‘Bilim dünyası’nın çözemediği 10 sır

‘Bilim dünyası’nın çözemediği 10 sır

Depremler öngörülebilir mi, dünyaya su nereden geldi, neden yaşlanırız ve tabi en önemlisi ‘ölümsüzlük’ var mı? Bilim dünyasının aradığı ama cevabını bulamadığı  buna benzer 10 sorusu var. 

Aslında sorular daha çok. Hep Kitap etiketli “Nerede, Neden, Nasıl” kitabında 75 gizemden söz ediliyor. HT Pazar için Serdar Yazıcı, bunlardan 10 tanesini özetle bir araya getirmiş. Elbette aralarında en ilgi çekeni ‘ölümsüzlük’ konusu. Hatta bunun için bir örnek bile bulunmuş! Serdar Yazıcı’nın seçtiği o 10 madde:

1) Işık hızına yaklaştığınızda zaman ne olur?
Varsayalım rokete bindiniz ve dünyadaki bir kişi de roketteki saati görüyor. Einstein’ın görelilik kuramına göre, dünyadaki kişi siz hızlandıkça roketteki saatin giderek daha yavaş ilerlediğini görecektir. Siz zamanın ilerleme hızında herhangi bir değişiklik fark etmeyeceksiniz. Roketteki herkes normal sürede yaşlanacak ancak ışık hızına yaklaştıkça dünyadaki insanlara göre daha yavaş yaşlanacaksınız. Neden böyle olduğu konusunda ise bir yanıt yok. Çünkü zamanın geçişindeki göreceli farklılıkları açıklama noktasına henüz gelmedik. HT Pazar’dan Serdar Yazıcı’nın haberi…

2) Depremler öngörülebilir mi?
Sismologlar depreme yatkın alanları iyi bilir ve öncül sismikaktivitileri, gerilim ve yer ölçüm anormalliklerini, radon gazı sızıntısını ve hatta hayvan davranışlarını inceleyerek gelecekteki jeolojik olayları tahmin etmeye çalışırlar. Ancak bu konuda kendinden emin bir bilim insanından şüphe edin. Zira jeolojik ve tektonik ortamların çok çeşitli olması öngörüyü engelliyor.

3) Dünyaya su nereden geldi?
Su her yerdedir ancak Dünya’nın nasıl mavi gezegen olduğu bilinmiyor. Güneş Sistemi’nin oluşumu düşünülürse, suyun kaynağının dünya dışı olması gerekir. En yaygın teori; asteroitlerin dünyaya bir miktar su getirmiş olması. İlk kaynağı ne olursa olsun gezegen, su buharının yoğunlaşması sayesinde mavi gezegene dönüştü.

4) Dünyanın uğultusu nedir?
Hassas sismografik aletler dünyanın yüzeyinden gelen, kulağımızın algılayamadığı titreşimleri epeydir kaydediyor. Bu titreşimlere ‘Dünya’nın uğultusu’ deniyor. Bilim insanlarının hipotezine göre bu titreşim, okyanusların kıtalara ve suyun sığ olduğu kıyıların tabanından yeryüzünün sert kısımlarına değerek sismik dalgalar yaydığıdır. Bilim insanları bu gürültünün baş belası olduğunu, çünkü diğer sismik olayların bulunmasını engellediğini öne sürüyorlar.

5) Neden yaşlanırız?
Yaşlanma, ömrümüz boyunca hücrelerimizde oluşan onarılamamış hasar ve bozuklukların, giderek dokularda işlev kaybına yol açarak yavaş yavaş ve rastgele birikmesinin sonucudur. Evrim çok kuvvetli bir etkiye sahiptir ancak yaşamlarımızı korumakla ilgilenmez. Hücrelerimizin içindeki onarma ve düzeltme mekanizmalarının normalden daha etkili çalışabileceği ve bu mekanizmaların yaşlanmanın olumsuz etkilerini uzaklaştırabileceği düşünülebilir fakat evrim insanın yaşlanma sorununu göz ardı etmiştir.

6) Neden uyuruz?
Bilim insanları bu sorunun yanıtını hayvanlar üzerinde aramış. Uykusuz bırakılan bir hayvanda moleküler düzeyde “katlanmamış protein yanıtı” denilen bir algı oluşur; protein yapısal bütünlüğünü kaybeder. Katlanmamış protein hücrelerde birikir, kümeler halinde yığılır ve gittikçe zehirli bir hale gelir. Uyku, hücresel bozulmanın önlendiği ve onarıldığı bir bakım sürecidir. Uykusuzluk tahribatının bundan kaynaklı olduğu düşünülüyor.

7) Bazı bitkiler hayvanları neden yer?
Bitkilerin sessiz sakin canlılar olduğunu düşünürüz. Bazen sadece dekor olarak kullanırız. Oysa bazı bitkiler sanıldığı kadar sessiz ve sevecen değil. Tek hücreli hayvanları, böcekleri, hatta küçük omurgasız hayvanları yakalamak ve özümsemek için karmaşık stratejiler geliştirirler. Bitkilerde etoburluk kuşkusuz alışılmadık bir özellik. Bir teoriye göre, etobur bitkilerin çoğu sulak alanlarda ya da bataklıklarda bulunduklarından fotosentezin zor olduğu, düşük besinli sulak ortamlar karşısında bu tür mekanizmalar geliştirmek zorunda kalmış olabilirler. Yine de nasıl bir evrimsel değişikliğin bu adaptasyona yol açtığı tam olarak bilinmiyor.

8) Ergenliği ne başlatır?
Ses değişimi, çıkan kıllar ve sivilcelenme bu dönemin en belirgin özellikleri. Kimse ergenliği pas geçememiştir. Peki bu süreci ne tetikler? Hormonlarda değişimi başlatan şey GnRH’dir (Hormonlar vücudumuzun sağlıklı bir şekilde gelişmesi, üremesi gibi işlevlerde salgılanarak yardımcı olurlar. GnRH de en gerekli hormonlardan bir tanesidir). Ancak bu kargaşayı neyin başlattığı belli değil. Genetik olabilir, zamansal farklılıklar, beslenme biçiminden ya da stresten olabilir. Muamma…

9) Ölümsüz yaratıklar var mıdır?
Keşfedilmeyi bekleyen kaç tane ölümsüz yaratık olduğunu ya da yaşamlarını uzatmayı nasıl başardıklarını bilmiyoruz. Ama gerçekten bazı organizmalar sonsuza dek yaşıyor olabilir. Karayip Denizi’nde yaşayan bir denizanası olan Turritopsi nutricula, tüm vücudunu defalarca canlandırabilir ve olgunlaştıktan sonra olgunlaşmamış haline geri dönebilir, fiilen kendisini ölümsüz kılabilir. Yaşını tuhaf bir şekilde nasıl geri döndürdüğü ve bunu her zaman neden yapmadığı konusunda bilim insanlarının bir fikri yok. Bu dönüşümü ortamdaki bir değişiklik başlatabilir, belki de yalnızca genetiktir. Bu sır çözülürse faniliğin gizemleri bu ölümsüzler sayesinde aydınlanacak.

10) Bir sonraki salgın hastalık nereden gelecek?
Toplumlarda arada sırada yeni bir bulaşıcı hastalık baş gösterir. Belirli bir coğrafyada başlayan hastalık küresel bir salgına dönüşür. Yeni bir salgın hastalığın ne zaman, nereden geleceğini öngörmek güç. Bulaşıcı hastalıkların çoğunun hayvan virüslerinin insana sıçramasıyla ve bunların insandan insana yayılma becerisi edinmesiyle oluştuğunu biliyoruz. HIV, Afrika’daki vahşi hayvan eti ticaretiyle insanlara bulaşmıştı. SARS, yarasalarda görülmüş ve piyasada satılan vahşi misk kedileri aracılığıyla insanlara yayıldı. Bu yüzden bir sonraki salgının kökeninin bir hayvandan kaynaklanacağı hemen hemen kesin. İnsanların bu hayvan kaynaklarıyla çoğunlukla avcılık, çiftçilik ve pazarda hayvan satışı gibi faaliyetler aracılığıyla temasa geçtiğini de biliyoruz. Bunun yanı sıra arazi kullanımındaki değişim ve ormansızlaştırma, hayvanlarla etkileşim düzeyimizi etkiler. Tam olarak nerede ve ne zaman olacağını bilmesek de bir sonraki salgın hastalığın olası çıkış noktasının Güneydoğu Asya olacağından söz ediliyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *