Ayşe Böhürler’den ‘Dini bilgi gerekliliği’ ve Adnan hoca üzerine

Ayşe Böhürler’den ‘Dini bilgi gerekliliği’ ve Adnan hoca üzerine

“Sonuçta maneviyat ihtiyacı, inanç krizleri ve İslamiyet konusundaki bilgisizlik, dini kitaplardan okunsa bile kitaplar ile hayatın arasındaki çelişkiler… Ve de en önemlisi nereye gideceğini bilememek.”

Dini eğitimin gerekliliğinden ve Ziya Selçuk ile başlayan yeni eğitim döneminden söz ettiği bugünkü yazısında, Adnan hoca ismini ilk duyduğu zamanı da anlattı Ayşe Böhürler. Yeni Şafak’taki yazısının ilk bölümünü bu konuya ayıran Böhürler, hazin bir istismar öyküsü diyerek anlattığı olayların, sebepler yok edilmezse hep yaşanacak olduğunu da kaydetti. Böhürler, gençlerin hangi dönemlerde bu tip insanların avı haline geldiğine de değinerek şunları anlattı:

Yıllar önce 80’li yılların sonunda Cerrahpaşa’da okuyan arkadaşlarımdan duymuştum Adnan Hoca’nın adını. Bir arkadaşları onun derslerine gidiyordu. O yıllarda müritlere “köfte” diyorlardı… Adnan Hoca’nın derslerine giden ve köfte olmaya aday tıp fakültesi son sınıf öğrencisi bir üniversite rektörünün kızıydı. Aile son derece seküler ve din karşıtıydı. Kızın en büyük korkusu da babasıydı. Cerrahpaşa öğrencilerini namaz kıldığı mescitte Adnan Hocacılar ona kancayı atmışlardı. O yıllarda Aksaray’da Cerrahpaşa yolunda oturuyordum. Bana da öğrenci arkadaşlarım okul çıkışı sık sık uğrarlardı. Zamanla onlarla birlikte bana gelenler arasına o da katıldı. Epeyce sohbet ettik. Sonuçta maneviyat ihtiyacı, inanç krizleri ve İslamiyet konusundaki bilgisizlik, dini kitaplardan okunsa bile kitaplar ile hayatın arasındaki çelişkiler… Ve de en önemlisi nereye gideceğini bilememek. Yönünü yolunu çizememek! İşin psikolojik, sosyolojik ve dahi parapsikolojik yönleri de var elbette! Sosyolojik zemin içinde her yerde görülen “dindarlık eşittir köylülük” bakışının negatif etkisi de bu yapılanmada bir veri olarak kullanılmış. Ama tüm bunların temelinde arayışların, varoluş krizlerinin içinde bilgisizlik insanın av haline gelmesine sebep oluyor. Adnan Hoca ekibi tam da böyle dönemlerin insanı olarak gençlerin hayatına girdi. Dini bilgileri zayıf, manevi arayışları olan, aileleri ile sorunlu (nitekim örgütte anne sevgisi ilk koparılıp atılan duygu oluyor), zengin ve şehirli gençler bu zehirli ağın sarmalına düşürüldüler. Maneviyat arayışlarını karşıladık derken bir suç şebekesinin içine düştüklerini öğrendiklerinde ise artık o suçların bir parçası haline gelmiş oluverdiler. Hazin bir istismar öyküsü elbette ancak bu istismar eğer sebepler yok edilmezse hep yaşanacak. Bunu engellemenin yolu dinden uzaklaşmak değil. Tam tersi dini eğitimi doğru kaynaklarla güçlendirmek olduğuna inanıyorum.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *