kültü “cemaat ve İslamcılık” çuvalına doldurmaya bayılan, Adnan Oktar üzerinden cemaatlere ve İslamcılığa ateş etmeye çalışan insan teklerine ne diyeceğiz?

İsmail Kılıçarslan, İslamcılık kavramı üzerinden ‘cemaat’ konusuna eğildiği bugünkü yazısında bazı çevrelerin ve bazı isimlerin maksatlı yaklaştığını, İslamcılığın 150 yıllık bir ideolojik yönelimi tanımladığını belirtiyor. İslamcılığın meselesi olarak 3 temel nokta belirleyen Kılıçarslan, bu ana omurga ile oynamanın tehlikesine işaret ederek, ne idüğü belirsiz nevzuhur yapılar üzerinden cemaat gibi, tarikat gibi kavramların altını boşaltmaya çabalamanın da son derece kötü niyetli bir yaklaşım olduğunu ifade ediyor.

Kılıçarslan’ın Yeni Şafak’ta, “Durum tespiti” başlığını taşıyan değerlendirmesi şöyle:

Öyle yorgun, öyle yorgun ki Türkiye’de kavramlar, kavramın kendisini doğru düzgün tanımlamaya çabalayanların, kavramın çevresini ihata etmeye gayret edenlerin çabaları beyhude kalıyor sanki.

Diğer yandansa, neredeyse kasıtla “ne olduğu belirsiz” halde bırakılan kavramların üzerinde tepinmeyi marifet sayan insanların çağındayız. Derdini anlatmaya çabalayan herkesin kaybettiği, dahası bir dert sahibi olan herkesin kaybetmeye mahkum edildiği günlere eriştik.

Son günlerin popüler tartışmaları olan “cemaat, tarikat, İslamcılık” v.b meselelerinde kalemi elime aldığım her an kendi kendime “öyle yazmalısın ki meseleyi gerçekten 10 yaşındaki çocuk da anlayabilsin” diyorum. Diyorum demesine ama özellikle bazı çevrelerin, bazı isimlerin “anlamak” ile ilgili hiçbir dertleri kalmamış görünüyor.

Yine de boynumuza borçtur bu tanımları elimizden geldiğince yapmaya çalışmak.

Hadi bugün İslamcılık meselesi üzerinden gidelim. Önce her zaman söylediğimizi söyleyelim. İslamcılık, yaşı 150’yi aşmış bir ideolojik yönelimdir. Bir politik formasyon biçimidir. “Müslümanların emperyalist Batı uygarlığı karşısında aldığı yenilgi” ile baş etmenin nasıl mümkün olabileceği sorusuna aranan cevaplar bütünüdür.

Yine tekrar edelim. Her Müslüman’ın İslamcı olması gibi bir şart olmadığından (aslında bu da uzun uzun konuşulması gereken bir mesele; fakat neyse) bu isimlendirmeye ihtiyaç duyulmuştur.

Şu üç temel noktada düğümlenmiştir İslamcılığın meselesi. Birincisi, Müslümanların kendileri, ülkeleri ve dünya hakkındaki kararlarını bağımsız şekilde verebilecek onurlu ve şerefli bir insan topluluğu olduğuna inanmak, bunu savunmak. İkincisi, Müslümanların siyasi, iktisadi ve kültürel anlamda bağımsızlığına inanarak Müslümanların kendi ekonomik ve askeri teşekküllerinin olmasını savunmak. Üçüncüsü ise anti emperyalist bir çizgi içerisinde dünyadaki tüm mazlum ve mağdurların mazlumiyetlerini ve mağduriyetlerini gidermek için uğraşmak.

Bir tanım yapmayı başarınca kimin İslamcı olduğunu, kimin ise İslamcı olmadığını belirleyebilecek bir düzleme de rahatlıkla ilerleyebiliriz zannediyorum. Fakat Türkiye’de bunu isteyen birileri var mı, bundan emin değilim.

Kavramları daha ziyade “çuval” olarak kullanmaya meyyal ergen insanların yaşadığı bir ülkemiz var. Ve ağzında durup dilediğini dilediği gibi bu çuvallara doldurmaya bayılıyorlar.

Hadi popüler bir örnek üzerinden konuşalım. Adnan Oktar yapılanması “bir cemaat” miydi? Elbette hayır. Peki Adnan Oktar ve çevresindekiler İslamcı mıydı? Elbette hayır. Peki, psiko-seksüel bir kültü “cemaat ve İslamcılık” çuvalına doldurmaya bayılan, Adnan Oktar üzerinden cemaatlere ve İslamcılığa ateş etmeye çalışan insan teklerine ne diyeceğiz?

Şunun adını doğru düzgün koyalım. Ajandası kirli, bağlantıları karışık, memleket aleyhine çalışan yapıların hangi din ve ideolojiden olduğuna bakılmaz. Gereği neyse o yapılır. Bu noktada kafam çok net. Ancak mal bulmuş mağribi gibi Adnancılar, FETÖ’cüler, İskenderciler, Hulusiciler bilmem ne gibi ne idüğü belirsiz nevzuhur yapılar üzerinden cemaat gibi, tarikat gibi kavramların altını boşaltmaya çabalamak bana son derece kötü niyetli geliyor.

Aynı şey İslamcı yapılar için de geçerlidir. Karışık bağlantıları olan, olmadık işler yapan, altından İran gibi, Suud gibi, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin çıkacağı İslamcı yapılar, topluluklar, organizasyonlar üzerinden Mevlana Halidi Bağdadi’den, Mehmet Akif’ten, Mustafa Sabri Efendi’den, Necip Fazıl’dan, Sezai Karakoç’tan, Mehmet Zahit Kotku’dan, Mahmut Sami Ramazanoğlu’ndan, Necmettin Erbakan’dan süzülüp gelmiş İslamcı ana omurgayı tehdide cüret etmek tehlikeli bir oyun oynamak demektir.

Görünen o ki bazıları bu oyunu oynamakta ve sürdürmekte kararlıdırlar. Asıl amaçlarının ne olduğunu anlamadığımızı zannetmeleri ise oldukça komiktir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *