Gençlik gerçekten deist mi oluyor yoksa bir ‘trend’ mi bu?

Gençlik gerçekten deist mi oluyor yoksa bir ‘trend’ mi bu?

Son zamanlarda gençliğin farklı eğilimleri daha fazla konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı gibi görülüyor. Bunlardan birisi de, gençliğin deistik ve agnostik inançlara doğru eğiliminin artmasıdır.

Prof. Dr. Mustafa Tekin, bugün Milat gazetesinde bu konuyla ilgili değerlendirmesini okurları ile paylaştı. Daha önce bu konuda iki yazı daha yazdığını belirten Tekin, gençliğin aslında bu kelimeleri bir ‘trend’ şeklinde benimsediğini, bunları savunabilecek donanıma sahip olmadığını, bunları söyleyenlerin ciddiye alınabilmesi için ‘gerçekten’ bilmeleri gerektiğinin altını çiziyor. Mustafa Tekin asıl yapılması gerekenlere de işaret ettiği yazısında bakın hangi noktalara değiniyor:

Geçenlerde bir gazete bu konuda benden analiz isteyince, meselenin bir boyutu daha üzerinde durdum. O da gençliğin aslında, bugün inanç ve düşünce olarak gördüğümüz şeyleri bir “trend” olarak benimsemesi. Daha doğru bir ifadeyle, bu tür eğilimlerin birer moda haline gelmesi. Dolayısıyla, aidiyeti ifade edilen ideoloji, düşünce ve felsefelerin, sahiplenenler açısından içi boş bir retoriğe dönüştürülmesi söz konusu. Bugün için sorun budur.

Zira ateist, deist, agnostik, solcu, İslamcı vb. olduklarını söyleyenler acaba gerçekten, bu kavramların ifade ettiklerini biliyorlar mı? Bunlarla ilgili ne okumuşlardır? Aidiyet hissettikleri, felsefe, düşünce, ideoloji ve dinin dünyaya bakış perspektifi ve kendilerine yükledikleri sorumluluğun farkında mıdırlar? Acaba, her bir düşünce, felsefe, ideoloji ve dine mensup olanlar kendi argümanlarını, kendisi gibi düşünmeyenlere karşı savunabilecek yeterli donanıma sahip midir?

Bugün öyle bir hava hakim ki, her bir farklı aidiyet, bir diğerini ciddi anlamda bir tehdit olarak görmekte; retoriksel olarak sloganvari söylemler yükseltmekte, ancak tüm bunları kritik edecek bilgisel arkaplanlar üzerinden konuşamamaktadır. Tam da bu sebeple, slogancılık ve yığınlaşmanın, genç kuşak için önemli bir tehdit olduğunu burada belirtmeliyiz.

Eskiden beri söylediğimiz bir tezi burada tekrar edelim; küresel dünya bir tüketim toplumu yaratırken, ideolojiler çağının sona erdiği yalanı ortaya sürülmektedir. Aslında insanları yığınlaştırmak üzere devreye sokulmuş ideolojisiz bir ideoloji söz konusudur. Dolayısıyla, düşünce ve ideolojilerin içi boş bir retoriğe dönüşmesi, bir ideolojinin yansıması olarak ortaya çıkmaktadır.

Bir diğer düşünce, felsefe, ideoloji ve dini tehlike olarak gören ve bunun sonucunda “öteki”ni susturarak, sorunları çözeceğini düşünen ve sayıları hiç te az olmayan bir zihniyet dünyası var. Halbuki bugün asıl sorunumuz farklılıkların olması değil; onların gerçekten kendi olamamasıdır. Bu durum, argümentatif bir tartışmayı ve giderek kaliteli hale gelecek bir karşılaşma ve bilgiyi getireceğine, yüzeyselliğe ve pespayeliğe doğru toplumu sürükleyip gitmektedir. Gerçekten felaket görmek isteyenler bu noktaya ciddi olarak bakmalıdırlar.

Buradan net bir şekilde belirtmeliyim ki, hiçbir ideoloji, din ve düşünce bir toplum için, yüzeysellik, pespayelikten ve içi boş retoriğe dönüşten daha tehlikeli değildir. Kitap okumayan, yegane bilgilenme aracım internet arama motorlarından öte gitmeyen bir toplumda “içerik” kaybolacaktır. Böyle bir toplum ve gençliğin dünyaya sunacağı bir önerisi de olmayacaktır.

Tam da bu sebeple, “ben ateist oldum”, ben deist oldum”, “ben solcu oldum”, “ben müslüman oldum” sözlerinin hangisini ciddiye alacağız? Benim için temel problem gerçekten “bir şey olabilmek.” Bir şey olabilmek ise, hem aidiyetini hissettiği düşünceyi içeriklendirmeyi, hem de dünyadaki yaşama sorumlulukla katılabilmeyi gerektiriyor. İşte bundan dolayı, gerçekten ateist, gerçekten deist, gerçekten solcu ve gerçekten müslüman olmayı önemsiyorum.

Asıl mücadele etmemiz gereken; bilgisizlik, yüzeysellik, pespayelik, ötekileştirmek, sloganlaştırmak ve insani sorumluluğu unutmaktır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *