Hürriyet satıldı ama gerçek şu ki ideolojik kodları çok derinde!

Hürriyet satıldı ama gerçek şu ki ideolojik kodları çok derinde!

Satılmasaydı küçülür, belki de kendi kısır döngüsünde önce silikleşir, sonra silinirdi. Oysa elden çıkarılarak efsaneleşmiştir. Aydın Doğan’a gelince, o da toplumsal hafızadaki aşınmış yerini temize çekme imkânı bulmuştur. Hürriyet’in şu anda yöneldiği güzergâhın kesin geri dönüşü olmadığı iddia edilemez. Her şeyin aslına rücu edici bir temayülü vardır.

Türkiye gündemini etkileyen önemli başlıklardan biri olan Doğan Medya’nın satışı beraberinde birçok soruyu da akıllara getirdi. Bu soruları Star Açık Görüş için, Gümüşhane üniversitesinden Dr. Sertaç Timur Demir ve Dr. Ali Özcan inceledi. “Hürriyet: Son mu, yeni bir başlangıç mı?” başlığını taşıyan değerlendirmelerinde ‘Hürriyet’in ideolojik kodları’na dikkati böyle çekiyorlar:

Basın tarihinin köşe taşlarından Doğan Medya ve Doğan Medya’nın baş tacı Hürriyet gazetesi satıldı. Bu amiral gemisinin el değiştirmesini bir “son” olarak görenler çoğunlukta. Oysa karar stratejik bir adım, dolayısıyla yeni bir aşama olarak da okunabilir. Satışın hemen ardından başlayan sıcak tartışmalar fikirlerden ziyade duygusal ithamlara dayanmakta ve biraz da kolaycı bir kavga yürütülmekte. Bir yanda gazeteye tümüyle cumhuriyetin değerlerine sahip çıkma misyonu yükleyenler; öte yanda gazeteyi anti-demokratik kalkışmaların müsebbibi olarak konumlandıranlar… Özelde iddia edilegeldiği gibi bu değişim ne demokrasinin yara alması ne de meşru siyasetin önünün sonuna kadar açılmasıdır. Kısmen yakın geçmişin travmalarına ve kırılmalarına dayalı reflekslerle varılan bu çıkarımlar, güncel siyasetin koşuşturmacası altında yüzeysel analizlere tabi tutulabilmekte.

Şüphesiz her itham asılsız değildir. Ancak birçoğu sentetik kimlikler ve acı deneyimlerle ilgilidir. Ansızın üretilen ithamlarsa rasyonellikten çok; birikmiş incitici duyguların tezahürüdür. Tarihsel resmin bütününe bakılınca bu satışın olağandışı olmak bir yana, Doğan grubunun zamanında ve yerinde atılmış bir adım olduğu da öne sürülebilir. Öyle ki burada ne tümüyle “oh olsun” denebilecek mutlak bir zafer; ne de “yazıklar olsun” denebilecek kesin bir mağlubiyet var. Açıkçası bir hesaplaşmanın varlığı bile meçhul. Kendini tekrar eden bir zaman çizgisi içinde belki sadece bir durak. Son değil; daha çok yeni bir başlangıç. Öte yandan Hürriyet’in satışı seçilmiş iktidara rahat bir nefes aldırmaktan çok; neden belli noktalarda onun önünü tıkayabilecek bir strateji olarak tartışılmasın? Bu yazı, biraz da buna dikkat çekmektedir.

İlgili resim

İdeolojik kodlar

Gazeteyi kuran ve büyüten Simavilerden her biri kendi çağının ruhunu temsil ediyordu. Tıpkı gazeteyi 1994’te devralan Aydın Doğan ve bugünkü Erdoğan Demirören gibi. Yetmiş yıllık mazisi içinde değişen –daha doğrusu devrilen onca hükümete karşın, varlığını tüm ağırlığıyla sürdüren belki de tek şey Hürriyet’ti. Erol Simavi’nin Özal’a tehditkâr şekilde ifade ettiği gibiydi gerçekten durum. Yani “Hürriyet hancı, hükümetler yolcuydu”. Tepeden inmeci elitist geleneğini zamanla daha fazla keskinleştiren gazete, kimin muhtar olup olamayacağının sınır hattını dahi çizmeye teşebbüs edebiliyordu. Dahası aynı anda hem demokrasi çağrıları yapabiliyor hem de darbe nidaları atabiliyordu. Merkez olma ya da kurucularının iddia ettiği gibi “devletin gazetesi” olma keyfiyetinin verdiği kibirli güvenle çevresini, yani kimin kendisinden kimin de ötekilerden olduğunu tayin ediyordu. Yerli olma savıyla çelişkili olarak ülkenin kadim değerleriyle kavgalıydı.

Peki, neydi öyleyse Hürriyet’i bunca cürmüne rağmen ayakta tutan, bugüne taşıyan? Cevabı gazetenin günün geçerli iktidarlarıyla kurduğu ilişkide aramak gerek. Buna göre, kendi tarihselliği içinde çeşitli ikilemler ve eleştirilecek yönelimler sergileyen gazetenin sabit olan tek değeri gerçekte bir değerler sistemine sahip olmamasındadır. Daha açıkçası, iktidarlarla birlikte hareket etme esnekliğini sergileyebilmesindedir. Ekonomisinde, siyasetinde ve toplumsal düzeninde istikrar olmayan bir ülkede yıllardır yayımlanan Hürriyet’i istikrar abidesi yapan şey, gazetenin hükümetlere ya da devlete değil; özünde tek başına gücü elinde bulunduranlara angaje olmasındadır. Bu, gazetenin ontolojik gerçeğidir. İşte tam burada yine can alıcı bir soru gündeme gelmektedir: Bugünkü satış neden benzer bir manevra içermesin? Değilse, bu kararı salt siyasi yorgunluk ya da ticari tercih olarak görmek yeterli midir?

Alt-metinlerle dolu hafıza

“Aydın Doğan Hürriyet’i” kapitalizmden izler taşır. Varlığını iktidarın takdirini çeken bir gündemlendirme ve popülist dil üzerine inşa eder. Konjonktürle eşgüdümlüdür o. Geçmişten bugüne karanlık ve aydınlık izleriyle Hürriyet, yakın tarihin alt-metinlerle dolu hafızasıdır. Etiketlemelerin, klişelerin ve ideolojik sınıflandırmaların tanığı ve bazen de sanığıdır. Bu aktif hafıza, el değiştirmeyle silinebilir ya da ansızın başka bir şeye evrilebilir mi? Bunu istemek hak, beklemek güçtür. Dünden bugüne gazetede değişen şey içerik değil; görünüm, tavır değil; yüzey, söylem değil; yüzlerdir.

Gazetenin köklerine sinmiş ideolojik kodlara gelince, onlar oldukça derindedir.Her yeni’yi kendi şartlarınca değişmeyen eskiyle uzlaşmaya zor-layıcıdır. Yıllar içinde bu kodlar kendini kimi zaman açık tehditler, kimi zaman da sofistike tenkitler şeklinde ifşa etmiştir. Bugün buna muhafazakâr bir kostüm giydirmek gazetenin varlığını bir şekilde sürdürmek için attığı bir adım olamaz mı? Hem öyle olsa, bu gazetenin iktidara uyma geleneğiyle çelişir mi? Özetle, Doğan Medya, bu satışla, iktidar oyununda bugünün geçerli kuralına uygun bir hamle yapmıştır. Bu hamle, ardında bazı riskli göndermeler barındırır.

Satılmasaydı ne olurdu?

Satılmasaydı küçülür, belki de kendi kısır döngüsünde önce silikleşir, sonra silinirdi. Oysa elden çıkarılarak efsaneleşmiştir. Aydın Doğan’a gelince, o da toplumsal hafızadaki aşınmış yerini temize çekme imkânı bulmuştur. Gazete yeni siyasi iklim koşullarına entegre olmuş, böylece varlığını bir kez daha koruma garantisi altına almıştır. Dahası bu süreci, tercihten ziyade bir zorlama olarak pazarlamıştır. Bu zorlama, hali hazırda diktatörlükle ve ülkeyi tek-seslileştirmekle itham edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkilendirilmiştir –ki ulusal sol ve özellikle de uluslararası basında bu minvalde sistematik propaganda geliştirilmiştir.

Bundan sonra Hürriyet’e ne olur, sorusu bundan sonra meşru iktidara ne olur sorusuyla bağlantılıdır. Evvela, Hürriyet’in şu anda yöneldiği güzergâhın kesin geri dönüşü olmadığı iddia edilemez. Sonra, her şeyin aslına rücu edici bir temayülü vardır. Yani en azından kültürel kodları çağ ve mekân dışı kalmadığı sürece. Çatışmanın araçları, çatışanlardan bağımsız olmadığından ve taraflarla tarafların fikirleri tüm canlılığıyla bugün hayatta olduğundan burada bir “son” beklemek müşküldür. Sonuç olarak, “yeni bir başlangıç” olarak konumlandırabilecek bu satış / el değiştirme süreci duygusallıktan uzak analitik bir yaklaşımla izlenmelidir. Bu ciddiyet, milleti illet; medyayı da yasama, yürütme ve yargının üstünde gören yerleşik bakışa karşı duruşun olmazsa olmazıdır.

stdemir@yahoo.com

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *