Aynı çağın iki şairi Akif ve İkbal tanışmış mıydı?

Aynı çağın iki şairi Akif ve İkbal tanışmış mıydı?

İkisi de idealist. Ülkeleri yanında İslam dünyasının problemleriyle de ilgililer. Birbirlerinden haberli olmaları gerekir. Acaba biri diğerinden ne zaman haberdar oldu?

Ayrı coğrafyaların insanlarıydılar, aralarında bir bağ kuruldu mu? Birbirlerinin eserlerini okudular mı?
Daha da önemlisi yüz yüze tanışıp görüştüler mi?

Yeni Şafak’ın Kitap ekinde yer alan ve Alim Kahraman imzası ile yayınlanan çalışmada bu konuda bazı önemli detaylara yer verilerek, bu iki önemli şairin arasındaki ilişkinin izi sürülüyor:

Mehmet Akif’le Muhammed İkbal çağdaş iki şair. Dönemin ufku geniş aydınları arasındalar. Aralarında dört yaş var. Akif 1873, İkbal ise 1877 doğumlu. Ölümleri de birbirine yakın. Akif 1936’da İkbal 1938’de vefat ediyor.

Akif-İkbal ilişkisi konusunda bazı bilgi kırıntılarına sahibiz. Bu yazımızda bir adım daha ileri giderek bunlara önemli bir ekleme yapacağız. Ancak önce eski bilgileri bir araya getirip değerlendirelim. İlki, Akif’in 8 Mart 1341’de (1925) Mısır’dan Hafız Asım’a gönderdiği bir mektup. Bir-iki hafta önce İstanbul’dan Akif’e Muhammed İkbal’in iki manzum eseri gelmiştir. Bu vesileyle Akif mektubunda onun ufak bir risalesini daha önce Ankara’dayken gördüğünü ve sahibini kendisine benzettiğini söylüyor. İkbal’i şöyle tanıtıyor: “Şarkta yetişen urefayı sofiyenin [tasavvuf ehli ariflerin] bütün eş’arını okuduktan başka Almanya’ya giderek garp felsefesini adamakıllı hazmeden İkbal hakikat yaman bir şair. (…) Mevlana’yı çok okumuş, çok sevmiş. Ona ‘Mürşidim’ diyor. (…) Gazellerinin bir ikisi bana sarhoş gibi naralar attırdı.” Sonra kendisiyle İkbal arasında bir kıyaslayıp onu ilmi, irfanı, şairlik kudreti bakımından kendinden çok yüksek bulduğunu belirtiyor.

PEYÂM-I MEŞRIK’İN İZİ

Bu mektuptan, Akif’in Ankara dönüşü Safahat’ından bir takımı imzalayıp İkbal’e gönderdiğini de öğreniyoruz: “İstanbul’da iken iki üç Hintli ile Sebil idarehanesinde görüşmüş ve İkbal’e götürülmek üzere bir takım safahat emanet etmiş idim. Bu eserlerin o adamlar tarafından gönderildiğini tahmin ediyorum. Şairin kendi tarafından İstanbul’a gönderilseydi elbet baş tarafında imzası, iki üç kelime yazısı bulunurdu. Ne ise ‘Üzümünü ye de bağını sorma’ derler. Biz üzümü seve seve, hatta sarhoş ola ola yedik. Kim gönderdiyse Allah razı olsun.”

Konumuzla ilgili anacağımız ikinci kaynak Mahir İz’in hatıraları. Mahir İz, Mehmet Akif’i Ankara yıllarında tanımış, şairin 1923’te İstanbul’a dönmesinden sonra görüşmeleri orada da devam etmiştir. O sırada Akif Üsküdar’da Mahir Bey ise Beylerbeyi’nde oturmaktadır. Akif elli, Mahir İz yirmi sekiz yaşındadır. Bir gün vapurda karşılaşırlar. Akif. “İkbal bana Peyam-ı Meşrık’ı göndermiş, ben iki kere okudum, güzel kitap, istersen bir de beraber okuyalım” der. Mahir İz bu teklifi memnuniyetle kabul eder, her hafta salı günleri bir Akif’in evinde bir kendi evlerinde buluşarak bu okumayı gerçekleştirirler.

Akif’in Ankara yıllarından beri elinde olan Peyam-ı Meşrık nüshasının izine Mehmet Akif’in 1 Şubat 1343’te (1927) Mısır’dan Mahir İz’e yazdığı mektubun satırları arasında da rastlıyoruz: “Kuzum Mahir Bey, Hintli şair İkbal’in birlikte okuduğumuz Peyâm-ı meşrık adlı eseri acaba sizde mi kaldı idi? Eğer sizde bırakmışsam buraya göndermeleri için eve yazmıştım.”

Akif’in yana yakıla istediği bu eser orada da işlevini sürdürür. Her gittiği yerde yüksek kişiliğiyle yeni dostlar ve hayranlar edinen Mehmet Akif Mısır’da da değerli bir genç dost kazanır. Abdülvehhap Azzam… Azzam, Mahir beyden bir yaş büyük (d. 1894) bir genç akademisyendir. Hafızdır. Ezher’den sonra Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirmiş ardından 1927’de İngiltere’ye giderek “Feridüddin Attar’a Göre Tasavvuf’ konulu bir master tezi hazırlamıştır. Mısır’a dönüp Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde hocalığa başlamıştır. İlk defa olmak üzere Mısır’da Türk ve Fars edebiyatı dersleri okutmaya başlamıştır.

DOSTLUĞUN BAŞLANGICI

Azzam. Akif’i ismen bilmesine rağmen 1929’da yaptığı Türkiye seyahatinde eserlerini görmüş, okumuş ve hayran olmuştur. Onun Mısır’da bulunduğunu bu seyahatinde öğrenir ve döner dönmez Hilvan’da ziyaretine gider. Bu ziyaret güzel bir dostluğun başlangıcı olur. Söylediğine göre İkbal’i kendisine Mehmet Akif tanıtmıştır: “Sohbetlerimizin en güzelleri Muhammed İkbal’in şiirlerini okuduğumuz zamanlardır. İkbal’i bana tanıttıran o idi. Kendisi bir gün bana İkbal’in Peyam-ı Meşrık isimini taşıyan şiir mecmuasını vermiş ve ben o sayede İkbal’i okuyup sevmiştim.”

Anlaşılıyor ki Akif’in Türkiye’den istediği Peyam-ı Meşrık bir de Abdülvehhap Azzam’la okunmuştur. Akif’in Kahire Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı dersleri okutmaya başlaması da bu genç dostunun ısrarlarıyla gerçekleşir.

*

Buraya kadar yazdıklarım şimdiye kadar bilinenleri içeriyor. Ancak onları bir araya getirerek bir tablo oluşturmuş oldum. Bu yazıyı yazmama asıl sebep bugünlerde eski bir gazede okuduğum bir yazı. Mehmet Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul’a ait olan bu yazı 1938 yılında kaleme alınıp dönemin gazetelerinin birinde yayımlanmıştır. Ancak Akif araştırmacılarının dikkatini çekmeyerek orada unutulup kalmış. Bizim açımızdan bu yazı, hem bu çizdiğimiz tabloya katkılar sağlıyor. Hem de Akif’-İkbal ilişkilerine yeni bilgiler ekliyor.

YAMAN BİR ŞAİR

Bir defa şunu öğreniyoruz. Muhammed İkbal’in eserleriyle Akif’i tanıştıran Ömer Rıza’dır. “Şairin elime geçen eseri ‘Peyam-ı Meşrık’ adını taşıyordu. Eseri derhal kayınpederim MehmetAkif’e vermiştim ve Mehmet Akif, millî harekete iştirak etmek üzere İstanbul’dan gizlice ayrıldığı gün cebinde yalnız bu kitabı taşıyordu. (…) Aradan yıllar geçti millî mücahede şerefli neticesine vararak Lozan Muahedesinin müzakere olunduğu sıralarda Mehmet Akif’le Ankara’da birleştiğimiz zaman, bu eserin üzerinde bıraktığı tesiri sorabildim. – Yaman bir şair, dedi.”

Ömer Rıza Doğrul’un bize verdiği asıl önemli bilgi ise şu: “Mehmet Akif Mısır’da bulunduğu sırada İkbal’in ‘Esrar-ı hodi’ ve ‘Esrarı bihodi” adlı eserlerini okumuş, daha sonra Mısır Üniversitesinde birkaç konferans vermeye davet olunan şairle görüşmüş ve İstanbul’a döndüğü zaman bu mülakatı anlatmıştı.”

İkbal’in biyografisine ana hatlarıyla baktığımızda Mısır’a 1931’de gittiği görülüyor. Muhammed Ali Cinnah’la beraber II. Yuvarlak Masa Konferansı’na katılmak üzere Londra’ya gitmiş bu siyasi toplantı sonrasında İtalya ve Mısır’a da uğramıştır. Söz konusu konferanslar ve Mehmet Akif’in kendisiyle görüşmesi bu tarihte gerçekleşmiş olmalı.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *