Ali Haydar Aksal’dan ‘Türkiye siyasası’ üzerine

Ali Haydar Aksal’dan ‘Türkiye siyasası’ üzerine

Kişiler Müslüman olunca yapı ya da sistem İslâmî mi oluyor? İslâmî olmayan bir hayat anlayışı içindeki mücadele bu anlamda meşru mudur, geçerli midir?

Bu sorular, içerisinde cevaplarını da barındıran sorular. Ali Haydar Aksal’ın “Siyasanın kirli dili” başlığını taşıyan yazısının sonunda yer alıyor. Demokrasinin çıkmazlarından söz eden Aksal, Milli Gazete’deki yazısında, Batı’da “Bir sosyal demokrat ile bir sağcı, ya da cumhuriyetçi arasında büyük uçurumlar yok. Aynı ruhu temsil ediyorlar.” diyor.

Aksal’a göre, “Bir Müslüman toplumu batılı bir ruh ile ayrıştırmak çok da gerçekçi olmuyor. Sağ, sol, milliyetçi, muhafazakâr, Marksist, faşist yapılar hiç biri Müslümanları ilgilendirmiyor, ilgilendirmemeli.” 

Türkiye siyasası ile ilgili sözleri ise şöyle Aksal’ın:

Türkiye siyasasında ta başlangıçtan beri; siyasa eşittir yalan, kabul görmüş bir yaklaşım. Bu, uzun zaman yabancı düşünüşlü siyasal yapıların ana felsefesi. Yani yalana dayalı bir hayat anlayışı. İnsanın bir bütün olarak insanı yönetmediği, yönetimi ele geçirenler kendi meşreplerine, siyasal düşüncelerine mensup olanlara öncelik veriyor. Eşitlik, adalet, hakkaniyet, yeterlilik asla söz konusu olmuyor. Temel felsefe ayrıştırıcılık.

 

Bu anlamda siyasa tamamen hile üzerine inşa oluyor. Bu yapıda hemen her şey mubah ve geçerli. Onun dışında bir yol tercihi oldukça zor görünüyor.

Aynı kökenden gelenler, düşünce dünyası olarak aynı gelenekten gelenler ayrıştıklarında birden farklı bir yüz ve ruha bürünüyorlar. Gözü kara; hemen her tür hile, desise, kirlilik hayata geçiyor. Ne geçmişe dayalı birliktelikleri, ne aynı ruha mensubiyetleri söz konusu olabiliyor. Yani çıkara dayalı bir hayat anlayışında yol alınıyor. Bu da artık ilke ve erdem diye bir durum söz konusu olmuyor.

Bu dil insanda değer bırakmıyor. Günah olan iftira, hile, her tür desise, ilkelerden uzaklaşış bu hayatın özü oluyor. Yalana dayalı haber üretmek, bunu yaymak ve insanları kandırmak siyasa yapanların bir üslubu. Bunun, sağı, solu muhafazakârı yok. Hemen hepsinin ortak dili oluyor.

İslami olmayan bir yapı içerisinde İslami unsurlar aramayı ise sakat bir düşünüş olarak tanımlıyor Aksal:

İnsanı kirliliklere sürükleyen bir dil biz dilimiz olamaz. Dürüst olmak bir zorunluluk. Yapılan mücadele demokrasinin kendi içindeki bir işleyişi. Bu, İslâm adına bir cihat değil. Buradaki hileler savaş hilesi olarak kabullenilemez. Hile ile saltanatı ele geçirmenin sonuçları şer’i bir hüküm değil. Kaldı ki birbiriyle mücadele edenler şöyle ya da böyle Müslüman. Sağcı, solcu, liberal, milliyetçi, muhafazakâr hemen kim var ise bunlar farklı ton ve renkleri olan Müslüman. Doğrudan kendini ateist veya putperest olarak niteleyenleri bu kategoriye dâhil etmiyoruz. Kaldı ki onlar da demokratik yapının içinde bir unsur. Onların da kendilerine göre hakları var. İslâmî olmayan bir yapı içinde İslâmî unsurlar aramak kadar sakat bir düşünüş olmasa gerek. Kişiler Müslüman olunca yapı ya da sistem İslâmî mi oluyor? İslâmî olmayan bir hayat anlayışı içindeki mücadele bu anlamda meşru mudur, geçerli midir?

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • mbozac
    2 Mayıs 2018, 09:23

    bilmiyorum bu yorumları refah partisinin koalisyonlarında da yazıyorlar mıydı… yoksa iktidar değillerdi mi diyecek… yine de tahlillere katılmamak elde değil!

    REPLY