İslamcılığın dayanması gereken ilkeler konuşuldu

İslamcılığın dayanması gereken ilkeler konuşuldu

Özgür Yazarlar Birliği’nde devam eden “İslamcılığın Trajik Düşüşünden Çıkış” üst başlıklı tartışma dizisinin ikincinde Ahmet Kaya konuştu.

Kaya’nın konuşmasından notlar şu şekilde:

– Genç kuşağın İslamcılığa nasıl baktığını öğrenmemiz gerekiyor. Bunu çok merak ediyorum.
– Kavramın kökeninden ziyade çıkışa odaklanmak gerekiyor.
– Osmanlı İslamcıları ulus meselesine ilişkin bir çözüm üretemediler. Ümmet-ulus ilişkisinin nasıl olması gerektiğini çözüme kavuşturamadılar.
– İslamcılık cumhuriyet döneminde bir kenarda kaldı.
– 1980’lerden sonraki İslamcılığa daha çok yoğunlaşacağım. Çünkü bu dönem daha cevval bir dönemdir.
– Bu dönemi İran İslam Devrimi ateşlemiştir.
– Bu dönemi etkileyen diğer faktör ise 12 Eylül rejimi ile birlikte diğer akımların yok edilmesi olmuştur.
– Özal’ın iktidara gelmesi önemli bir etki yaratmıştır. Meşhur 141, 142 ve 163. maddelerin kaldırılması İslamcıların hareketlenmesine sebebiyet vermiştir.
– 1980 ve 1990’larda yayın faaliyeti yoğunlaşmıştı. O dönemde sadece Diyarbakır’daki bir kitabevinde Tevhid Dergisi en az beş yüz satıyordu. İslamcılığın o dönemde Kürdistan’da bu kadar revaçta olması önemliydi. Daha sonraki süreçte umut kayboldu, durum tersine döndü. Öğrenci hareketleri bakımından sola göre çok çok iyi bir durumda iken içine düşülen şiddet sarmalı İslamcı gençlik tarafından düzenin oyununa gelinmiş bir kurgu olarak görüldü ve İslamcılığın umut olarak görülmesi imkânsızlaştı.
– Batıda bu durum aynı etkiyi uyandırmadı. 1994 seçimlerinde Refah Partisinin gösterdiği başarı ülkede yeni bir rüzgâr estirdi.
– Erbakan’ın Susurluk sürecindeki meşhur sözü İslamcıların sistemden kopmadığını gösterdi. Suçüstü yakalanan derin devlet gerçeğinin üzerini “fasa-fiso” diyerek örttü. Bu tavır, Kürdistan’daki cinayetlerin görülmesini engelledi. Kürt halkı, İslamcılardan yana umudunu kaybetti.
– AKP iktidarı ile birlikte karışık bir tablo oluştu. Farklı ajandalar, gizli gündemler tartışmaları yaşandı ancak herkes bunun bir İslamcı iktidar olduğunda hemfikir idi.
– 2002’den sonra umdeler ortadan kalkmaya başladı. Bu süreçte devletin imkânlarını kullanan, sermaye sahibi olan bir kesim oluştu. İslamcıların maddi imkânları arttıkça manevî tarafları, idealleri yok oldu, unutuldu. En büyük çöküş böylece, bu tarih itibariyle başlamış oldu. Zenginleşmeyi meşrulaştırmak için İslam tarihinden örnekler verildi, zenginlik hoş görüldü. Konumlanılan yeni pozisyon ile İslamcıların iktidara, düzene bağımlılıkları arttı.
– İslamcılık 2002’den sonra ciddi bir çöküşe girdi. 1980’le 2002 arasında eser veren İslamcı düşünürler ile sonrasını karşılaştırırsak yaşanan seviye kaybını görürüz. Merkeze yerleşme psikolojisi ile aydınların işlediği mevzular değişti, liberal tavırlar öne çıktı. Sosyal adaletsizlik meseleleri terk edildi, işlenmez oldu. Eğitim meselesini, eğitimdeki ideolojik dayatmaları tartışmadılar. Eğitim alanındaki “fırsatlardan” rant devşirmeye çalıştılar.
– Peki, çıkış mümkün mü?
– İslam’dan referansla İslamcılık diri kalabilir. Kuru bir tasarım olarak ise zordur.
– İktidar olmayı, iktidar zihniyetini öncelemiştik. Zihniyet unsurları fazlaca irdelenmedi. Dış faktörlü hazır kalıplarla aldık. Kitapları bu çerçevede okuduk. Rabbani metodu unuttuk. (Seyyid Kutub’a referansla) Bunu sadece slogan olarak ele almıştık. Bu ifadenin içi boşaltılmıştır.
– İçini yanlış anlamış, uygulamayı yanlış yapmış, sonraki süreçte de zenginliğe meyl etmiş bir İslamcılık yolsuz, yordamsız kalmıştır.
– Peki, çıkış nasıl mümkün olacaktır?
– Kurguyu gözden geçirmeliyiz. İktidar merkezli olmamalıyız. Allah bunu doğrudan istiyor değil. Kur’an’ın öngördüğü şahitliği somut olarak kendi şahsiyetimizle göstermekle yükümlüyüz. Bunu yapmadan iktidar olunca hata ve yanlışlar iktidar oldu.
– İyi bir müslüman ve insan olmayı merkeze almalıyız. Ahlak, vicdan, adalet temel ilkeler olmalı. Problemi teşhis edememiş, ona dönük projesi olmayan anlayış baskı politikalarına teslim olacaktır.
– Çıkışın üç ayağı olmalıdır.
1. Adalet: Her çözüm mutlaka adalet temelli olmalıdır. Adaletin başlangıç noktası eşitliktir. Her eşyanın kendine ait bir yeri vardır. Bunu kabul etmeliyiz. Kürt meselesi doğrudan bununla ilgilidir.
2. Hürriyet: Çok yabancı olduğumuz bir kavram… Sahip olduğu hürriyet hakkının kullanımını insana tanımalıyız. Bizde soru sorma, itiraz etme hürriyeti yok sayıldı.
3. Hikmet: Kitleselleşmede çok başarısızız. Kafalar karışıktı, bu da dile yansıyordu. Hikmetli bir dile ihtiyacımız vardı. Hikmet dilini yeniden kurmamız lâzım. Müslüman bir toplum ama elbette problemleri var. Dışlayıcı, üstenci dil kitle ile iletişim kurmamızı engelledi.
– Adalet zihniyetle; hürriyet, yaşama ait olanla; hikmet, kitle ile ilişkide esastır.
– Yaşadığımız süreç bir laboratuvar dönemidir. Zaaflarla yüzleşme dönemidir.
– Çöken, “bir dönemin İslamcılığı”dır. 80’le 90 arasında temeli atılan İslamcılık ölmüştür. Bu dönemin Türk-İslamcı, milliyetçi-muhafazakâr bir yazılımı vardı. Bu çöktü. Maskeler düştü.
– Kurulu sistemle problemimiz adından değil işleyişinden olmalıdır. İslamcılık muhtevaya, yaşamın elzem noktalarına odaklanmalıdır. Kendi coğrafyasının sorunlarına çözüm bulamayıp ümmetin dertlerini çözmeye çalışan dil sahici değildi. Buradan, yerel olandan başlamak gerekir.
– Siyasetimizin çıkış noktası kapitalizme karşı çıkmak olmalıdır. Bugün buradan başlamak gerekir.
– İslamcılık öldü iddiası çok dillendiriliyor. Bu yanlış bir yaklaşımdır.

Haber: Melike Belkıs Örs

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *