Türk-İslam sentezi nedir?

Türk-İslam sentezi nedir?

Türk-İslâm sentezi kavramı İslâm’ın veya Türklüğün gündeme soktuğu şeyler değildir. Böylesi bir anlayış ne İslâm’da vardı, ne de Türklerde vardı. Bir okuyucumuz mektubunda bu konuyu 3 soru şeklinde yöneltti.

Ercümend Özkan

I. Türk-İslam sentezi nedir?

İslâm Allah’ın bütün kullarını kapsayan dünya görüşü (akidesi) ve hayat tarzının adıdır. İnsanlar arasında tedavül edegelen bütün güzel, iyi bilinen örfü sahiplenmektedir. ‘Emr-i Bi’l Ma’ruf’ ifadesinin anlamı budur. Bu itibarla İslâm herhangi bir kavmin olmadığı gibi, Arab kavminin de salt Arab olması bakımından örfünün bütün insanlara, bütün kavimlere tamimi için gönderilmiş değildir. Arab’ın olduğu gibi, Türk’ün de, İngiliz’in de, Meksikalı’nın da ‘ma’ruf’unun İslâm’da yeri vardır. Bu ma’rufun İslâm’da yerinin bulunması sentez sayılırsa İslâm ile bütün kavmiyetlerin sentezi söz konusudur. Lâkin bunun adı sentez değildir. Zaten sentez de birbirine karışması, birbiri ile birleşmesi mümkün şeyler arasında söz konusu olur.

Türklük veya Arablık bir dünya görüşü ve yaşam biçimi değildir ki, İslâm gibi kendine mahsus bir dünya görüşü ve yaşam biçimi ile birleşmesi (sentezi) mümkün olsun veya söz konusu bulunsun. Bu, esas itibariyle mümkün değildir.

Buna rağmen Türk-İslâm sentezinden bahsedenlerin maksatlarında aramak lâzımdır bu ifadenin manasını. Pratikte olsun, teoride olsun görünen odur ki bu düşünce sahipleri, milliyetlerini İslâm’dan önce mütalea etmektedirler. Buna ise İslâm izin vermez. Hem insanlar hangi ana-babadan doğacaklarına kendileri karar vermiyorlar ki.. Üstelik bir kavimden (ırktan) olmak mutlaka adam olmayı da gerektirmiyor. Öyle olsa idi filan kavimden olanların içlerinden hiç eşeklerin çıkmaması gerekirdi, ki her kavmin eşeği de vardır, adamı olduğu gibi..

II. İslâm’da sentez kavramının yeri nedir?

İslâm zatı itibariyle bir bütün ve hakkı tam anlamıyla temsil eden bir bütün olduğundan, İslâm’ın bir başka şeyle sentezi (birleşmesi, karışması) demek, sırtına bir kambur sarması, doğal yapısının bozulması demektir. Eksik değildir ki böylesi bir sentezle tamamlanmış olsun. Yanlış değildir ki böylesi bir sentezle doğrulsun. Nasıl güneş, verdiği ısı ve ışık bakımından bir eksikliğe sahip olmadığından bir başka şeyle sentezi (birleşmesi) hayatın dengesini bozarsa, İslâm ile başka bir şeyin sentezi de hakkın dengesini bozar. Her kavmin ma’rufunun İslâm’ın sahiplendiği şey olması ise, İslâm’ın herhangi bir şeyle sentezi manasında değildir. Zira sentez sonucu ortaya çıkan bir zenginlik olacaktır. Halbuki İslâm bizâtihi bir zenginliktir ve hiçbir şeyle birleşmesi onu zenginleştiremez, belki fakirleştirir.

III. Türk-İslâm sentezinin dünü, bugünü, yarını hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türk-İslâm sentezi kavramı İslâm’ın veya Türklüğün gündeme soktuğu şeyler değildir. Böylesi bir anlayış ne İslâm’da vardı, ne de Türklerde vardı. Batı İslâm’ı zayıflatmak, daha doğrusu müslümanları zayıf düşürmek için çalışmalara başladığında icad etti bu kavramı. Diğer kavimler için de aynısını yaptı. Bölüp, küçültmek ve rahat başedebilmek için bulunmuş bir çaredir müslümanları.

Bu itibarla Türk-İslâm Sentezi’nin dünü, yani başlangıcı batı kökenlidir. Bugünü, bunun devamıdır. Devam etmesi halinde de (yarını da) batıya hizmet edecek bir tavırdır.

İslâm’da ırk veya örf farkı bulunan toplumlar(kavimler)ın birbirleriyle yarışması, iyilik yolunda hayır yolunda, Allah’ı razı etme yolunda yarışması, birbirini geçmeye çalışması söz konusudur. Ki bu yarış sürecinde kavimler topluca gösterecekleri uzun süreli performanslarıyla diğerlerinden öne geçerler. Güvenilirlikleriyle, diğer toplumların insanlarına güven verirler ve liderlikte doğal olarak haklı görülürler, hak verilirler kendilerine. Bunu yaparken kendilerine güvenirler. Lâkin tekebbür göstermezler. Başkalarının saygınlığını kazanırlar.

Her tür İslâm dışı politikalar karşısında müslümanlar İslâm’ca tavır sahibi olmalıdırlar ve böylesi kavramların tuzak olduğunu hemen fark etmelidirler. Müslüman, İslâm’ı gereğince anlamış biri olarak muhakkak tuzakları fark eder, uyanıktır zira.

Selamlarımızla.

(İktibas, sayı 149)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *