Kur’an-ı Kerim 1400 yıllık değildir, bizim saydığımız şu yılların Allah için önü ve sonu yoktur…

Kur’an-ı Kerim 1400 yıllık değildir, bizim saydığımız şu yılların Allah için önü ve sonu yoktur…

Biz, “Kim, adam öldürmeyen, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir adamı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibidir” (Maide Suresi, ayet: 5/32) ayeti 1408 yıllık diyerek değiştirmeye kalkmayalım da, çıldırmış insanlık bir gün uçurumun başında aklı başına gelirse, gelebileceği sabit bir nokta olarak yerimizde duralım.

“Kelamullah, yani Kur’an-ı Kerim 1400 yıllık değildir. Allah kelamı olması nedeniyle Kelamullah, ezeli ve ebedidir. Yani bizim saydığımız şu yılların Allah için önü ve sonu yoktur. “Katrilyon kere katrilyon yıl önce” cümlesi dahi ifade etmez. Anacak yine Rabbimizin ifadesiyle: “O ilktir, O sondur, O açıktır, O gizlidir, O her şeyi bilendir.” (Hadid Suresi, ayet: 57/3). Kur’an-ı Kerim, Rabbimizin kelamı olması sebebiyle evveli yoktur, Rabbimizin ezeli kelamındandır.”

Milli Gazete yazarı Mahmut Toptaş ‘İslam’ın güncellenmesi’ tartışmasına İslam’ın eskimezliğini vurgulayarak katılıyor. Rabbimizin ayetlerinden örnekler paylaştığı bugünkü yazısında Yusuf İslam’a sorulan bir sorunun altında yatan mantaliteyi de sorguladı. Toptaş şöyle devam etti yazısına:

Sevgili Peygamberimize indirilişinin üzerinden miladi takvime göre 1408 yıl geçmiştir. Hazreti Adem dünyaya indirilmeden önce yeryüzü vardı. Rabbimiz bu haberi şöyle veriyor:

“Hani Rabbin, meleklere: Ben yeryüzünde muhakkak bir halife yaratacağım, demişti” (Bakara Suresi, ayet: 2/30).

Yeryüzünde bizim ihtiyacımız olan hava, su güneş, ay ve yiyecek maddeleri vardı.

Şimdi birileri çıkıp da, “Biz, milenyum yılında yirmi birinci çağı yaşıyoruz, biz hâlâ Hazreti Adem’in içtiği sudan içemeyiz, çağımıza uygun su lazım” diyen bir tek Allah kulu var mı?

“Suyun oksijeni bir değil beş olsun” diyen, bunu yaparsa yanar. Bu dünyada yanar.

“Bu güneş de çok oldu, dünyanın yaratılışından beri ısıtıp ışıtıyor. Her çağın ısı ve ışık ihtiyacı ayrı olmalıdır, bunu değiştirelim” diyen var mı?

“Değiştirelim” diyen haydi yapabilire yapsın. Güneşi görmemek için ancak gözünü kapatma tarafına gidebilir insan.

Güneş o gözünü kapatana da ısısını vermeye devam eder. Onun ısı ve ışığından yararlanan yiyeceklerden, içeceklerden ve giyeceklerden yararlanmaya devam eder. Kur’an’a iman eden Müslümanlar hala dünyanın denge unsurudur. Yatağına attığı sayıyı bilmeyen Kazanovalar ile hiç evlenmeyen Papalar arasında dengeyi sağlar Müslümanlar. Müslüman, nikâhsız hiçbir kadınla yatağa yatmaz.

Yusuf İslam, Müslüman olduktan sonra ilk defa Türkiye’ye geldiğinde Milli Gazete’den Hürriyet’e, Akit’ten Cumhuriyet’e kadar hepsi sevinçle haber yaptılar, röportajlar aldılar.

Bu da bize gösteriyor ki, diliyle ateistliğini söyleyenlerin gönlü hâlâ İslam diye çarpıyor. Yoksa elin gâvuru Müslüman olunca neden sevinsin. Bir gazetenin, “İslam’da dört evlilik felsefesini bir İngiliz aydını olarak nasıl içselleyeceksiniz?” sorusuna Yusuf İslam, “Sen beni Müslüman olmadan tanıyor muydun?

-Evet bütün plakların var bende, ben senin hayranınım.

-Sen bana hayran olduğun günlerde, ben kaç kadınla beraber olduğumu bilmiyordum. Belki Londra sokaklarında dolaşan çocuğum bile vardır. Sen bana hayran olduğun o günlerde bu soruyu niye sormadın da şimdi tek kadınla, İslam nikâhıyla evlendiğimde soruyorsun?” der.

Dünyayı sömüren şişkolar ülkesi Amerika ile bir günlük yiyeceğini kırk günde yiyen milyarlarca Hint fakirleri arasında denge unsurudur Müslüman. Müslüman, kazandığı ne kadar fazla olursa olsun malının zekâtı olan kısmının kendine ait olmadığını bilir.

“Onların malında dilenenin ve mahrumun hakkı vardır. (Zariyat Suresi, ayet: 51/19 ayrıca bak: Mearic 70/24-25, En’am 141, Zariyat 19) inancıyla milyarlık servetinin zekâtının yanında sadaka olarak da milyonlarını verir.

Konyalı bir işadamımızın bana söylediğini daha önce yazmıştım: “Şehrin defterdarı, vergi plaketi verdiği işyerlerine nezaket ziyareti yaparken bana da uğradı. Ona, ‘Verdiğim vergiden fazladır, dağıttığım zekât’ dediğimde inanası gelmedi” demişti.

Dünyanın dengesi bozuldu. Hollanda uyuşturucu kullananlara hapis cezası verse, ülkenin tamamı hapishane olacağını bildiğinden yasağı kaldırıverdi. Cafeshoplarda kanun koruması altında alıp-satıp, içiyorlar.

Ülke fuhuşhane olmuş, Amsterdam’ın Dam meydanı gibi yerlerde aleni pazarlıklar sürüyor. Adam öldürmek de suç olmaktan çıktı. 1929 yıllarının Amerika mafyası işi büyütmüş mafyalıktan devlet olmaya geçmiş ve dünyada her yıl bir milyonun üzerinde insan öldürerek, yiyicilerin sayısını azaltarak, ekonomiye katkı sağlamaya devam ediyor.

Biz, “Kim, adam öldürmeyen, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir adamı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibidir” (Maide Suresi, ayet: 5/32) ayeti 1408 yıllık diyerek değiştirmeye kalkmayalım da, çıldırmış insanlık bir gün uçurumun başında aklı başına gelirse, gelebileceği sabit bir nokta olarak yerimizde duralım, deniz feneri gibi yolunu kaybedenlere ışık vermeye çalışalım.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *