ABD, masada başka sahada başka davranıyor!

ABD, masada başka sahada başka davranıyor!

PKK ve onun Suriye’deki silahlı kolu olan YPG, ABD liderliğindeki koalisyonun radikal terör örgütü DAEŞ’e karşı yürüttüğü kara operasyonlarının önemli bir gücü olarak Washington’un desteğini aldı ve etki alanını daha da genişletti. 40 yıldan bu yana terör örgütleri ile mücadele eden Türkiye için bu tablo kabul edilebilir bir durum değildi.

“ABD’nin Ortadoğu politikasının ciğeri: İran” başlıklı değerlendirmesinde gazeteci Çetiner Çetin, 7. yılını bitiren Suriye iç savaşındaki stratejik gelişmeleri Habertürk’te yorumladı. Afrin operasyonu ile birlikte Esad’ın PKK kartını uygulamaya koyduğu ve bu yöndeki her hamlesinin Türkiye-ABD krizini daha da derinleştirmeyi hedeflediğini belirtiyor Çetiner Çetin. ABD’nin masada ve sahada farklı davrandığına dikkat çeken Çetiner Çetin’in Suriye konulu analizi şöyle:

Suriye’de iç savaş 7 yılını dolduruyor ama ülkedeki durum en az ilk günkü gibi karmaşık, resim hala flu. Öyle ki ittifaklar sürekli zemin değiştiriyor. Arap baharı gelmeden çok daha önce Suriye rejimine karşı eylemler yapan ve rejimden son derece rahatsız olan PKK’nın Suriye kolu olarak bildiğimiz YPG ile Esad rejimi arasında –çok açık olmasa da– zaman zaman dirsek teması olduğunu görmek şaşırtıyor. Tabii bunu Türkiye’nin Afrin’e başlattığı operasyon özelinde okumak gerekli. Ama şunu söylemek herhalde haddini aşmak olmaz: Beşar Esad, Çin’in II. Dünya Savaşı’nda izlediği üç devletli savaş stratejisinin bir benzerini uygulamaya koymuş durumda. Zira rejim, doğu ile batı arasındaki geçişler dahil, PKK kartı ile ilgili attığı her hamle ile Türkiye ve ABD arasındaki krizi daha da derinleştirmeyi hedefliyor.

Kısaca hatırlayalım: Önce ülkenin genelinde başlayan gösteriler savaşın ikinci yılından itibaren ağırlıklı olarak Suriye’nin kuzeyine kaydı. Aradan geçen zaman içinde terör örgütü PKK/PYD, ülke topraklarının üçte birini kontrol altına aldı. PKK ve onun Suriye’deki silahlı kolu olan YPG, ABD liderliğindeki koalisyonun radikal terör örgütü DAEŞ’e karşı yürüttüğü kara operasyonlarının önemli bir gücü olarak Washington’un desteğini aldı ve etki alanını daha da genişletti. 40 yıldan bu yana terör örgütleri ile mücadele eden Türkiye için bu tablo kabul edilebilir bir durum değildi. 2016 yılında başlattığı “Fırat Kalkanı” operasyonunun devamında, Ocak ayında Afrin ve çevresinde YPG’yi temizlemek amacıyla “Zeytin Dalı” operasyonunu başlattı.

MASADA BAŞKA, SAHADA BAŞKA
Suriye’de krizin patlak verdiği zamandan bugüne tablo çok değişti. ABD ile Türkiye, NATO üyesi iki müttefik olmasına rağmen PKK’nın bölgede desteklenmesi ya da bölgeden temizlenmesi konusunda tamamen zıt fikirdeler. Ve Türkiye haklı nedenleri ve argümanlarını ortaya koymasına rağmen ABD masada “haklısınız” derken sahada geri adım atmıyor.

Diğer taraftan Suriye rejimi, 2011 yılında iç savaşın başlamasından bu yana Devlet Başkanı Esad’ın çekilmesini isteyen ABD ve Türkiye ile karşıtlık içinde. Aynı zamanda etki alanını genişleten PKK/ YPG, toprakların bölünmesine neden olabileceğini öngörerek Kürtlerle karşıtlığını derinleştiriyor. Ancak Esad rejimi, şu an Türkiye karşısında PKK/YPG ile ortak hareket eden bir vaziyette gibi görünüyor. Şubat ayında fiilen etkisi altındaki militanları Afrin’e gönderdiğini ve PKK/YPG’lilerin Afrin’e geçişine göz yumduğunu hatırlatmakta fayda var.

Esad ve 40 yıllık entrikalarla dolu siyasi tecrübesi olan, bunu fiili olarak ülkesinde ve Lübnan’da deneyimlemiş olan Baas rejiminin bu hareketinin en dikkat çekici tarafı, Türkiye’yi psikolojik olarak test etmenin yanında ABD ile dolaylı “birliktelik ilişkileri” kurabilme yönüdür. Esad rejimi, bu şekilde PKK/YPG’nin temizlenmesine öncelik veren Türkiye karşısında yeni bir müzakere içeriği elde edilebilecek gözüküyor. Dahası -en azından dışarıdan bakıldığında- DAEŞ temizliğine öncelik vermek için YPG’yi desteklemeye devam eden ABD’nin, “Türkiye mi, terör örgütü PKK/PYD mi?” ikilemini daha da derinleştirilebilecek.

Sürece dair görüştüğüm Ortadoğulu diplomatik kaynaklar, “Esad rejimi, PKK/YPG konusundaki Türkiye-ABD karşıtlığına burnunu sokarak durumu daha da karıştırmaya, iki ülkenin arasını daha da açmaya çalışıyor” yorumunda bulunuyor. Yani Suriye rejiminin bu süreci derinleştirme hevesinin kendisine katkı sağlayacağı ortada. Zira ABD-Türkiye ayrılığı devam ederse rejimin devamlılığına yönelik hayatta kalma taktikleri avantaj kazanacaktır. Bu durum 7 yıl önce ABD’nin ve Türkiye’nin belirlediği ortak Suriye stratejisine aykırı bir durumdur.

NATO’DA ÇATLAK RUSYA’YA YARAR
Tabii son iki yıldan bu yana yaşanan değişim bununla sınırlı değil. ABD-Türkiye ilişkilerinin kötüleşmesi Esad rejiminin arkasında duran Rusya için de beklenen ve hoş karşılanması gereken bir durum olur. NATO içinde çatlak doğarsa Suriye sorununda inisiyatifi ele almak Rusya için daha da kolaylaşır. Ayrıca bu durumda Rusya’nın ABD ile diplomatik pazarlık konusunda avantajı artar. Ama asıl önemli olan ABD’nin ya da Rusya’nın değil Türkiye’nin avantajlarını nasıl arttıracağı hususu.

Rejimi devirme stratejisinden İran’ı engellemeye dönüşen ABD’nin Suriye stratejisi, Türkiye açısından bakıldığında, uzun vadede somut bir yol haritası önermediği gibi şu an için beklentileri de karşılamıyor. Türkiye, ABD’nin PKK/ YPG denen “yanlış partneri” bırakıp Türkiye ile iş birliği yapması halinde sorun kalmayacağını ifade ediyor. Ancak şu an PKK/YPG’ye yönelik tavrında büyük bir değişiklik yapmayan ABD’nin Türkiye ile olan ilişkilerinde “soğuma” hissediliyor. Trump’ın görevden aldığı Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile yapılan görüşmelere rağmen ABD yönetimi Obama döneminden devraldığı Suriye politikasını devam ettirmede ısrarcı.

ABD, PKK/YPG silahlı gücünü kullanarak DAEŞ’in yeniden toplanmasını engelleme amacında olduğunu iddia ediyor fakat bu yeterli bir sebep mi? Ya da DAEŞ’in bittiğinin açıklanmasına rağmen meşruiyeti olabilecek bir iddia mı?

Trump yönetimi göreve başladıktan sonra, Obama yönetiminin İran ile imzaladığı nükleer anlaşmanın gözden geçirilmesini isteyerek İran’a tutumunu sertleştiriyor. Rusya ile birlikte Esad rejiminin arkasında duran İran, iç savaş boyunca Suriye içinde varlığını gözle görülür oranda artırdı. Bu aynı zamanda İran’a düşmanlık duyan İsrail’e yönelik tehdidin arttığı anlamına da geliyor ki İsrail bu kaygılarını son bir aydan bu yana en üst seviyeye taşımış durumda.

Diğer taraftan Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ve bu politik hamlesi ile Müslüman ülkeleri, halkları öfkelendiren Trump yönetiminin, İsrail’e yakın tavrını netleştirdiği herkesçe biliniyor. Bu bağlamda Trump yönetiminin planladığı Orta Doğu politikalarının “ciğerini” İran’ın oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ancak Suriye sahasında İran ile mücadelede PKK/PYD’den yararlanan ABD’nin unutmaması gereken nokta ise şu: Türkiye’siz bu ciğerin röntgenini çekmesi imkansız.

Suriye’nin kuzeyinde daha düne kadar İran’ın samimi partneri konumundaki PKK’nın belli bir bölgeyi kontrol etmesine izin vermek, ABD’nin İran’ın etkisini arttırması karşısında bir takoz işlevi görmesini planlayabilir. Ancak bu, Türkiye için kabul edilmesi çok zor bir durum olduğu kadar kısa süreli bir strateji olacaktır.

ABD- Türkiye, uzun yıllardır müttefik olsa da çıkarlarının örtüşmediği konu çok açık ki Suriye’nin durumu. İlgili ülkeler uzlaşmaya varamazken Suriye’nin istikrarını bir yana bırakın, yakın gelecekte barış görüşmelerine yönelik bir fırsatın doğmasını da beklemek çok zor.

YPG POLİTİKASI İRAN’I GÜÇLENDİREBİLİR
ABD’nin Suriye sahasında terör örgütü DAEŞ’e karşı kurduğu ve omurgasını PKK/PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Afrin’deki operasyon sürecinde YPG’ye destek vermek üzere 1.700 silahlı teröristi göndermesi Ankara’da tepki ile karşılanan bir durum. SDG’nin Afrin’e yollamayı planladığı grubun doğrudan ABD tarafından silahlandırılan ve eğitime tabi tutulan ‘Ceyş el Suvvar ‘ grubu olması ise Suriye sahasında SDG’nin ABD’nin koşulları görmezden gelmesi durumunda ipin 2014 öncesinde olduğu gibi İran’ın eline geçmesi ile sonuçlanabileceği gerçeği ile yüzleştirebilir.

1992’den bu yana İran İstihbaratı ile içli dışlı ilişkilere sahip PKK’nın 2014 itibarıyla ABD desteği ile yola devam etmesi, dahası PKK’nın Suriye kanadı içindeki Salih Müslüm dahil, “İrancı” olarak tanımlanan 68 ismin tasfiye edilmesi örgütün geçmişini silmiyor. Suriye meselesinde Türkiye ile hareket etmek yerine tercih ettikleri partner, ABD ve Suudi Arabistan’ın elini yüksek ateşte uzun süre kalmış maşa gibi yakacaktır. Zira PKK’nın Suriye kanadı ABD ile içli dışlı bir pozisyon alırken örgütün Kandil ayağı ise İran ile eski günlere dönüş için fırsat kolluyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *