İslam’ın Machiavelli düşüncesinden farkı nedir?

İslam’ın Machiavelli düşüncesinden farkı nedir?

Hayrettin Karaman’ın ihtiyaçlar-zaruretler bağlamında ortaya koyduğu açıklamalara Venhar’dan cevap geldi.

Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’ta yayınlanan “Zarurete Dayalı Uygulama Örnekleri” başlığını taşıyan yazısında ihtiyaç-zaruret bağlamında savunduğu uygulamalara Venhar Haber’de yayınlanan bir makale ile yanıt verildi. Karaman’ın ihtiyaç-zaruret anlayışının net bir şekilde eleştirildiği makalede ayrıca kendisine 4 de soru yöneltildi.

İşte o makale:

Hayrettin Karaman’ın İhtiyaç ve Zaruret Fetvasına cevap

Yeni Şafak gazetesi yazarı Prof.Dr. Hayrettin Karaman, faizli kredi ve ihtiyaç-zaruret konusundaki kanaatlerine açıklık getirecek yazılar kaleme almaktadır. Karaman 4 Mayıs’taki yazısında, reel faizin azının da, çoğunun da haram olduğunu belirterek yazısına başlamaktadır. “Banka faizleri de İslâm’ın faiz yasağının kapsamı içindedir” dedikten sonra, “Müslümanların vazifesi faizsiz banka, faizsiz kredi (karz-ı hasen), tekâfül sigortacılığı, faize bulaşmayan şirketler ve kooperatifler… oluşturarak, mevcut olanları destekleyerek ticareti, ekonomiyi ve karz ihtiyaçlarını faizden arındırmaktır” sözleriyle tezini desteklemektedir.

Peki, bunların bulunmadığı ya da yeterli olmadığı durumlarda Müslümanlar ne yapacaklar?

Hayrettin Karaman soruyu bu şekilde sorduktan sonra, cevabını aramaya başlıyor. Başlıyor da, daha ilk adımda çok ilginç şeyler söylüyor: “Lüks olmayan ihtiyaçlarını karşılamadan, sıkıntılara katlanarak hayatlarına devam mı edecekler, yoksa ‘ihtiyaçları zaruret sayan ve zaruretlerin haramları askıya aldığını bildiren’ kuralı uygulayarak ruhsattan istifade mi edecekler?”

Karaman’ın bu cümlesinden anlaşılacağı üzere, kişiler hayatlarını sıkıntılara katlanarak sürdürmek yerine, ihtiyaçlarını karşılamalıdırlar. İhtiyaçlar eşittir zaruret. Zaruret ise haramları askıya alır. Bu bir ruhsattır ve bundan istifade etmek gerekir!

Takva adına azimeti tercih etmek güzel bir kulluktur ama eşi, çocukları ve yakınları katlanmayabilirler dedikten sonra, ‘zaruret’ ve derecelerini açıklıyor.

Karaman, 1987 yılında İSAV’ın düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmasına yapılan itirazlara binaen diyor ki, zarûret ile temel ve önemli hacetin (ihtiyacın) aynı şey olmadığı, ihtiyacın, haramı helâl kılıcı bir özelliği bulunmadığı, bunun ancak zaruret anında olabileceği temel düşüncesini delillerle çürütmek gerekir. Ve öncelikle “zarûret ile hâcetin haramları mubah kılma bakımından aynı rolü oynadıklarını” ortaya koyan kaide ve ifadeleri tespit etmeye koyulmaktadır. Bunun için Mecelle, Suyuti (el-Eşbâh ve’n-Nezâir), Osmanlı dönemi alimlerinden İbni Nuceym, Şâfiî fakih İzzüddin b. Abdisselâm (el-Kavaid), Muâsır âlimlerden Prof. Dr. M. Mustafa Şelebî, Muhammed Tahir b. Aşûr gibi müelliflerin eserlerine müracaat ediyor ve bu kaynaklardan özet olarak şu hükmü çıkartıyor: “Hâcet (ihtiyaç), umûmi olsun, husûsi olsun zarûret sayılır.” (Umûmi ihtiyaç, amme ihtiyacı, genel ihtiyaç; husûsi ihtiyaç ise fertlerin, özel şahısların ihtiyacı oluyor).

El-Kavaid’den aldığı örnek şöyle: Dünyada haram o kadar yayılsa ki, hiç helal kalmasa, ihtiyaç kadar haramı kullanmak caiz olur…

İşte bu noktada durmak, Karaman’ı da durdurmak gerekiyor. Durdurmalı ki, Karaman’a şu soruyu sormalıdır: Yaklaşık seksen beş yaşındasınız, bu uzun ömrünüzde, İzzeddin b. Abdisselam’ın varsayımı sizin için hiç vaki oldu mu? Yani yaşadığınız dünyada hiç helal bulunmayacak kadar haramların yayılması gibi bir durumla karşılaştınız mı? Zannediyoruz ki Karaman’ın cevabı ‘hayır!’ olacaktır.

Peki, kendileri adına içtihatta bulunduğunuz ‘ihtiyaç-zaruret’ sahiplerinden bir tek fert bile bu durumla hiç karşılamış mıdır? Altmış yıla yaklaşan ilahiyat ve hocalık hayatınızda bir kişi kapınızı çalıp, kendisi için hiç helal kalmadığını, dünyayı bütünüyle haramların işgal ettiğini söyleyerek sizden bir çıkış yolu istemiş midir? Zannediyoruz bu sorunun cevabı da ‘hayır!’dır.

Öyleyse bu durumda H. Karaman’ın (el-Kavaid’den mülhem) tamamen bir faraziye üzerinden akıl yürüttüğü görülmekte; doğmamış bir çocuğa don biçmekte değil midir? Hem de doğmamış sabiye, haramlardan donlar hazırlamaktadır, ola ki ‘ihtiyaç-zaruret’ durumu ile karşılaşır diye.

Oysa hayat tamamen Allah’ın elindedir. Haram ve helali belirleyen Allah’tır. Allah, kullarını harama muhtaç etmeyecek kadar helal yaratmıştır. [Karaman, Günlük hayatımızda Helaller ve Haramlar adlı kitabında (İst-1982, s.18-19) ‘Harama Muhtaç Etmeyecek Kadar Helal Vardır’ başlığını atmış ve birçok da örnek vermiştir]. Helaller asli, haramlar arızidir.

Karaman “Haramları askıya alan zaruret” gibi sözleri o kadar rahat ve sıkça tekrarlıyor ki, bir an insan şöyle bir hisse kapılıyor: Allah biz insanlara bir din göndermiş ama dini tamamen bizim keyfimize bırakmış, zaruretle eş anlamlı olan en küçük bir ihtiyaç anında haramları askıya alabiliriz! Bu hükümleri Allah koymuştur ama bunları o kadar ciddiye almak gerekmez, sıkıştığımız an onları ihlal edebiliriz…

Karaman, düşüncesini teyid etmek için, özel (ferdî) zaruret ve ihtiyaçlara dair bazı örnekler vermektedir. Bu örneklerden biri, erkeklerin ipek giymesiyle alakalıdır. Diyor ki, erkeklere ipek giymek haramdır ama deri hastalığı çeken v.b. kimselerin ipekten yapılma iç gömleği giymeleri caiz görülmüştür! Bu fetva için de Buhârî ve İbn Nüceym’i referans veriyor.

Karaman’ın bu örneği kökten batıldır çünkü ipek giymenin erkeğe haram olduğunu söylemek, Allah’ın haram ve helal koyma yetkisine bir müdahaledir. Allah böyle bir haram belirlememiştir. Rasulullah (sav), Müslümanlara belirli bir iktisat, tüketim ve kibre yer vermeyen bir ahlak eğitimi kazandırmak için mümin erkeklerin ipek giymelerine hoş bakmamış, sahabesini bu yönde bilinçlendirmiş olabilir ve buna Müslümanlar olarak biz de ‘amenna’ deriz. Fakat Allah’ın haram kılmadığını Rasulullah da haram kılamaz ve de kılmamıştır. Nitekim H. Karaman, yukarıda atıf yaptığımız helaller-haramlar kitabının 17-18. sayfalarında bu konuyu çok açık bir şekilde ifade etmiştir. ‘Helal ve Haram Kılan yalnız Allah’tır’ başlığı altında şunları yazmaktadır:

“Sıfat ve mevkileri ne olursa olsun hiçbir kulun haram ve helal kılma selahiyeti yoktur; bu selahiyet yalnızca Allah Teala’ya mahsustur. Peygamberlerin bu mevzudaki ifadeleri Allah’ın iradesini ve hükmünü beyandan ibarettir.” Ardından, Tevbe suresi, 31. ayetin eşliğinde meşhur Adiy b. Hatem olayını ve ayrıca Nahl suresinin 116. ayetini delil olarak kaydetmektedir.

Sonuç olarak, ‘ipek’ haram denemez ve olmayan bir ‘haram’ üzerinden, olmayan bir ‘ihtiyaç-zaruret’ fetvası verilemez.

Yalan söylemek haram olduğu halde, arabulmak gibi nedenlerle yalan söylemenin caiz oluşu örneği gayet doğru olmakla beraber, ‘ihtiyaç-zaruret’ konusuyla da alakalı değildir. Rüşvet vermenin (alana haram olsa da!) caiz oluşu örneği ise İslam açısından kabul edilemez bir yaklaşımdır. Akıl hastasının bir defaya mahsus olmak üzere evlenmesinin cevazı örneği de, konuya uygun düşmemektedir.

Şimdi de biz bazı örnekler vermek istiyor ve bunların cevaplarını Hayrettin Karaman’dan bekliyoruz:

1.Evlenemediği için zina gibi bir haramı işlemekten korkan bir genç acaba ne yapmalıdır? Acaba bu genç için zinanın haramlığının askıya alınmasına itiraz edilecek midir?!

2.Çalıştığı (resmi veya özel) kurumda namaz kılmasına izin verilmeyen bir mümin/mümine, evde rızık bekleyen aile efradı için namazı terk etmesinde bir sakınca var mıdır?! Çok yakın geçmişte örtüsünden dolayı çalıştırılmayan kadınların örtülerini açmaları hususunda, Fetö denilen örgütün lideri hiçbir haram-helal sınırı tanımayan fetvaları vermişti. Acaba Karaman’ın bu hususta Fetö’den farklı, Müslümanca bir cevabı var mıdır?

3.Herhangi bir örgüt (PKK, DEAŞ, FETÖ vb.), işsiz-aşsız (hatta bir çoğu intihara meyilli) gençlere, kendilerine katılmaları halinde büyük menfaatler vaat etse, bunlara katılıp, örgüt elemanı olmalarını, içinde bulundukları zaruret-ihtiyaç durumu mubah kılar mı? (Fetö’nün sınav sorularını çalmaları gibi pek çok örnek daha verilebilir.)

4.İslam’ın Machiavelli düşüncesinden farkı nedir?

Zaruret ve İhtiyaç

İnsan hayatta her zaman her türlü riske hazır ve nazır olmalıdır. Hiç kimsenin hayatı tek düze değildir. Başta krallar/hükümdarlar olmak üzere, bütün insanlık bunun şahididir. Bu anlamda en imrenilecek hayat ise rasullerin hayatıdır. Son nebi Muhammed (sav)’in hayatı da böyledir. Duha suresi onun çocukluk ve gençlik yıllarındaki zaruret durumlarını özetler. Risaleti döneminde de maddi olarak çok sıkıntılar çekmiştir. Üç yıl sürdüğü rivayet edilen boykot yıllarında, açlıktan ağaç yapraklarını yemek diye çocuklarına kaynatan annelerin durumunu o, bütün vicdanında hissetmiş olmalıdır. Tevbe suresinin son iki ayeti böyle bir vicdan azabına tanıklık etmektedir.

İnsan hayatı boyunca ihtiyaçlardan da kurtulamaz. Dünyanın en kudretli hükümdarı dahi, hiç değilse elbisesini dikecek bir terziye, kendisine kılıç yapacak bir demirciye muhtaçtır.

Bir Müslüman, yeryüzünün geri kalan bütün insanlarından ayrı olarak, her türlü zarurete, onu sıkboğaz eden ihtiyaçlarına rağmen, asla ve hiçbir şekilde harama bulaşmamayı ilke edinen, harama düşmemek için her gün Rabbine yalvaran, kendisine dünyada ve ahirette hasenât vermesi için Allah’a dua eden kimsedir. Önemli olan, zorluk anında Müslümanlığımızı koruyabilmektir. Bollukta, rahat günlerimizde, sağlığımızın iyi olduğu, gelirimizin bol olduğu, deyim yerindeyse ‘tatlı su’ günlerimizde Müslüman olmak kadar kolay bir iş yoktur. Ama Allah bütün kullarını bir şekilde imtihandan geçirmektedir. Sağlıklı iken hasta olmak, zenginken fakir düşmek, meşhur iken bir köşede unutulmak, güçlü kuvvetli iken, aciz düşmek insanın başına gelebilecek imtihan halleridir.

İhtiyaç ayrıdır, zaruret ayrıdır. Zaruretin de, açlıktan ya da başka sebeplerle ölümle burun buruna gelmek hali ayrıdır. Her ihtiyaç zaruret, her zaruret de ölümcül değildir. Bir mümin, ölümcül olmadığı sürece ihtiyaçlarını helal/meşru yollardan gidermeyi hedef edinmek zorundadır. Bu bir lütuf olmayıp, kulluğunun gereğidir. Bazı ölüm durumları vardır ki, orada ruhsatı değil, azimeti (ölümü) tercih etmek en büyük şereftir. Eğer bir nebze ihtiyaçtan dolayı zorlanıp da, hemencecik haramı seçmesi Müslümana meşru kılınırsa, savaşlarda veya esir düştüğünde v.b. ölümü göğüsleyen müminlerin durumunu izah etmekte zorlanırız.

Günümüzde ‘ihtiyaç’ deyince akla hemencecik bir ev, bir de araba gelmektedir. Bir evle bir arabanın ihtiyaç olduğuna kimse itiraz etmez fakat evden eve, arabadan arabaya fark olduğu gibi, ev sahibi olmaksızın, kirada oturarak ve arabasız da yaşamak mümkündür. Nitekim dünya nüfusunun belki de çoğunluğu bu şekilde yaşamaktadır. Ev neyse de, ‘bir araba’ denilen ‘ihtiyaç ve zaruret’in toplumlara nasıl bir teknik bela getirdiğini, sosyal açıdan nasıl bir azgınlaşmaya yol açtığını da hesap etmek gerekir.

Bir ev ve bir arabayı zaruri bir ihtiyaç sayarak, bunlar için faizli kredi çekilmesine cevaz vermek, Suyuti’den, İbni Nuceym’den, İzzeddin b. Abdisselam’dan, Mustafa Şelebi’den, Tahir b. Aşur’dan v.d. fetva devşirerek mümkündür. Zaten halk yığınları da böylesi fetvaları beklemektedirler. Fakat bunun hesabı Allah’a nasıl verilecektir? Allah faizi kesin olarak yasaklarken neden ev (ve benzeri) zaruri ihtiyaçlar için faizli krediler hariçtir buyurmamıştır?

Günümüzde bir ev ve bir araba için banka ile ‘kanka’ olan ve bankayı ana-babasına, kardeşine yeğleyen insanlar, genellikle, her ikisi de çalışan evli çiftlerdir. Bu insanlar, banka faizine bulaşmadan, helal olan kazançları ile ama imkanlarının elverdiği bir evi ve arabayı almak yerine, kapitalizm şeytanının çığırtkanları tarafından alabildiğine kışkırtılmış şehvetlerince albenili bulunan, çevrelerinden aşağı kalmayacak ev ve arabaları seçmektedirler.

Karaman’ın yazısında değindiği üzere, banka kredileri ile Müslümanlar arası dayanışma, yardımlaşma, infak, karz-ı hasen gibi Allah’ın razı olduğu, İslam’ın şiarı değerler zıt yönde seyretmektedir. Her bir kredi, bu hayırlardan bir adım daha uzaklaşmaya getirmektedir. Kapitalizm bize öncelikle, tüketim canavarı olmayı öğretmektedir. Allah ise yardımlaşan müminler olmayı öğütler. İhtiyaçlar zaruret değildir. Zaruretler de bizi harama muhtaç etmemelidir. Niyetimizi temiz tutarsak, Allah da bizlere aynı temizlikte bir hayatı nasip edecektir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *