İkbal şöyle demişti: “Ölmüş kalp, kalp değildir. Kalbe yeniden hayat ver!”

İkbal şöyle demişti: “Ölmüş kalp, kalp değildir. Kalbe yeniden hayat ver!”

“Toplumların kadim hastalıklarını tedavi etmenin tek yolu, yaşayan bir kalbe sahip olmalarıdır.”

İkbal’in düşüncesinde kalp kavramı, bireyin ve toplumun varoluş, değer ve zihin düzeyindeki bütün boyutlarını kapsamaktadır. İkbal, her tarafı işleyen, işlevsel olan ve yenilenen bir varlık durumunu arzulamaktadır…

Muhammed İkbal’in 80. ölüm yıldönümünde, bir değerlendirme de Prof.Dr. Bilal Sambur’dan geldi. Milat gazetesinde dün yayınlanan yazısında Sambur, Kur’an’ın kalbe ve akla hayat veren fonksiyonunu vurgulayan değerli mütefekkir Muhammed İkbal’in görüşlerini şöyle anlattı:

İkbal, İslam ve Kur’an

Muhammed İkbal, Müslüman dünyanın yetiştirdiği önemli mütefekkirlerin başında gelmektedir. Muhammed İkbal, Müslüman toplumların cehalet, şiddet, geri kalmışlık, tembellik, kadercilik, ihtilaf, yoksulluk, parçalanmışlık gibi yakıcı sorunları üzerinde düşünen, sorgulamalar yapan ve perspektifler ortaya koymaya çalışan önemli bir mütefekkirdir. İkbal, 21 Nisan 1938 tarihinde geride büyük bir entelektüel miras bırakarak aramızdan ayrılmıştır. Ölümünün 80. yılında İkbal’in düşünce dünyasını anlamak, bugün yaşadığımız problemlerin aşılması için bir gereklilik olarak karşımızdadır.

İkbal, bir toplumun ruhunun, yani kalbinin ölmesini en büyük felaket olarak görmektedir. Birey ve toplum, gelişebilmek, yenilenebilmek ve dirilmek için yaşayan ve işlevsel olan bir kalp, duygu, ruh ve maneviyat dünyasına sahip olmalıdır. İkbal, Müslüman toplumların ve insanlığın kalbini ve aklını uyandırmaya çalışmaktadır. İkbal şöyle demektedir: “Ölmüş kalp, kalp değildir. Kalbe yeniden hayat ver! Toplumların kadim hastalıklarını tedavi etmenin tek yolu, yaşayan bir kalbe sahip olmalarıdır.” İkbal’in düşüncesinde kalp kavramı, bireyin ve toplumun varoluş, değer ve zihin düzeyindeki bütün boyutlarını kapsamaktadır. İkbal, her tarafı işleyen, işlevsel olan ve yenilenen bir varlık durumunu arzulamaktadır.

İkbal, insanlığın kalp ve akıl açısından dinamik ve canlı olmasının yolunun Kur’an’dan geçtiğini düşünmektedir. İkbal, Kur’an’ın kalbe ve akla hayat veren fonksiyonunu şu şekilde ifade etmektedir: “Ayşe validemiz dedi ki: ‘Resulullah yaşayan Kur’an’dı.’ Bundan dolayı Sünneti Kur’an’la yaşa! Kur’an’ı sadece ölümden sonra sevap kazanmak için okuma!” İkbal, insanlık bilincinde derin bir şekilde Kur’an’ın yerleşmesi gerektiğini düşünmektedir. İkbal’e göre Müslüman toplumların ve insanlığın yaşadığı derin krizlerin ve sorunların temelinde, Müslümanların ve insanların Kur’an’a yabancılaşması vardır. İkbal, Müslüman toplumların dirilişi için Kur’an’ın ve Rahmet Peygamberi’nin sünnetinin dinamik ve canlı bir şekilde akıl ve kalple anlaşılması, yaşanması ve uygulanması gerektiğini düşünmektedir.

Müslümanların dağınıklığı ve parçalanmışlığı, insanlık için büyük kayıptır. İslam’ın insanlığa getirdiği mesajın insanlar arasında fıtri bir birlik oluşturduğunu söyleyen İkbal, İslam’ın fıtri birlik ruhunun inşa edilmesini en büyük kazanım olarak görürken, fıtri insani birliğin bozulmasını ise en büyük kayıp olarak değerlendirmektedir. İkbal, İslam’ın amaçladığı fıtri birliğin değerini şu şekilde ifade etmektedir: “Bütün Müslümanlar için tek ortak kazanım ve tek ortak kayıp vardır. Peygamber’in bütün Müslümanlar tek vücut gibidirler diyen hadisini hatırlayın! İnsanlık için tek Peygamber, insanlık için tek iman! İnsanlık için tek Ka’be, tek Allah ve tek Kur’an. Eğer Müslümanlar tek vücut olsalardı, bu insanlık için muhteşem bir durum olurdu.” İkbal, insanlık için Müslümanların muhteşem bir birlik oluşturma bilinciyle donanmalarını her fırsatta ifade etmektedir.

İkbal, İslam’ın temel amacının insanlığı Tevhid’e uygun bir şekilde inşa etmek olduğunu söylemektedir. İkbal’e göre din, geçmişte kalan ruhsuz ve anlamsız alışkanlıklardan, ritüellerden ve doğmalardan oluşan bir şey değildir. İkbal, doktrinel olarak İslam’ın insan karakterinde değişimci etkilerde bulunmayı amaçlayan fıtri hakikatlerden oluştuğunu söylemektedir. İslam’ın insan üzerinde fıtri değişimlerde bulunması için kişinin ahlak, maneviyat ve iman konusunda samimi olması ve İslam’ı canlı bir şekilde tecrübe etmesi gerekmektedir. İkbal, Müslüman kişinin Kur’an ve sünnet modeli ışığında sürekli olarak kendisini yenileyen, oluşturan ve değiştiren kişi olduğunu söylemektedir. Müslüman kişiliğin değişmez, donuk ve atalet içinde anlaşılması, İkbal’in hep eleştirdiği bir durumdur.

İkbal, İslam’ın insanlardan gerçek hayat problemlerini bu dünyada çözmek için çaba sarf etmeleri gerektiğini düşünmektedir. İkbal’e göre Müslüman kişi, gerçeklerden kopuk, hayaller dünyasında yaşayan, uzlete çekilmiş bir derviş, ermiş, fakir veya mistik değildir. İkbal’e göre Müslüman birey, bu dünyanın şartları içinde kendisini inşa etmeli, yanılgılar ve yanılsamalar içinde hayatını boşa harcamamalıdır. İkbal, Müslüman kişinin gerçek dünya problemlerini çözmesi gerektiği konusundaki çağrısını şu şekilde ifade etmektedir: “Dünyanın problemlerini çözmeyi başaramadığın takdirde, cennete gitme umutlarına gömülmenin sana hiçbir yararı olmayacaktır.”

İkbal, İslam’ın ve Kur’an’ın değer verdiği en önemli şeyin insan kişiliği olduğunu söylemektedir. Müslümanın asli görevi Tevhit doğrultusunda sahih ve sahici anlamda ben olmayı başarmaktır. İkbal’in Müslümanların ve insanlığın içinde bulunduğu duruma yönelik yaptığı tespitler hâla güncelliğini korumakta ve anlaşılmayı beklemektedir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *