Mustafa Öner: Kendisini rahmetle, özlemle anıyorum…

Mustafa Öner: Kendisini rahmetle, özlemle anıyorum…

Ercüment Özkan’a dair yazabilecek yakınlığım olmadı ama Ankara’daki ofisinde ilk görüştüğümüzde, günlük tıraşı, takım elbise ve kravat takması ile sarık, cübbe, şalvar ve de kucak dolusu sakal ile din pazarlayanlara tek başına nitelikli bir duruş sergilemiştir.

Keskin görüşlerinden kaynaklı onun üzerinden önüne geleni tekfir edenler olduğu gibi şahsen kendisinde böyle bir anlayış görmediğimi ifade etmeliyim. Ulu hocalara dair dikkat kesilmeme ilk referans Ercüment ağabey olmuş, Fethullah Gülen’in uluslararası şeytanlar çetesinin ajanı olduğunu ilk ondan duymuştum…

Ercüment Özkan (Rahmetullahi aleyh)

Mustafa Öner

Adını ilk olarak seksenli yılların başında duymuştum. Dinde reformcular diye her önlerine geleni “ehli sünnet vel cemaat” ölçülerine vurup tekfir ederdi birileri! Onların sayesinde Ercüment Özkan’ın adını anmanın dahi günah olduğuna inanır, İbn-i Teymiye’nin kitaplarına el süremezdim. Zira sınırlarını kimlerin belirlediği belli olmayan adı konulmuş fırkayı naciyeden olamamak ebedi ateşte yanmaktı! Küçükken başka gözleri, başka kulakları, canavar görüntülü kızılbaş ve gavur hikayelerinden daha yeni uyanmışken başka yaratıklar gibi hikayeler yazılıp çiziliyordu, resmi, yarı resmi güruhça! Nerede sarıklı ve kucaklarına dökülen sakalları olan görünse en çok Müslüman oldukları için saygıyla eğilinir, elleri öpülür, tazimde bulunulurdu! Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandırı ilk o yıllar duymuştum. Büyüklerimiz, şehir şehir kutsal şahsiyetler arar, bulduklarında da eteklerine yapışırlardı.

Kim ki namaz kılar, kim ki haram yemez, kim ki hakka girmez, kim ki oruç tutar…, kısaca kim ki Lailahe illa Allah der Müslümandı. Her ne kadar Münker ve Nekir melekleri İmam-ı Azam’a, İmam Maturudi’ye kadar soracakları soruların cevaplarını öğrenmiş olsak da kıblesi Kabe olan herkes Müslümandı bizce! Böyle günlerdi: Dönemin en büyük kahraman ve mücahidlerinin SSCB’ye kök söktürdüğü yıllardı, eş zamanlı İran’da İmam Humeyni önderliğinde İslam devrimi daha yeni olmuştu… Ki her şey çok hızlı değişmeye başladı;

-Birileri İran İslam devriminin etkisini kırmak için Humeynicilik icat ederken üç bin yıllık şahlık rejimini yerle yeksan edenlerin hem acem ve hem de Şii olduklarını pazarlar oldu.

-Kafalarında çemberli örtüleri, çenelerinde sakalları, uzun fistanlı, heybetli parlak cübbeleri ile kamufle etmeye çalışsalar da ümmetin kutsallarını işgal etmiş bölgedeki Amerikalı Suud çetelerinin Vahhabileri peydah oldu.

-Erbakan’ın Milli Görüş’ü; Said Nursi’den mülhem onlarca “Nurcu” grup, ahir zamanda Mehdi resulün ordusu Süleymancılar, Kıbrıs barış harekatından Türk tanklarını beş parmak dağlarına taşıyan gavsların cirit attığı yüzlerce tarikat koalisyonundan oluşuyordu.

-Anadolu’da ihtilal olmuş, kutsal davaların taraflarından sağcı ve solculardan seçme idamların icra edildiği günlerde yeni bir din inşasının işaretleri verilirken, Güneydoğu illerindeki vatandaşlardan yeni bir düşman yaratılıyordu!

-Üniversiteye başladığım 1984 yılında en az altı farklı tarikata bağlı, ülkücü, halkçı, ışıkçı, nurcu, milli görüşçülerden oluşan öğrenci evimize Esad Coşan (r.a) hocanın İslam dergisi ve sonraları Bilim ve Sanatı, Abdullah Büyük hocanın Ribat’ı, Emine Şenlikoğlu’nun Mektup’u, Nurettin Şirin’in İstiklali, Mehmet Alagaş’ın İnsan’ı, Ercüment Özkan’ın İktibas’ı ile Milli Gazete girerdi.

Böylesi zamanlarda ses verdi bana Ercüment Özkan. Net ifadeleri, keskin görüş ve değerlendirmeleri, cesur ve dürüst duruşunu, onun öğrencilerinden bir arkadaş ile beraber kaldığımız bir dervişin sabaha kadar tartışmaları sonrasında görmeye başladım. Adını anmayı günah addettirildiğim Ercüment Özkan’ın İktibasının yeni sayılarının çıkacağı günleri iple çeker oldum Refah Partisinin en az on ilde çalışmalarına aktif olarak katıldığım yıllarda! Anadolu gençlerinin mezhep furyası estirdiği yıllarda mezhebi anlayışlara getirdiği esaslı eleştiriler ile ufkumu açarken, okkalı bir Hanefi olmama da sebep oldu da diyebilirim!

Ercüment Özkan’a dair yazabilecek yakınlığım olmadı ama Ankara’daki ofisinde ilk görüştüğümüzde, günlük tıraşı, takım elbise ve kravat takması ile sarık, cübbe, şalvar ve de kucak dolusu sakal ile din pazarlayanlara tek başına nitelikli bir duruş sergilemiştir. Keskin görüşlerinden kaynaklı onun üzerinden önüne geleni tekfir edenler olduğu gibi şahsen kendisinde böyle bir anlayış görmediğimi ifade etmeliyim. Ulu hocalara dair dikkat kesilmeme ilk referans Ercüment ağabey olmuş, Fethullah Gülen’in uluslararası şeytanlar çetesinin ajanı olduğunu ilk ondan duymuştum. Hocam çok sertsin, kırıp geçiriyorsun dediğimde; anlamıyorlar, almıyor kafaları, ellerimi ovuşturarak ne anlatılabilir ki deyip dua etsinler sövmüyor, “eşek kovalasın” diyorum demişti…

Ömrünün son dönemlerinde TBMM ye girme hedefi olmayan İslami Parti projesini hayata geçiremese de, bir partiden çok büyük ve kalıcı izler bırakmış, yaşadığı dönemleri dikkate aldığımızda onun cesaretle açtığı yolda fütursuzca ahkâm kesenlerimizin ilkesizliklerine şahit olmaktayız. Kırık dökük de olsa bende bıraktığı olumlu izlerden dolayı anmayı bir vazife telakki ettim, İktibas okulundan uzun yıllar beslendiğimin duası olarak kayıt düşme gereği gördüm. Ömrünü iman ettiği İslam yolunda gayretleriyle tamamlayan Ercüment Özkan ağabeyimize Allah’tan rahmet diliyorum, kendisini özlemle anıyorum.

26/01/2018
Düşünce Mektebi

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *