‘Üzgünüm’ bile denilemeyen, araştırılmayan, konuşulmayan yaşamlar, ölümler…

‘Üzgünüm’ bile denilemeyen, araştırılmayan, konuşulmayan yaşamlar, ölümler…

Çocuklar öleceğini düşünmez. Aylan Kurdi, Emrah Aydemir, Orhan Arslan, Fırat Simpil ya da Abdülkadir Enes. İsimleri fark etmez.

Meriç nehrinde hayatını kaybeden bir anne, bir baba ve iki çocuğunu taşıyor satırlarına Gökçer Tahincioğlu, Milliyet’te.

“İcraatlara bizzat imza atanlar, öyle bot üzerinde falan değil, geride çoğunlukla bu yapıya bağlılıktan ve sunduğu refahtan istifade etmekten başka eylemi olmayanları bırakarak, ferah biçimde kaçtı. Ama kalıp da ölenlerin ardından yazılamayanlar var.” diyor Tahincioğlu:

Bir çocuğa, ülkeyi terk edeceğinizi, gece yarısı bir ıssızdan, üzerine sığmadığınız bir bota binip, suları can alan bir nehirden geçeceğinizi, ormanlık bir alanda kilometrelerce yürüyeceğinizi nasıl anlatırsınız?

Ulaştığınızda komşu ülkenin askerlerinin belki botu yeniden nehre iteceğini…

Karanlık ormandan geçseniz bile geldiğiniz noktaya gönderilebileceğinizi.

Bir çocuk, o yolculuğa çıkarken hangi soruları sorar:

Bot hızlı mı?

Balık var mıdır?

Ormanda canavar var mı?

***

11 yaşındaki Abdülkadir Enes ile 3 yaşındaki Halil Münir, anne ve babalarıyla çıktı Meriç Nehri üzerinden Yunanistan yolculuğuna.

Küçücük bot dayanamadı.

Annelerinin, “Çocuğumu kurtarın” feryatları içerisinde yolculukları bitti, yaşamadıkları yaşamları da.

Meriç’te son nefesini veren anne Ayşe Abdurrezzak ile büyük oğlu Abdülkadir bulunabildi.

Eşi Uğur Abdurrezzak ile küçük oğlu hâlâ kayıp.

2.5 yaşındaki İbrahim Selim Doğan da aynı bota binip can verdi.

Anne ve babası Fahrettin Doğan ve Aslı Doğan’a da henüz ulaşılamadı.

Can yelekleri yoktu, bot küçüktü, insan kaçakçısı iki seferde gitmeyi reddetmişti, azgındı sular.

Öldüler; KHK’yla ihraç edilmiş, FETÖ nedeniyle soruşturulmuş anne ve babaları…

Ve hayatta hiçbir tercih şansları olmayan çocuklar.

***

Meriç’ten geçmenin bir tarifesi var.

İnsan kaçakçıları, Yunanistan’a ya da buradan gidilecek ülkeye göre fiyat belirliyor.

500 dolardan 10 bin dolara kadar değişiyor rakamlar.

FETÖ davalarının sanıklarından KHK ile ihraç edilenlere, Suriyelilerden Afganistan’dan gelenlere kadar yoğun bir talep var.

Yoğun talep ve hayatı hiçe sayan uygulamalar karşısında güvenlik önlemi ne kadar alınsa da yetersiz.

Çarenin polisiye önlemler olmadığı da ortada.

***

Yargı ve polis eliyle insanların yaşamını çalan, ölümlerine yol açan, çaresizlikten intihara sürükleyen, kaybettiği iktidarı alabilmek için bomba yağdırabilen bir yapının ve ölesiye destekleyenlerin, dahası küçük bir özeleştiri yapmayanların, ölen, yaralanan, hayatı çalınandan af bile dilemeyenlerin, savunulabilecek en küçük bir tarafı yok elbette.

Bu icraatlara bizzat imza atanlar, öyle bot üzerinde falan değil, geride çoğunlukla bu yapıya bağlılıktan ve sunduğu refahtan istifade etmekten başka eylemi olmayanları bırakarak, ferah biçimde kaçtı.

Ama kalıp da ölenlerin ardından yazılamayanlar var.

Sosyal medya hesapları boş, arkadaş listeleri sessiz.

Ve bir de FETÖ’cü diye damgalanmak korkusuyla oluşan, “Suç ve ceza orantısallığı sağlansın, kimse çaresizliğe mahkûm edilmesin, çocuklara kadar uzanan çaresizlik dalgası oluşmasın, yargılama ve ihraç süreçleri adaletli olsun, yaşama hakkı tanınsın” bile denilemeyen bir suskunluk.

“Üzgünüm” bile denilemeyen, araştırılmayan, konuşulmayan yaşamlar, ölümler.

***

Çocuklar öleceğini düşünmez.

Aylan Kurdi, Emrah Aydemir, Orhan Arslan, Fırat Simpil ya da Abdülkadir Enes.

İsimleri fark etmez.

Çocukların öldüğünü ıslak nüfus cüzdanlarından öğrendiğimiz bir iklimde de ne yaparsak yapalım, öyle iç ferahlatan, “oldu” dediğimiz bir adalet de gelmez.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • RUKIYE
    26 Temmuz 2018, 20:18

    INSANLIGIMIZ KALMAMIS MILLETIMIZIN!!!

    REPLY