Desteği aldı, çiftliği kurdu, 5 kişiye istihdam sağlıyor… 34 başarı hikayesi

Desteği aldı, çiftliği kurdu, 5 kişiye istihdam sağlıyor… 34 başarı hikayesi

Kimi çalıştıkları işten istifa etti, kimi köyüne tekrar göç etti… Hepsi de kendine iş kurmak derdindeydi, bu kadar başarıyı kendileri bile beklemiyordu. Bir kısmı kendi sermayesi bir kısmı ise devletten aldığı hibelerle kendi işlerinin patronu oldu. İşte 34 başarı hikayesi…

1- BEŞ İNEKLE BAŞLADI 100 HAYVANLIK ÇİFTLİK KURDU

Siirt’in Kurtalan ilçesinde iki yıl önce 5 inekle hayvancılık işine giren Mehmet Şirin Alpınar, 3 yıl içerisinde 100 inekli çiftlik kurdu. Alpınar, çiftliğini daha da büyütüp, hayvan sayısını 200’e çıkarmayı hedefliyor.

Siirt’in Kurtalan ilçesine 3 kilometre mesafede bulunan Konakpınar köyünde 3 yıl önce bir yakınıyla birlikte derme çatma bir barakada 5 inekle hayvancılığa başlayan Mehmet Şirin Alpınar, elde ettiği gelir sayesinde büyük bir çiftlik kurup, inek sayısını 100’e ulaştırdı. Alpınar, çiftliğini daha da büyütüp, hayvan sayısını 200’e çıkarmayı ve kendi markasıyla süt üretmeyi hedefliyor.

Hayvancılığa 5 simental inekle başladığını anlatan Alpınar, şöyle konuştu:

Şuan 100 hayvana ulaştım. 5 kişiyi istihdam ettiriyorum. Bu şekilde hayvancılıkla uğraşıyorum. Bu hayvan ırkı hem sütçü hem de etçildir. Hayvanlarımız yurt dışından ithal edildi. Hedefimiz Allah’ın izniyle kapasiteyi artıracak bir tesis kurarak ilimizde, baba ocağı Kurtalan’da hizmet etmektir.

Hayvanlarımızda şuana kadar bir devlet desteği almadık, tümünü öz kaynakla yaptık. Doğurgan bir havyan ırkı olan simental aynı zamanda bölge şartlarına da çabuk uyum sağlıyor. Ayrıca uzun ömürlü ve yerli ırka oranla daha fazla süt veriyor. Yerli hayvanlar 5 kilo süt veriyorsa bu ineklerin verdiği süt oranı 30 litreye kadar ulaşabiliyor.

Kapasiteyi 200 hayvana çıkarmayı hedeflediklerini ve bu konuda devlet desteğine ihtiyaç duyduklarını aktaran Alpınar, “İmkanlarımız çok yetersiz. Tüm öz kaynağı harcadık. Şu an ahırın çatıları yok, en küçük bir yağışta her taraf su altında kalıyor. Ayrıca elektrik yok, yolumuz çamur içinde. Devlet yetkililerinden destek bekliyoruz” diye konuştu.

2- HOBİ OLARAK BAŞLADI, ŞİMDİ İŞ YERİ SAHİBİ

Ayşegül Birdal, önceleri can sıkıntısını gidermek için uğraş olarak gördüğü el işini daha sonra profesyonel olarak bir kursa kaydolup öğrendi. Gittiği kursta 6 yıl eğitim gören Birdal, yaklaşık 3 yıl önce KOSGEB’den destek alarak kendi işini kurdu. Birdal, şimdilerde ise kurduğu iş yerinde başkalarının da faydalanması için ücretsiz kurslar veriyor. Ayşegül Birdal mesleğine ilk başlarda hobi olarak başladığını söyledi.

Birdal, “Hobi amaçlı başladım. Tamamen can sıkıntısından. Daha sonrasında bir iş fikri oluştu. Ben bu işi yapabilirim şeklinde ve bunu hayata geçirdim. Artık benim işim. Dükkanımı 3 yıldır işletiyorum. Burada keçe ve oyuncak üzerine kurs veriyorum. Kursiyerlerim var. Kursu hiçbir gelir beklentisi olmadan ücretsiz veriyorum” dedi.

Dükkanı açmaya karar verdiğinde sermayesinin bile olmadığını ifade eden kadın girişimci Birdal, sözlerine şöyle devam etti:

KOSGEB ile ilgili araştırmalar yapmaya başladım. KOSGEB’in seminerlerine katıldım ve belgemi aldım, sermayemi oluşturdum. Sermayemi oluşturduktan sonra dükkanımı açtım ve bütün evraklarımı hazırlayıp KOSGEB’e teslim ettim. 30 bin liralık hibe yardımı aldım. Bana ciddi bir destek oldu. Çünkü sermayem sıkıntılıydı.

Eksiden başlamıştım. KOSGEB’in desteği toparlanmama yardımcı oldu. Kazandığımı malzemeye yatırdım. 3 yılın sonunda şu an biraz daha rahatladım. Malzeme olarak keçe, sentetik keçe, doğal yün keçe, çuval, kumaş ve kağıt kullanıyoruz. Aklınıza ne gelirse kullanıyoruz. Belli bir sınırı yok bunun. Dışarıda bir ağaç dalını bulup değerlendirmişliğimiz var. Her şeyi kullanabiliriz. Bu bizim tamamen hayal gücümüzle ilgili bir durum.

Mesleği ile ilgili hedefinden de bahseden Birdal, “Hedefim yaptığım işi büyütmek. Daha büyük bir atölye oluşturmak. Büyük bir atölye oluşturup, yanımdaki kursiyerlerimden çalışmayanları yanıma alıp seri üretime geçmek. Toplu bir şekilde üretip insanlara sunabilmek” ifadelerini kullandı.

Son olarak, kadın girişimci Ayşegül Birdal, yaptığı işi bayanlara da tavsiye ederek “Bayanlar oturup olumsuz şeyler düşünmek yerine bu tip şeylerle uğraşsınlar. Kafalarını dağıtsınlar. Zaman ilerledikçe ne kadar keyif verdiğini anlayacaklar ve devamında belki onlarda iş fikri oluşturacaklar, daha farklı bir şeyler yapacaklar. Hanımlara bu tip şeylerle uğraşmalarını öneriyorum” dedi.

Öte yandan kadın girişimci Birdal, el işi sektöründe Türkiye’nin önde gelen isimlerinden Derya Baykal ile tanışıp, beraber bir çalışma yapmak istediğini belirtti.

3- 1.5 MİLYON DESTEKLE KENDİ İŞİNİN PATRONU OLDU

Muş’un Bulanık ilçesinde Songül ve Özgür Bulduk çifti, aldıkları 1,5 milyon lira hibe desteğiyle kurdukları üretim tesisinde ayda 20 ton süt üretmeyi amaçlıyor.

Girişimci Songül Bulduk, geçen sene hazırladığı “süt üretim tesisi” projesini Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumuna (TKDK) sundu. Projesi kabul edilen ve yüzde 65 hibe desteği kapsamında 1,5 milyon lira alan Bulduk, Yeni Mahalle’de 13 dekarlık alanda Avrupa Birliği standartlarına uygun süt üretim tesisi kurdu.

Bulduk yaptığı açıklamada, eşiyle eskiden beri bir çiftlik kurma hayalleri olduğunu söyledi. Hayallerini gerçeğe dönüştürmek için TKDK’ya başvurduğunu anlatan Bulduk, “Devlet eşimle olan hayalimizi gerçekleştirdi. Ev kadınıyken devletin sayesinde işimin patronu oldum. Hedefimiz ayda 20 ton süt üretmek” dedi.

Bulduk, bölgede çiftçiliğin yaygın yapıldığını, tesisi büyüterek başkalarına da geçim kaynağı oluşturmak istediklerini dile getirdi. Tesiste süt, peynir ve yoğurt üretmeyi hedeflediklerini ifade eden Bulduk, “İnşallah diğer ev hanımları da girişimlerde bulunurlar. Devlet elimizden tuttu. İşe 20 büyükbaş hayvan alarak başladık. Daha sonra işimizi büyüterek hayvan sayımızı artırdık. İnşallah devletimizin bize verdiği katkılarla bu hedeflerimizi tam istediğimiz noktaya getireceğiz” diye konuştu.

Özgür Bulduk ise daha önce arpa ve buğday sattıklarını, çiftlik kurma kararını eşiyle aldıklarını aktardı. TKDK’nın hayallerinin gerçekleşmesinde büyük rolü olduğunu vurgulayan Bulduk, şöyle konuştu:

“Şimdi 65 hayvanımız var, bu yıl içerisinde 120 hayvana ulaşacağız. Ayda 20 ton süt üretmeyi hedefliyoruz. Devletin verdiği destekle bu çiftliğe sahip olduk. Bölgemizde herkes çiftçi ve hayvancılık yapıyor ama modern bir tesisle hayvancılık yapan çok az. Bizim en büyük hayalimiz böyle bir çiftliğe sahip olmaktı. Bu konuda da devletimize minnettarız.”

TKDK Muş İl Koordinatörü Beytullah Uygur da kurum olarak özellikle kadın girişimcilere iş hayatına atılmaları için önemli destek verdiklerinin altını çizdi. Proje başvurusunda kadınlara sıralama kriterlerinde ek puan avantajı sağladıklarını anlatan Uygur, şunları kaydetti:

“Girişimci Songül hanım, önceden hayvancılıkla uğraşıyordu ancak eşiyle daha kapsamlı ve modern bir işletme kurma hayalleri vardı. Kurumumuza başvurdu. Yapılan incelemelerin ardından proje kabul edildi. Büyükbaş hayvan kapasiteli süt üretim tesisi yatırım projesi, kurumumuz tarafından yüzde 65 hibe desteğine uygun görüldü. Avrupa Birliği standartlarına uygun kurulan tesiste, gerek ahırlar, gerekse yem depoları ve son teknolojik makine ekipmanlarla üretim faaliyetleri devam ediyor.”

4- KÖYÜNDE ATÖLYE KURDU, İSTİHDAMA KATKI SAĞLADI

Kastamonu’nun Tosya ilçesine bağlı Ekincik köyündeki bir evin alt katına kurulan tekstil atölyesinde 20 kişi çalışıyor.Recep Uğraşmış (62), evinin alt katına çocukları için bir tekstil atölyesi kurdu. Gün geçtikçe büyüyen atölye, 20 kişiye istihdam sağlıyor.

Uğraşmış yaptığı açıklamada, atölyede çocuk giyimi üzerine üretimde bulunduklarını belirterek, “Çocuklar aynı sektörde başkalarının yanında yıllardır çalışıyorlardı. Zamanla hem işi öğrendiler hem de kendilerini geliştirdiler. Kendisini geliştirip, sektör hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları benim de hoşuma gitti” dedi.

Oğullarının kendi işlerini açmayı teklif ettiğini aktaran Uğraşmış, “3 oğlum bana atölye açmayı önerdi. Ben de bu atölyeyi hem çocuklarıma hem de köylülerime iş imkanı sağlaması için evimin altında açtım. Çok da güzel bir atölye oldu” diye konuştu.

Hem köy sakinlerine hem de çevre köylerde yaşayanlara iş imkanı sunduklarını vurgulayan Uğraşmış, “Atölyede fason üretim yapıyoruz. Ürettiğimiz çocuk kıyafetleri Türkiye’nin birçok yerinde satılıyor. Atölyemizde 20 kişi çalışıyor. Bunlar arasında köyümüzde yaşayanlar da var başka yerlerden gelenler de. İşlerimiz çok güzel” ifadelerini kullandı.

Ekincik köyü muhtarı Ayhan Uğraşmış da ailenin işyerini köyde açmak istediğinde ellerinden geldiğince destek sağladıklarını ifade etti. Küçük bir köyde istihdama katkı sağlayan bir atölyenin bulunmasından gurur duyduklarını belirten Uğraşmış, “20 kişi çalışıyor. Ailelerini de düşündüğümüzde buradan 100 kişi ekmek yiyor. Tosya’nın 54 köyü bulunuyor. Başka hiçbir köyde böyle bir atölye, iş sahası bulunmuyor. Köyümüze de birçok katkısı var” dedi.

Atölyede çalışan 5 çocuk annesi Firdevs Özkesici ise iş yerini çok sevdiğini belirterek, “Tosya’da oturuyorum. Eşime ve çocuklarıma katkı sağlayabilmek için Ekincik köyüne gelerek bu atölyede çalışıyorum. Sigortamız var. Maaşımızı da alıyoruz her ay. İşimden memnunum” dedi.

İşçilerden İbrahim Uğraşmış da aynı köyde yaşadığını ifade etti. Recep Uğraşmış’ın atölye açmayı düşündüğünü öğrendiğinde çok mutlu olduğunu anlatan Uğraşmış, “Recep bey konuyu düşünüyordu. Biz de yapabilirsin diye ona destek verdik. Bu şekilde atölye açıldı. Atölye köy ekonomisine önemli katkı sağlıyor. Biz burada çalışıyoruz ekmek paramızı kazanıyoruz. Bizim için önemli bir iş kapısı” açıklamalarında bulundu.

5- ÜÇ TAVUKLA BAŞLADI, ÜÇ BİN TAVUKLU ÇİFTLİK KURDU

Karahallı ilçesinde babasına ait beyaz eşya ve mobilya mağazasında çalışarak geçimini sağlayan iki çocuk babası Ömer Çoban (37), geçen yıl hobi amaçlı satın aldığı 3 tavuğa evinin bahçesinde bakmaya başladı. Doğal yöntemle beslediği tavukların yumurtalarının talep görmesi üzerine Çoban, altı ay önce Karbasan köyünde iki dönümlük arazide tavuk çiftliği kurmaya karar verdi.

Yaklaşık 500 metrekare kapalı alan oluşturarak, içerisinde otomatik yemleme ve sulama sistemleri bulunan 3 bin tavuk kapasiteli çiftlik kuran girişimci, yumurtaları sosyal medya üzerinden satmaya başladı. Başlangıçta yolcu otobüsleriyle müşterilerine yumurtalarını ulaştıran Çoban, daha sonra bir kargo firmasıyla anlaşarak Türkiye’nin dört bir yanına yumurta göndermeye başladı.

Ömer Çoban yaptığı açıklamada, tavuk yetiştiriciliğinin tüm stresini aldığını, yeni işi sayesinde huzur bulduğunu söyledi. Yıllardır esnaflık yaptığını, tavuk yetiştiriciliğinin hem karlı hem de zevkli bir iş olduğunu dile getiren Çoban, şöyle konuştu:

“Çiftlikte Ataks ve Tinted ırkı tavuklarım var. Günde 2 bin 500 ile 2 bin 750 arası yumurta alıyorum. Eşim ve kızımla birlikte yumurtaları topluyor, temizliyor daha sonra satıyoruz. İlgi çok fazla, ilk zamanlar ‘uçan tavuk yumurtası’ , ‘kaçan tavuk yumurtası’, ‘zıplayan tavuk yumurtası’ gibi isimler veriyordum. Birden her yerden sipariş gelmeye başladı ve tüm yumurtaları satmaya başladım. Çok karlı bir iş, tavuk sayısını 10 bine çıkarmayı hedefliyorum.”

Tavukları mısır, arpa, buğday, yonca samanı gibi doğal yemlerle beslemeye özen gösterdiğini, hastalandıklarında antibiyotik yerine sirke, sarımsak ve soğanla tedavi ettiğini kaydeden Çoban, 30’dan fazla kente yumurta gönderdiğini söyledi.

Yeni işinden oldukça memnun olduğunu dile getiren Çoban, “Şanlıurfa, Trabzon, Rize, Van gibi uzak illere bile yumurta gönderiyorum. Bir kez alan mutlaka bir daha sipariş veriyor. Ailecek bu işi seviyoruz, artık tek geçim kaynağım bu, herkese tavsiye ederim” ifadelerini kullandı.

6- FİYATLARI 500 İLA 1.000 TL ARASINDA DEĞİŞİYOR

Zonguldak Devrek ilçesinde 30 yıldır demir doğrama ve ferforje işi yapan Hasan Demirbaş, kurumuş ceviz, kestane, dut ve kiraz ağaçlarını keserek doğal görünümlerini bozmadan masa, sehpa, dolap ve raf yapıp ekonomisine katkı sağlıyor. Son günlerde moda haline dekorların talep görmeye başladığını ve bu işin sevgi ve emek gerektirdiğini ifade eden Hasan Demirbaş, şu açıklamalarda bulundu:

Doğal ceviz, kestane, dut ve kiraz ağacından yapıyoruz. Doğal sehpa, masa yapıyoruz. Bu merak ağaç sevgisinden başladı. Bizim diğer mesleğimiz projecilik ayaklarını yapıyoruz vatandaşlarımızın ilgisi var. Türkiye genelinde son zamanlarda moda haline geldi. Bu paradan çok zevkle yapılan bir iş.

Para kazanmak için bu ağaçları kesenlerde var. Bunlar kuru ağaçtan olması gerekiyor. Kestiğin bir ağacı belki 5 sene sonra yapabilirsin. Şu anda biz eskiden kalma kuru ağaçlarınız vardı onları değerlendiriyoruz. İsteyen vatandaşlara veriyoruz. Bunları bilen alıyor. Farklı farklı fiyatlarla alıcı buluyor. Genelde internet üzerinden alıyorlar. Ankara ve İstanbul’dan sanatçı ve yazar kesimleri alıyor. Ürünleri 500 bin lira ile bin lira arasında satıyorum.

7- OFİSİNDE BAŞLADIĞI HOBİSİ DÜKKAN AÇTIRDI

Karaoğlu yaptığı açıklamada, bu işe gazetedeki ofisinde boş vakitlerinde hobi olarak başladığını söyledi. Ortaya çıkan ürünlere yoğun talep geldiğini ifade eden Karaoğlu, “Sadece kendi hayal dünyamı yansıttığım bir iş. Doğada gezerken, dolaşırken bulduğum ürünlerle kafamda tasarladığım şeyleri yapıyorum. Hobi olarak başladım. Yaklaşık 3 sene oldu. Kendinden gelişti, planlı, programlı bir şey değildi. Gördüğüm bir şeyi hayata geçirmeyle başladım, ondan sonra gelişti” diye konuştu.

Yerel bir gazetede çalıştığını aktaran Karaoğlu, şunları anlattı:

Önce gazete büromda başladım. Ondan sonra gelişti, çoğaldı, çeşitler arttıkça, beğenildikçe dahada hevesleniyor insan. Büromun arka kısmında atölye kurdum. Çalışmalarıma orada devam ediyorum. İnsanların ürünlere ilgisi artınca Safranbolu Tarihi Çarşı’da dükkan açmaya karar verdim. Nisan ayından beri de burada çalışıyorum. Keyifli bir yer burası. Yerli ve yabancı turistlere hizmet veriyoruz. Çok ilgi görüyor ürünler. Bu da beni çok mutlu ediyor.

Ben hafta içi diğer işlerimden dolayı gelemiyorum. Hafta içi bana yardım ediyor, hafta sonları ben geliyorum. Ben biraz tez canlı insanım. Kafama koyduğumu hemen gerçekleştirmeyince de bitirmiyorum. Ürününe göre değişiyor. Bir günde, hatta bazı ürünleri bir saatte bitirmeye çalışıyorum. Çok oyalayıcı olan ürün 3-4 saat sürüyor. Bir günde 3-4 obje yaptığım oluyor.

8- MANİSA’DAN JAPONYA’YA PİLİÇ İHRACATI

Türkiye ile Japonya arasında varılan anlaşmayla kanatlı eti ürünlerinde ihracatın önünün açılması sonrası Manisa’daki bir çiftlikten bu ülkeye piliç eti sevkiyatına başlandı.

Manisa’nın Sarıgöl ilçesinde Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) desteğiyle tavuk çiftliği kuran ve yıllık 3 milyon piliç yetiştirme kapasitesine ulaşan Derya Öztürk Aydın, yaptığı açıklamada 2013 yılında başlatılan görüşmeler neticesinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Japonya Tarım Orman ve Balıkçılık Bakanlığının anlaşmasıyla bu ülkeye ihracatın önünün açıldığını ifade etti.

Aydın, İzmir’de Japon ortaklı Ege-Tav şirketinin TKDK vasıtasıyla kendileriyle irtibata geçtiğini, tesislerde yapılan eğitim ve denetleme çalışması sonucu Japonya standartlarında yetiştiricilik yapar hale geldiklerini belirterek, çiftlikte yetişen 200 bin pilicin, entegre tesislerde işlenerek Japonya’ya gönderildiğini anlattı.

Çiftliklerinin Japon yetkililer tarafından pilot üretim yeri belirlendiğini ifade eden Aydın, sözlerine şöyle devam etti:

Geçmişte yerel firmalarla çalışıyorduk. Bizimle temasa geçen Japon firma yetkilileri, ülkelerindeki üretim tekniklerini anlattılar. Biz de o teknikleri modernize ederek uyguladık. Belirledikleri standartlara göre piliçlere yem verilip, bakımları yapılıyor.

Piliçler 45 günlük olduktan sonra kesime gönderiliyor. İzmir’deki tesislerde kesilip, paketleniyor ve dondurulmuş olarak denizyoluyla Japonya’ya gönderiliyor. Bu sürecin her aşaması titizlikle takip ediliyor.

Aydın, Japonlarla yaptıkları iş sayesinde üretim tekniklerini geliştirdiklerini ifade ederek, şu açıklamalarda bulundu:

“Japon firma ile yürüttüğümüz ortak çalışma ile yıllık 3 milyon pilici Japonya pazarı için yetiştireceğiz. Bu bizim için heyecan verici. Bir merakla başladığım kümes hayvancılığında devletin destekleri sayesinde hayal dahi edemeyeceğim bir noktaya geldim. Bu kadar büyüyeceğimi bilmiyordum.”

İngiltere’de pazarlama eğitim gördüğü sırada tüm dünyada piliç etinin çok tüketildiğini gördüğünü ve iş kurma fikriyle yurda döndüğünü anlatan Aydın, 2011 yılında bir kümesle başladıkları işi, önce 4’e daha sonra 6’ya çıkardıklarını, Japonya’dan gelen taleple yeni çiftlik yatırımlarını da gündemlerine aldıklarını ifade etti.

9- KAYINPEDERİMİN VERDİĞİ BORÇLA MAKİNALARI ALDIM

Mezuniyetinin ardından kentteki fabrikalarda 5 yıldan fazla torna ve freze ustası olarak çalışan Ayvaz, kazandığı tecrübenin ardından arkadaşlarıyla kendi işini kurmaya karar verdi. Arkadaşlarıyla ortak kurdukları birkaç girişimin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine yoluna yeğeniyle devam eden Ayvaz, 1990 yılında birini borçlanarak aldığı 2 makineyle 100 metrekarelik atölyede üretime başladı.

Çevredeki fabrikalardan iş almaya başlayan Ayvaz, kısa sürede TÜPRAŞ ve Çolakoğlu Metalurji gibi ülkenin sanayi devlerinin vazgeçilmez tedarikçileri arasına girdi. Sanayi alanındaki teknolojik gelişmeleri takip ederek yatırımlarına devam eden Ayvaz, bugün 30 kişiye istihdam sağladığı yaklaşık 2 bin metrekarelik alana sahip fabrikada 30’ün üzerinde makineyle yılda 650 ton çeliği işliyor.

Ayvaz, “Başarısız olan birkaç girişimden sonra 1990 yılında Hilal Makine’yi yeğenimle beraber 2 makineyle kurduk. Birinci makinemizi kendi imkanlarımızla aldık. İkinci makinemizi de Almanya’daki kayınpederimin verdiği borçla aldım. 110 metrekarelik atölyede 3 kişiyle parça üretmeye başladık” diye konuştu.

10- EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ’DE BURADA ÇALIŞTI

Denizli’nin Babadağ ilçesinde aile işi olarak evin altında kurulan tezgahta başladıkları dokumacılığı yatırımlarla hızla büyüten Küçüker Tekstil, ihracattan elde ettiği gelirin yanında yetiştirdiği girişimci ve yöneticilerle de tanınıyor.

Geleneksel dokuma tezgahlarının halen çalıştığı Babadağ’dan ilçede elektrik olmaması nedeniyle 1960 yılında Denizli’ye göçen Besalet Küçüker, burada yarı otomatik tezgahlarla üretimini artırmayı başardı.

Havlu, bornoz ve gömleklik kumaş üretmek için 1977 yılında ilk tesisini kuran Küçüker, 1990’lı yıllarda ihracatını hızla artırdı. Özellikle ABD ve Avrupa pazarlarından gelen taleple kapasitesini katlayan Küçüker, bu faaliyetleriyle kentteki bir çok girişimciye de örnek oldu.

İhracatını 60 milyon dolar seviyesine çıkaran şirket, bünyesinde çalışan yöneticiler için de bir okul niteliğine kavuştu. Çok sayıda yönetici ve girişimcinin “işi öğrendiği” Küçüker Tekstil, dördüncü kuşağın göreve geçmeye hazırlandığı bugünlerde, yeni bir tesis kurmak için çalışma başlattı.

Küçüker Tekstil Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa Küçüker yaptığı açıklamada, 60 bin metrekarelik alana kurulu tesiste yaklaşık bin çalışanla günlük 20 ton havlu dokuma, 10 ton iplik boyama, 130 bin metre bez boyama ve 7 bin metre dijital baskı kapasitesiyle üretim yaptıklarını, dünya pazarında sadık bir alıcı kitlesine sahip olduklarını ifade etti.

Şirketin başarısının çalışana ve teknolojiye verilen önemle açıklanabileceğini bildiren Küçüker, şöyle konuştu:

İki dokuma tezgahından 60 milyon dolar ihracat yapar hale geldik. Bu işin sırrı ise işe odaklanmak ve sonuca gitmek. Yaptığımız işi seviyoruz. Sevmediğiniz bir işi yapamazsınız. Bilinçli olmak ve yatırım yaparken iyi düşünmek de önemli.

Biz tekstile sürekli yatırım yaptık, başka bir dala girmedik. Artık fabrikamız şehir içinde kaldı ve bize yetmiyor. Önümüzdeki yıllarda yeni bir yerde faaliyetlere devam edeceğiz.

Şirket ortakları ve yöneticilerin üretimin tüm aşamalarını bildiğini, herkesin işin çekirdeğine kadar inmesi nedeniyle işine hakim olduğunu aktaran Küçüker, bu kültürün sektörde çok sayıda insanın yetişmesine de olanak sağladığına işaret etti.

Genç neslin iş ararken “büronun şıklığına baktığını”, bunun çok yanlış olduğunu anlatmaya çalıştığını ifade eden Küçüker, şöyle konuştu:

Gençler, masa sevdalısı olmasın istiyoruz. Hangi iş olursa olsun önce en az 4 yıl işletmede çalışsınlar, işi öğrensinler. Bugün çok başarılı olan bir çok iş adamı da zamanında burada görev yaptı. Şimdiki gururumuz Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekci de burada çalıştı. Şirkette ihracat bölümünde görev yapmıştı. Şirketimizde daha bir çok başarılı iş adamını da yetiştirmeye devam ediyoruz.

Küçüker, şirket olarak 75 milyon dolar ihracat hedefi koyduklarını, alternatif pazarlarda da büyümek istediklerini sözlerine ekledi.

11- YURTİÇİ VE YURTDIŞINDAN MÜŞTERİLERİ VAR

Pastacılığı beş kuşaktır sürdüren Duman ailesinin beşinci kuşak temsilcisi Ayça Duman Kaleli, açtığı pasta tasarım atölyesinde, şeker hamurundan karakteristik pastalar tasarlıyor. Çarlık rejimi döneminde Rize’den gittikleri Rusya’da pastacılığı öğrenen Duman ailesinin birinci kuşak temsilcileri, Bolşevik İhtilali’nden sonra Giresun’a dönüyor.

Burada fırın açan aile fertlerinin bir kısmı, Ankara’ya taşınarak 1964 yılında Damla Pastanesi’ni kuruyor. Dedelerinden öğrendikleri tariflerle mesleği bugüne kadar sürdüren ailenin beşinci kuşak fertlerinden 33 yaşındaki Ayça Kaleli, gelenekselliği modernlikle harmanlayarak pastadan minyatür figürler üretiyor.

Kaleli, şeker hamuruyla, ressam Salvador Dali, aktris Marilyn Monroe gibi ünlüler ile çizgi film karakterleri, şarkıcılar ve kendi tasarladığı ilginç karakterlere hayat veriyor. Pastane ile yani tarifler ve el lezzeti, kuşaktan kuşağa aktarılıyor.

İşi, dedesi ve babasının yanında öğrendiğini belirterek, “Kardeşimle çocukluğumuzdan beri sürekli babamın yanına pastaneye gelirdik. Kendi isteğimizle, zevkle çalışırdık. Babamın da sabırla pastacılığı bize öğretmesiyle bu mesleği sevdik. İçinde hem sanat hem pastacılık olduğu için ruhumu yansıtacağım tek meslek buydu” dedi.

Küçük yaşlardan beri resme ilgisi olduğunu dile getiren Kaleli, şöyle devam etti:

Babam pasta yaparken ben de resimler, heykeller yapıyordum. Babam bendeki yeteneği görmüş olacak ki ‘bu kız ressam olacak.’ derdi. 2007 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nü kazandım. Heykel ve animasyon dersleri de aldım.

Zamanla bu alanı baba mesleğiyle birleştirmeye başladım. Bir taraftan okurken bir taraftan da pastanede çalışmaya devam ettim. Daha sonra pastanemizin hemen yanına Damla Pasta Tasarım Atölyesi’ni açtım. Şeker hamuru ile minyatür pastalar yapıyorum. Figürler, çizgi film ve oyun karakterleri, şarkıcılar ve kişilerin karikatüristik şekilde pastalarını yapıyorum.

Kaleli, atölyede günlük yaklaşık iki saatlik sürelerle öğrencilere ders verdiğini belirterek, geçen yıl Master Of Cake Samsun yarışmasında gümüş madalya kazandığını, bu yıl da Master Of Cake Başkent yarışmasında minyatür dekoratif dalında altın madalyaya layık görüldüğünü dile getirdi.

Ailenin dördüncü kuşak ferdi Varol Duman (62) da 17 yaşında babasının yanında çalışmaya başladığını söyledi. Oğlu, kızı ve torunlarının kendisine hep destek olduğunu anlatan Duman, şunları kaydetti:

Çocuklarımın ikisi de üniversite okudu ama buradan kopamadılar. Pastanemize büyük faydaları var. Oğlum da kahve ustası. Yanımda çırak olarak çalışanlar şimdi usta olarak devam ediyor. Kendimize göre pişirme yöntemlerimiz var.

Hala pasta kremalarımızı dedelerimizden öğrendiğimiz usulle yapıyoruz.

Müşterilerimiz dekoru değiştirmemizi bile istemiyor, ‘klasik kalsın’ diyor.

Yurtiçi ve yurtdışından müşterilerimiz var. ABD ve Fransa’dan sipariş alıyoruz.

Duman, glikoz şurubu, hazır sos ve jöle gibi ambalajlı ve katkı maddeli ürünler kullanmadıklarını, tüm malzemeleri doğal usulle kendilerinin hazırladığını da sözlerine ekledi.

12- YURTDIŞI VE YURTİÇİNDEN GELENT TEKLİFLERE YETİŞEMİYOR

Dünyaya Japonların tanıttığı, tığ işi ile yapılan içi doldurulmuş oyuncak anlamına gelen “amigurumi”leri, önce hobi olarak yapmaya başlayan üniversite öğrencisi Sevgi Ruth Gürün Tanar, geliştirdiği tasarımlarıyla kendi markasını yarattı.

Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi 27 yaşındaki Tanar, kendi markasını yaratma sürecine ilişkin yaşadıklarını anlattı. Tanar, annesinin hediye ettiği el işi dergisinde amigurumi tekniğiyle yapılan bir tavşan gördüğünü, ilgisini çeken bu tekniği denediğini söyledi.

Tanar, “Dergide ilk ilgimi çeken amigurumi tavşan oldu. Ben amiguruminin dünyada bu kadar ünlü olduğunu bilmiyordum. Denemeye karar verdim. İki hafta ilmek atamadım, hırslandım. Bunun için yünler ve özel dergiler aldım. Ama bunu ticarete döndürmek hiç aklıma gelmedi” dedi. Zamanla kendi tasarımı olan kardan adam amigurumileri yapmaya başladığını belirten Tanar, bunlardan farklı renk ve desenlerde 50 tane ürettiğini kaydetti.

Amigurumi yapmaktan büyük zevk aldığını ifade eden Tanar, binin üzerinde yaptığı oyuncakları önce çevresindekilere hediye etmeye, daha sonra ise annesinin önerisiyle satmaya başladığını anlattı. Ürünlerinin satışını fuarlara ve kermeslere giderek yaptığını dile getiren Tanar, şunları söyledi:

“Türkiye’de oyuncak tasarımı çok yaygın değil. Özgün ürünler ortaya çıkarmayı seviyorum. Dergilerde her gördüğümü yapmıyorum. Doğadan ilham alıyorum. Herhangi bir fotoğraftaki obje bile bana ilham oluyor. Objeleri birleştiriyorum ve değişik ürünler ortaya çıkıyor. Markalaşmayı düşünmemiştim ama çevremden özel siparişler almaya başladım. Çevrem ve ürünlerimi alanlar elimin iyi olduğunu söylüyorlar. Ailemin desteğiyle ben de bunun üzerine kendi ismimden ilham alarak markama ‘Love’ ismini koydum. Annem ve ürünleri alanlar artık bana ‘ipe hayat veren kız’ diye sesleniyor, bu çok mutlu ediyor beni. Umarım bu tasarımlar, görenlerin ve alanların içini ısıtacaktır. Çünkü sevgiye tüm dünyanın ihtiyacı var.”

Tanar, amigurumi örme tekniğinin Japonya’da doğduğunu, kendisinin de Uzakdoğu kültürüne merakı olduğunu belirterek, bu teknikle çoğunlukla tavşan, ayıcık, çan, nazar boncuğu, meyve motifleri, kelebek ve melek gibi objeler ürettiğini anlattı. Tanar, çizgi film karakteri “Angry Bird” amigurumilerin çok sevildiğini, yakın zamanda Disney çizgi karakterlerine de hayat vereceğini söyledi.

Çocukların oynayabilecekleri bebekleri, ayıcıkları ve diğer objeleri sigarasız ortamda ördüğünü vurgulayan Tanar, “Kullandığım ipleri, malzemeleri kendim seçiyorum. Ürünler kirlendiğinde yıkanabilir, silinebilir. Ayrıca, özellikle 0-4 yaş arasındaki çocukların güvenliği için ‘kilitli’ göz sistemi kullanıyorum. Anneler gönül rahatlığıyla çocukların eline bu oyuncakları verebilirler” dedi.

Yılbaşı kutlamaları için çok sayıda çan ve çam ağacı motifi de yaptığını söyleyen Tanar, 20 santimetre uzunluğunda içi elyafla doldurulmuş çam ağacını örmenin 10 gün sürdüğünü belirtti. Ürünlerinin anahtarlık, ev, araba, çanta süsü, çam ağacı süsü olarak değerlendirilebileceği gibi perdelerde dekoratif olarak da kullanılabileceğini aktaran Tanar, tasarımların her birinin tek olduğunu, bir tasarımdan aynı renk ikinci bir ürün üretmediğini kaydetti. Tanar, yurtdışı ve yurtiçi fuarlardan teklifler aldığını, örgü ve amigurumi üzerine ders vermeyi de düşündüğünü dile getirdi.

13- TANDIR EKMEĞİ GEÇİM KAYNAĞI OLDU

Ayşe Kızılkaya fırında satılan ekmekten daha ucuz ekmek sattığı için mahallelilerden büyük rağbet görüyor. Siirt’te fırında ekmek 1 liraya satılırken, Ayşe Kızılkaya tandırda yaptığı ekmeği 75 kuruşa satıyor. Ekmek yapıp satarak geçimini sağlayan Ayşe Kızılkaya, şöyle konuştu:

“Hiç bir gelirim olmadığı için tandırda ev ekmeği yapmaya başladım. Yaptığım ekmekleri beğenen mahalledeki komşularım ununu, mayasını, susamını, yumurtasını, getiriyor. Ben de ekmek yapıyorum. Karşılığında cüzü bir ücret alıyorum. Başkalarına el avuç açıp dilenmektense alın teri dökerek ekmeğimi kazıyorum. Yaptığım ekmekleri mahalledeki komşularıma satıyorum.”

Ayşe Kızılkaya’nın komşusu olan Hanife Balık, tek başına kiralık evde yaşayan Ayşe teyzenin tek gelirinin ekmek satarak kazandığı para olduğunu söyledi. Balık, “Ayşe teyze tek başına bu evde kirada kalıyor. Geçimini ekmek yaparak sağlıyor. Onun haricinde bir geliri yok. İlçede ekmek isteyenlere ekmek pişiriyor. Günde iki tandır ekmek yapıyor. Her tandırda 50 tane ekmek yapıyor” diye konuştu.

14- MAKET UÇAKLA BAŞLADI, AIRBUS’A ‘KUYRUK’ İHRAÇ EDİYOR

Model uçak yapımına merakı olduğunu ve ilk model uçaklarını evde ürettiğini belirten firma ortağı Barış Nalçacı, daha sonra OSTİM’de model uçak üretmek için 1 çalışanı olan şirket kurduğunu söyledi. Nalçacı, o dönem yaptıkları çalışmalarla 30 farklı model uçak üretmeye başladıklarını aktararak, sözlerine şöyle devam etti:

“Daha sonra bunları dünyaya satmak istedim. ‘Sen bunları nasıl üretip satacaksın, dünyada bunları üreten firmalarla nasıl rekabet edeceksin’ gibi tepkilerle karşılaştım. İçimde ciddi bir heves vardı. Bütün işlerimi bırakıp bu konuya konsantre oldum. Çalışmalarımızın sonunda Almanya’ya model uçak göndermeye başladık.”

Bu uçakları balsa ağacından ürettiklerini anlatan Nalçacı, üst düzey yarışmalar için kompozitten üretilen model uçaklarla ilgilenmeye başladıklarını kaydetti. Nalçacı, yarışmacılar için kompozitten model uçak yaparak ihraç ettiklerini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:

2010’da yavaş yavaş kompoziti öğrenmeye başladık ve savunma sanayine kompozit parça üreten bir firma haline geldik. Ayrıca havacılık ve imalat konusunda tecrübelerimiz arttı. ASELSAN da ‘bize bu uçak parçalarını üretebilir misiniz’ dedi. ‘Bunlar gerçek uçak parçaları üretemem’ dedim. Bizi zorladılar. 1,5 yıl sonra ASELSAN ile stratejik ortak olduk.

2014’te Airbus yetkililerinin alt yüklenici ararken firmamızı ziyaret ettiler. Bizi denetlediler ve sonucunda sertifikasyon süreci başladı. Sürecin bu kadar zorlu olacağını bilemiyorduk. Bu süreç 3 yıl sürdü. Firmamızı onlara uygun iş yapabilir hale getirdiler. Şimdi Airbus A320’ye parça (kuyruk ana kirişi) veriyoruz. Airbus A380 için de fiyat teklifi verdik. A320’de biz ürettiğimiz parçanın tek tedarikçisiyiz. İlk parçamız da uçağa problemsiz takıldı. Ayrıca Bell Helikopter için de parça üretiyoruz.

Bu yıl sonunda ihracatlarının yaklaşık 13 milyon dolara ulaşacağını belirten Nalçacı, 2023’te 50 milyon dolarlık ihracat hedefleri olduğunu dile getirdi. Nalçacı, Türkiye’nin savunma ve havacılık alanında diğer ülkelere göre ucuz işçilik avantajına sahip olduğunu, bu pazardan daha çok pay alınabileceğini sözlerine ekledi.

15- DÖRT YIL ÜST ÜSTE VERGİ REKORTMENİ OLDU

İstanbul’da 13 yaşındayken işçi olarak çalışmaya başlayan 35 yaşındaki Mesut Er, 2006 yılında Tokat’ın Erbaa ilçesinde kurduğu küçük atölyeyi yaklaşık 350 kişinin çalıştığı fabrikaya dönüştürdü. Altyapı malzemeleri üreten fabrikanın sahibi Er, Tokat’ta 4 yıl üst üste vergi rekortmeni oldu. Erbaa’da yaşayan Mesut Er, 1995 yılında yakınlarıyla birlikte gittiği İstanbul´da altyapı malzemeleri üreten fabrikada çalışmaya başladı.

Yıllarca işçi olarak çalışan Er, 2006 yılında İstanbul´da çalışarak, biriktirdiği parayla memleketi Erbaa’da altyapı malzemeleri üreten atölye açtı. Atölyenin başına ağabeyi Ramazan Er´i geçiren Er, 2 yıl daha İstanbul´da çalıştı. Daha sonra memleketine dönerek, atölyesinin başına geçti. Er, yıllar içinde yaptığı yatırımlarla küçük atölyesini yaklaşık 350 kişinin çalıştığı fabrikaya dönüştürdü.

Erzincan, Sivas, Samsun, Amasya, Çorum ve Sinop illerine iş yapmaya başlayan firma sahibi, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarında 4 sene üst üste Tokat’ta gelir vergisi rekortmeni oldu. Er, firma bünyesinde taş ocağı ile oturma bankları ve çöp kutuları gibi üst yapı malzeme üretimi yapan bir fabrika daha açarak, 2017 yılında faaliyete başlattı. Firmanın yatırımı yaklaşık 30 milyon liraya ulaştı.

‘İŞE ÇEKİRDEKTEN BAŞLADIK’
Yaptığı işe kendi birikimiyle küçük bir yatırımla başladığını anlatan Mesut Er, şunları söyledi:

İstanbul’da yine bu sektörde hizmet veren değişik firmalarda çalışmaya başladık. Yani bu işin çekirdeğinden başladık. İşçilik hayatımız, uzun yıllar devam etti. Kardeşlerimle amca çocuklarıyla birlikte 2006 yılına kadar işçilik hizmetimiz devam etti. Bu zaman zarfında da bu işte kendimizi yeterince yetiştirdik.

O dönemlerde cüzi de olsa biraz birikimimiz oldu. Kendi memleketimizde küçük de olsa bir başlangıç yapmak istedik. Hem bölgemizde böyle bir ihtiyacın olduğunu fark ettik hem de bölgemizde yeni bir işletme alanı kurulsun istedik.

Bunu zaten büyük şehirlerde yeterince yapan var. Anadolu’da kendi bölgemizde faydalı olmak için böyle bir işletmeyi 2006 yılında Erbaa’da faaliyete başlattık. Şimdi yüzlerce işçimiz çalışıyor. Ciddi bir azim gösterdik. İşi de iyi biliyorduk; çünkü çekirdeğinde yetiştik. Başarının en önemli kuralı o, işi iyi bilmek.

‘VERGİ REKORTMENLİĞİNİ KİMSEYE KAPTIRMAYI DÜŞÜNMÜYORUZ’
Fabrikalarında yüzlerce kişiyi istihdam ettiğini dile getiren Er, ”2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarında Tokat´ta gelir vergisinde birincisiyiz. Bu şekilde de devam edecek. Vergi rekortmenliğini kimseye kaptırmayı düşünmüyoruz. Aynı şekilde devam edecek inşallah” dedi.
Desteği aldı, çiftliği kurdu, 5 kişiye istihdam sağlıyor

16- EV HANIMLARI ÇOCUKLUK HAYALLERİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ

Elazığ’da yaşayan çocukluk arkadaşı 3 çocuk annesi 40 yaşındaki Müzeyyen Yıldız ve 2 çocuk annesi 36 yaşındaki Ufuk Tunç küçükken ev yemekleri yapan bir iş yeri açmanın hayalini kurdu.

Çocukluk arkadaşları evlendikten sonra da dostluklarını sürdürdü ve çalışan komşularına evde yemek yapıp satarak ilk işlerine başladı . Evde yaptıkları yemekler beğenilince iki kadın çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme İdaresi Başkanlığına (KOSGEB) başvurdu.

KOSGEB’den destek alan kadınlar hayalini kurdukları iş yerini açtı. Belirli bir müşteri potansiyeli de yakalayan kadınlar içli köfte, mantı ve Harput köftenin de yer aldığı birçok yemeği yaparak para kazanıyor.

Ufuk Tunç’la çocukluk arkadaşı olduklarını belirten Müzeyyen Yıldız, şöyle konuştu.

“Daha önce kendi yaşadığımız sitelerde çalışan ailelere yemek yapıyorduk. Çocukluktan beri Ufuk’la kendi iş yerimizi açma hayalimiz vardı. Devletimizin de verdiği destekten yararlanarak kendi iş yerimizi açma kararını aldık. İşyerimizi açtık. İçli köfte, Harput köfte, su böreği, gömme, mantı olmak üzere birçok yemek çeşidini yapıyoruz. Ayrıca sabahları kahvaltı veriyoruz ve butik pastacılık yapıyoruz. Çevremizden destek alıyoruz ve lezzetlerimiz beğeniliyor.”

Kendi iş yerlerinin olmasının hayalini kurduklarını dile getiren Ufuk Tunç, şu açıklamalarda bulundu:

“Müzeyyen’le beraber kendi iş yerimizi açmak istiyorduk. Daha önce evde yemek yapıyorduk ve satıyorduk. Daha sonra KOSGEB’den destek aldık. Arkadaşımla beraber kendi iş yerimizi kurduk. Yeni olmamıza rağmen işlerimiz çok iyi. Şuanda aile ekonomimize destekte bulunuyoruz. İlk hedefimize ulaştık ve inşallah ileride daha iyi oluruz.”

17- TURŞU SAYESİNDE BURSA’DA TERSİNE GÖÇ

Bursa’nın Orhangazi ilçesine bağlı Gedelek Mahallesi’nde 60 yıl önce başlayan turşuculuk, bugün 70 firma ve sezonluk işçilerle 5 bin çalışanıyla büyümeye devam ediyor.

Mahalleden dünyanın birçok ülkesine turşu ihraç ediliyor. Özellikle yaz döneminde yapılan üretimle yılda yaklaşık 30 bin ton turşu üretiminin yapıldığı Gedelek Mahallesi’ne tersine göç yaşanıyor.

Orhangazi’ye 5 kilometre uzaklıkta bulunan ve eskiden köy olan Gedelek’te, irili- ufaklı 70 imalathanede titizlikle üretilen turşular, iç ve dış pazara gönderiliyor.

Mahallesinde yaklaşık 60 yıldır turşuculuk yapıldığını söyleyen Gedelek Mahallesi’nin muhtarı Mehmet Dönmez, şöyle konuştu:

Turşu yapmak için Türkiye’nin birçok bölgesinden sebze ve meyve alıp, bunları kamyonlar ile mahallemize getiriyoruz. Turşu yapıldığı özellikle yaz ve ilkbaharda, çalıştıracak işçi bulamıyoruz.

İstanbul, Bursa, İzmir ve doğu illerinden insanlar, çalışmak için bize geliyorlar. Normalde köylerden şehirlere göç olur.

Bizde ise şehirden köye çalışmak için geliyorlar. Yaz dönemlerinde çalışan işci sayımız, 5 bini geçiyor. Türkiye’de köyden şehre göç olurken, bizde ise büyükşehirlerden köye göç oluyor. Tersine göçü yaşıyoruz ve bundan büyük mutluluk duyuyoruz.

Türkiye’nin turşu ihtiyacının büyük bölümünü kendilerinin karşıladığını kaydeden Dönmez, Avrupa ülkelerine, Türki cumhuriyetlere, Arap ülkelerine ve Rusya’ya da turşu ihraç ettiklerini belirtti.

’30 ÇEŞİT ÜRÜNÜMÜZ VAR’
Gedelek Mahallesi’nde turşuculuk yapan Kamil Açıkgöz ise babadan kalan mesleği sürdürdüklerini dile getirerek, 30 çeşit turşu ürünümüz mevcut.

Herkesin bildiği, çok bilinen ürünlerin yanı sıra muşmula, karnabahar, kızılcık, bamya, biberin birçok çeşidinden turşu üretimimiz mevcut dedi.

Afyonkarahisar, Çanakkale, İzmir ve Balıkesir gibi illerden sebze aldıklarını belirten Açıkgöz, Bunun yanı sıra farklı bölgelerden de ürün alımımız mevcut. Uşak, Yenişehir gibi bölgelerden yıllık bin tonun üzerinde üretimimiz mevcut diye konuştu.

18- AYDA BİR TON MANTAR ÜRETİYOR

Yozgat’ın Yerköy ilçesine bağlı Delice köyünde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ‘Genç Çiftçi Projesi’ kapsamında 30 bin lira hibe desteği alan Süleyman Karataş, kurduğu tesiste ayda 1 ton istiridye mantarı üretiyor.

Delice köyünde yaşayan 31 yaşındaki Süleyman Karataş, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın açtığı ‘Genç Çiftçi Projesi’ne başvurdu.

Proje kapsamında 30 bin lira hibe almaya hak kazanan Karataş, 100 metrekarelik alana halk arasında ‘kavak mantarı’ olarak da bilinen istiridye mantarı tesisi kurdu.

Devlet desteğiyle kurulan tesiste eşi Leyla Karataş’ın yardımıyla ayda 1 ton mantar üretiliyor. Üretilen mantarlarla Karataş ailesi hem geçimlerini sağlıyor hem de Ankara ve Kayseri gibi illere pazarlıyor.

19- YAŞITLARI İŞ PLANLARI YAPARKEN, O KENDİ İŞİNİN PATRONU OLDU

Eskişehir’de 22 yaşındaki genç girişimci Burak Özsu, bu yıl satışında düşüş yaşanan, ancak önümüzdeki yıl değer kazanacağını hissederek balkabağı işine girdi.

Özsu, 27 ton balkabağını tarladan 1 liraya alıp depolayarak yeni yılda 2,50 liradan satmayı hedefliyor.

20- HAFTADA 5 BİN 500 TL KAZANDIRIYOR

Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde, az maliyetle birim alandan daha fazla verim alma çabasına giren Tural ailesi, Türkiye’de nadir görülen bir sistemi ilçeye kurdu. Serada havuz sistemi ile marul üreten aile, daha hızlı verim alarak haftada 5 bin 500 lira kazanıyor.

Kendi işinin patronu olan genç, 1 liradan tarladan aldığı 27 ton balkabağını depoda muhafaza ederek, Ocak ayında kilosunu 2,50 liradan satmaya hazırlanıyor.

Hava şartlarına göre balkabaklarını muhafaza eden Özsu, depoda istiflediği kabaklarla her gün ilgilenerek adeta gözü gibi bakıyor.

Koru Mahallesi’nde 6 dönüm arazi kiralayan Ali Tural ve oğlu Fatih Tural, 2-3 yıl süren araştırmaları sonucu havuz sistemi ile marul üretimi yapmaya başladı.

Seraların içerisine 20-30 santimetre derinliğinde oluşturan havuzların üstünde yüzen süngerlerin üzerine dikilen marullar, 30-35 gün içinde hasat noktasına ulaşıyor.

Kurdukları sistem hakkında bilgi veren genç üretici Fatih Tural, “Hiçbir ilaç kullanmıyoruz. Toprağa verilen gübrenin 5’te biri kadar gübre veriyoruz. Gelecek nesiller için toprak kirliliğini ve nitrat kirliğini önlüyoruz. Topraksız olduğu için hem verim daha çok hem de çok lezzetli” dedi.

6 dönüm serada yılda 8 defa hasat aldıklarını belirten Fatih Tural, “Seralarımızı periyotlara böldük. Haftada bir hasat alıyoruz. Dönüme 20 bin marul ekiyoruz. 1 hasatta haftalık 11 bin marul topluyoruz. 30-40 kuruş masrafımıza gidiyor. Komisyoncular tanesini 90 kuruş-1 TL arasında alıyor. Bize ortalama bir maruldan 50 kuruş kar kalıyor” diye konuştu.

21- MEMURLUĞU BIRAKTI KENDİ İŞİNİN PATRONU OLDU

Tarımsal üretimde verimi artırmak için organik tarıma yönelen çiftçiler farklı yollar arıyor. Organik tarımın ilerlemesiyle birlikte çiftçilerin ilgisi solucan gübresine artarken organik ürün yetiştiriciliğinde önemli bir yeri olan solucan gübresi, girişimcilerin de ilgisini çekiyor.

Şırnak Habur Gümrük Müdürlüğü’nde görev yaparken organik solucan gübresi sektörüne girmeye karar veren ve memurluğu bırakan 29 yaşındaki girişimci Yozgatlı Burhanettin Gülümser, kiraladığı tesiste yıllık 150 ton solucan gübresi üretiyor.

Toprağın verimini yüzde 80 oranında artıran solucan gübresi tarımda meyve ve sebzelerin yanı sıra arpa, buğday, patates, şeker pancarı gibi tarla bitkilerinde de kullanılıyor. Solucan gübresinin tonu ise bin 500 liradan satılıyor.

Yıllık 150 ton olan solucan gübresi üretimini bin tona çıkartarak Çin, Japonya, Avrupa ve Orta Doğu ülkelerine ihraç etmek istediğini açıklayan Gülümser,”İlk olarak solucan gübresi pazarını tüm Türkiye olarak belirledik. Ancak ilerleyen yıllarda yıllık bin tonluk hedefte üretimimizin yüzde 50’sini yurt dışına satmayı hedefliyoruz. Avrupa, Ortadoğu ülkeleri, Çin ve Japonya solucan gübresi alımı yapıyor. Üretimi buralara da yapmayı düşünüyoruz” dedi.

22- ALTERNATİF ÜRÜN KÖYLÜNÜN YÜZÜNÜ GÜLDÜRÜ

Batman’ın Sason ilçesinde tütüne alternatif geliştirilen ipek böcekçiliğinde bu yıl 3 ton koza üretimine ulaşılması hedefleniyor.

Köylülere mayıs ayında üreticilere bedava verilen tohumlar, beslenip gelişimlerini tamamlamalarının ardından kozaya dönüşüyor.

Dut yapraklarıyla ipek böceklerini besleyen köylülerin yaklaşık 40 gün süren uğraşı, kozaları birliklere satışla sona eriyor.

Sason Koza Birliği Başkanı Zülküf Aktaş, “Kilosu 50 liradan satılıyor. Bu işi yapan aile, bir ayda 5 bin lira kadar kazanç elde edebiliyor.

Tohumlar devlet destekli olduğu için bedava veriliyor, dut ağacı da varsa hiçbir maliyet koymadan evinin önündeki dut ağaçlarıyla bir ayda 5 bin lira kazanç sağlıyor” dedi.

23- 17 YILLIK ANNE MESLEĞİNİ SÜRDÜRÜYOR

17 yılık anne mesleğini sürdüren Hamit Beyaz, Batman’da tandır üreterek 8 çocuğuna bakıyor. Beyaz, yaptığı tandırların tanesini 240 TL’ye satıyor.

Beyaz, “17 senedir annem bu mesleği yapıyordu. Annemin rahatsızlığından dolayı 2 senedir bu mesleği devraldım. Anne mesleğini sürdürüyorum.

Bizim bölgede tandır yöresel olduğu için bu mesleği yapmaya başladım. Tandır bir haftada bitikten sonra taşlanması oluyor. Tandır fiyatları 240 TL’ye kadar gidiyor. Bu şekil ekmek paramızı kazanıyoruz” dedi.

24- KAMYON MAKASINDA SATIR, TREN RAYINDAN BIÇAK YAPIYOR

Serinhisar ilçesinde bir bıçak ustası, en keskin en dayanıklı bıçaklarını kamyon makası ve tren rayından üretiyor. Yaklaşık 3 bin nüfuslu Yatağan Mahallesi’nde evlerin yanına kurulan atölyelerdeki tezgahlarda dövülen bıçak ve palalar, müşteri talebine göre tasarlanıyor.

Bıçak ustası Ali Şahin, “Mahallemizde irili ufaklı 140 aile işletmesi demir dövüyor. Teknolojinin gelişmesinin ardından üretimler neredeyse 2 katına çıktı. Tabi ki bıçaklar hala el işçiliği ile yapılıyor.

Yüzde 100 fabrikasyon makinelerle çalışmıyoruz. Mahalledeki atölyelerde yıllık 1,5 milyon bıçak ve ürünleri imal ediliyor. Bu rakamın her yıl arttığını görmek bizi sevindiriyor. İki yıl önce 800 bin adet bıçağı başka illere gönderdik. Bu üretim her yıl yüzde 20 artış sağlıyor” açıklamalarında bulundu.

25- MOBİLYA USTALARINA ÖZENDİ, BAŞARIYI YAKALADI

Kastamonu’da, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının (KOSGEB) desteğiyle masif mobilya üretim atölyesi kuran Derya Malçık, başarıyı yakaladı.

Malçık, “İlk 3 ay 3 kişi çalıştık. Ürün satış potansiyelimiz yükselmeye başladı. Şimdi 8 eleman çalışıyor. Aylık 30 parça ile başladığımız ürün satışımızda bugün 150’ye ulaştık.

Günden güne artırıyoruz. Masa, bank, orta sehpa, konsol, televizyon ünitesi gibi ürünler üretiyoruz” ifadelerini kullandı.

26- CENNET ELMASINI KURUTTU GELİRİNİ KATLADI

Aydın’ın Kuyucak ilçesinde geliştirdiği incir cipsi ürünüyle başarı elde eden girişimci Semra Ünal, özel kurutma yöntemiyle elde ettiği cennet elması kurusuyla hem gelirini katladı hem de mahalledeki 20 kadına istihdam sağladı.

Geliştirdiği incir cipsi ürünüyle girişimcilik başarısına imza atan ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde verilen resepsiyona davet edilerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen Semra Ünal, bölgede yoğun olarak üretilen cennet elmasına değer katmak üzere çalışma yaptı.

Mahalledeki 20 arkadaşıyla birlikte geçen yıl 1 ton cennet elması kurusu elde ettiklerini söyleyen Ünal, ürünün beğenilmesi üzerine bu yıl üretimi 5 tona çıkardıklarını söyledi.

Mahallede adeta fabrika gibi çalıştıklarını anlatan Ünal, “Cennet elmalarını tek tek soyarak altı delikli tellerin üzerine seriyoruz. Üzeri naylonla örtülü seraların içinde kurumaya bırakıyoruz. Hava durumuna göre meyvenin küflenmemesi için seranın belirli yerlerini açıp havalandırıyoruz. 4 kilo tazeden 1 kilo kurutulmuş ürün çıkıyor. Ürün kurutulduğunda hurmaya çok benzer bir lezzet oluşuyor” dedi.

Yörede geçmişte çok sayıda cennet elması ağacının bulunduğunu, bunların sökülerek yerine incir ve zeytin dikildiğini anlatan Ünal, son dönemde yaş olarak yeniden tüketilmeye başlanan meyveyi kurutarak, gelirini artırmak istediklerini anlattı.

İşçilerden 45 yaşındaki Necla Çınar ise eşine maddi destekte bulunmak için çalıştığını belirterek “Semra kardeşimiz mahallemizdeki neredeyse tüm kadınlara iş sağlamış oldu. Biz de burada kendimizce bir şey kazanıyoruz” dedi.

Aydın’ın Kuyucak ilçesinde satamadıkları yaş incirleri dilimleyip kurutarak incir cipsi üreten Ünal, işletme bölümünden mezun olan kızının yardımıyla proje hazırlayıp Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Genç Çiftçi Programı’ndan destek almış ve işlerini büyütmüştü.

27- AYRIŞTIRMADI CEZA ALDI, AYNI SEKTÖRDE PATRON OLDU

Çalışmak için gittiği Almanya’da, çöplerini ayrıştırmadığı gerekçesiyle kesilen para cezası sayesinde bu alanla ilgilenmeye başlayan Erol Köksal, kağıt ve elektronik atık geri dönüşüm firması kurarak kendi işinin patronu oldu.

Köksal, şu anda 26 personel ile yıllık yaklaşık 7 milyon lira ciroya ulaşan bir firmanın sahibi oldu.

180 marklık cezanın bu işe ilgi duymasını sağladığını söyledi.İnsanların karşılaştıkları her sıkıntının aslında ders niteliğinde olduğunu dile getiren Köksal, şöyle konuştu.

“Bu süreç zor geçti, zor yıllardı. Bu zaman zarfında iflas da gördüm ama vazgeçmeyerek bu işi geliştirdim. Hep bilimin, ilimin çerçevesinde firmayı ve kendimi geliştirerek, bu noktada ülkede bulunan açığı kapatmaya çalıştım.”

28- EVİNDE ÖRÜYOR, YURTDIŞINA DA SATIYOR

Balıkesir’in Gönen ilçesinde, sosyal paylaşım sitelerinde videolarını izleyerek öğrendiği “amigurumi” tekniğiyle organik iplerden ördek, kelebek, ayı, kurbağa, maymun, cindy bebek, tavşan, kuzu oyuncakları ören 57 yaşındaki ev hanımı Derya Şallı, bunları yurt dışına da satmaya başladı.

Kendisine yurtiçi ve dışından internet üzerinden ulaştıklarını dile getiren Şallı, şöyle konuştu:

“Almanya, İngiltere, Bulgaristan ve Türkmenistan’a da örgü oyuncaklardan satmaya başladım. Genellikle cindy bebek oyuncağı istiyor yurtdışındakiler. Bazen de oyuncak ayı talebi alıyorum. Yeni satışa başlamama rağmen yurtdışına şimdilik 7 oyuncak gönderdim. Tanesini 150 liradan sattım.”

29- GİRİŞİMCİ ELTİLER BESİ ÇİFTLİĞİ KURDU

Ev kadını Yasemin Gültekin ve Hülya Gültekin yakınlarının da desteği ile ‘Genç Çiftçi Projesi’ne başvurdu. İki elti, yaptıkları başvurunun kabul edilmesi ardından Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü’nün hibe ettiği 12 büyükbaş hayvanla besi çiftliği kurdu.

Yasemin Gültekin, şu açıklamalarda bulundu: “Ben projeyi eltimden duydum. İkimiz kafa kafa verdik bir şeyler olsun istedik. Birlikte projeye başvurduk. 6 tane ben, 6 tane de eltim inek aldı. İkimiz birlikte besliyoruz. Eltimle el ele verip büyük bir çiftlik kurmak istiyoruz.”

30- EŞİNE YARDIM İÇİN GİTTİĞİ BALIK TEZGAHI İŞİ OLDU

İstanbul’da yaşayan Hülya Bayrak, eşine yardım etmek için gittiği balıkçı tezgahının başına geçerek, mesleği eşinden devraldı.

Ümraniye Topağcı Mahallesi’nde 15 yıldır balıkçılık yapan 3 çocuk annesi Hülya Bayrak, şu açıklamalarda bulundu:

“İşimi, eşim bana öğretti. Balıkçılık eşimin mesleğiydi. Şimdi benim mesleğim oldu. Eşim de tezgahı seve seve bana bıraktı. Hayatımızdan memnunuz. Allah ömür verdiği sürece çalışacağız. Şimdi her tür balıktan anlıyorum. Balıkları günlük getiriyoruz. Seyyar olduğumuz için ertesi güne balık kalmıyor.”

31- BİLGİ ALMAK İÇİN GİTTİ, 30 BİN TL HİBE ALIP DÖNDÜ

Samsun’da geçen yıl Ağız ve Diş Sağlığı Bölümünü bitiren Ayşenur Sekman, boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yapabileceklerini görüşmek üzere Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğüne gitti.

Burada istiridye mantarı konusunda kurs verildiğini öğrenen Sekman, kursa katılarak eğitim aldı. Eğitimin ardından Genç Çiftçi Projesi kapsamında 30 bin lira hibe desteği verilen Sekman, Canik ilçesi Gökçeli Mahallesi’ndeki arazilerinde 100 metrekarelik sera kurarak istiridye mantarı üretimine başladı.

Genç girişimci Sekman, ekonomik olarak ailesine destek olmak istediğini, bu nedenle ne yapabileceğini düşündüğünü söyledi.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğüne gidip tarım sektöründe üretim yapabilmek için fikir alışverişinde bulunduğunu aktaran Sekman, burada mantar üretimi eğitimi olduğunu öğrendiğini belirtti.

Eğitime katılarak kadın üreticilere sağlanan devlet desteklerinden yararlandığını dile getiren Sekman, istiridye mantarı üretimi yapabileceği bir işletme kurduğunu anlattı.

Bir üretim döneminde üç defa ürün alabildiğine dikkati çeken Sekman, 3 ton civarında ürün elde ettiğini, kilogramını da 8-10 liradan sattığını aktardı.

32- PEDAGOGLUĞU BIRAKAN KADIN ‘İSTİRİDYE MANTARI’ YETİŞTİRİYOR

Uzun yıllar pedagog (eğitim bilimci) olarak çalıştıktan sonra mesleğini bırakan Fazile Katipoğlu, 2 yıl önce üniversite mezunu kızı Emel ile merkeze bağlı Akçakiraz beldesinde sera kurdu. Serada istiridye mantarı yetiştiren anne ile kızı, ürünlerini Elazığ’ın yanı sıra Tunceli, Bingöl ve Diyarbakır gibi çevre illere de pazarlıyor.

Anne Katipoğlu, uzun süre pedagogluk yaptığını, bir süre anaokulu işlettiğini söyledi. Belli bir zaman sonra yorulduğunu fark ettiğini anlatan Katipoğlu, “Şehir hayatının yorgunluğunu, baskısını, stresini azaltmak için mesleğimi bırakıp tarımla uğraşmaya karar verdim” dedi.

Birçok farklı platformda faydalarından bahsedilen istiridye mantarının tüketiminin her geçen yıl arttığını vurgulayan Katipoğlu, mantar yetiştiriciliğinin de kendine göre zorlukları olduğunu dile getirdi. İstiridye mantarının yetişme ortamının hassas olduğunu belirten Katipoğlu, şunları kaydetti:

“Mesleğimin getirdiği tecrübeyle mantar yetiştiriyorum. Gelişimleri bana aynen çocuk gibi geliyor. Stresli olduğu, bir şeyi eksik olduğu zaman hissetmeniz lazım. Bunu görüntüsüyle veriyor zaten. Bir bakıyorsunuz kuruyor, yamuluyor, değişik şekillerde çıkıyor.

Nasıl ki çocuğumuzun doğru yetişmesi ve başarılı olması için elimizden geleni yapıyorsak, mantarın da gelişmesi aşamasında yanlış bir şey gördüğüm zaman onu doğruya çevirmeye çalışıyorum. Sevgimi veriyorum, neyi eksikse onu bulup yerine koyuyorum.”

33- BİRDEN AKLIMIZA SALÇA GELDİ

Diyarbakır’da genç girişimci Çetin Yeşil, 2015 yılı sonunda herkesin terör olayları nedeniyle yatırımlarını durdurduğu bir dönemde TKDK’dan aldığı destekle Organize Sanayi Bölgesi’nde salça fabrikası kurdu.

Ham maddeyi sağlamak için sözleşmeli çiftçilik yöntemini uygulamaya başlayan Yeşil, geride kalan 2 yıl içerisinde kapasitesini 40 tondan 340 tona, çalışan sayısını 60’a, yatırım miktarını ise 5 milyon TL’ye çıkardı.

Fabrikada çalışan 60 kişinin yanı sıra dolaylı olarak ürünün ekiminden tarladan toplanma sürecine kadar yüzlerce kişiye iş kapısı açtıklarını belirten Yeşil, aynı zamanda kentten bölgeden batı illerine giden mevsimlik tarım işçilerine de kapılarının önünde bir iş imkanı sağladıkları ifade etti.

Üniversiteyi bitirdikten sonra sürekli arkadaşlarıyla arayış içinde olduklarını kaydeden Yeşil, şu açıklamalarda bulundu:

“Birden salça aklımıza geldi. Salça bizim bölgede neden üretilmez? İki sene önce ‘deneme üretimi yapalım’ dedik. Çınar ilçesinde bir tarlada yaklaşık 10 dönümlük bir arazide domates ektik. İyi verim alabildiğimizi gördük. Ondan sonra ‘neden salça fabrikası yok’ diye düşünmeye başladık. Çünkü kimse domates ekmiyor. Neden kimse domates ekmiyor? Çünkü salça fabrikası yok. ”

Böyle kapalı bir döngü oluşuyor. Biz de bunu kıralım istedik. Bununla ilgili sözleşmeli çiftçilik yaptırarak yapabiliriz düşüncesiyle yola çıktık, salça fabrikasını kurmaya çalıştık. İlk etapta TKDK’dan bir destek alarak fabrikayı inşa ettik ve ilk üretimlerimize başladık.

İlk etapta böyle bir fikri öne attığınızda çok fazla gerçekçi bulmuyorlar. Acaba hayalperest mi gibi düşünceler ortaya çıkıyor. Sorunlarla karşılaştık ama işin içine girince ve ciddi yatırımcı olduğumuzu gösterince genç girişimci olmanın eksisinden çok artısını gördük.

34- ‘TAKTIM ÇİZMEMİ GİRDİM İÇERİ’

Türkiye ve ABD’de işletme, finans eğitimi alan ve alanında çeşitli kurumlarda çalıştıktan sonra memleketi Malatya’ya dönen Önder Bor, çiftlik kurarak süt üretimine başladı. Devlet desteğiyle büyüttüğü çiftliğinde 600 sağımlık ineği bulunan Bor, günlük 10 bin ton süt üretiyor.

Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olduğunu ve 1998’de ABD’ye giderek San Francisco’da uluslararası ticaret okuduğunu söyledi.
Buradaki eğitiminin ardından Türkiye’ye döndüğünü ve 3 yıl çeşitli firmalarda çalıştıktan sonra yeniden ABD’ye gittiğini anlatan Bor, burada finans üzerine yüksek lisans yaptığını belirtti. Daha sonra yeniden Türkiye’ye döndüğünü söyleyen Bor, şöyle devam etti:

Ailemde daha önce hayvancılık yapan yoktu. Beni biraz babam yönlendirdi, biraz da balıklama atladık. İyi de yaptık diye düşünüyorum. ‘Bir daha yapar mısın?’ diye sorsalar yine yaparım. Hiç bocalamadım, taktım çizmemi ve içeri girdim. İğne yaptık, hayvan doğumuna yardımcı olduk… Eşimin çok büyük desteği var, hiç sıkıntı yaratmadı.

Çocuklarım da sıkıntı yaratmadı. Onlar da hep burada köpeklerle, buzağılarla oynuyorlar. Beyaz yakalı olmak çok da önemli değil. Herkesin böyle bir hayali vardır ama cesaret edip yapamaz. Arkadaşlarımın hepsi ‘Deli misin?’ diyor. Bir daha olsa yine yaparım. Annem ‘güzel maaşını bıraktın’ diye hala bana küstür ama birilerinin bunu yapması lazım. Herkes yurt dışında kalamaz. Bir şekilde üretim yapılması gerekli.

Bor, süt üretimine 2012’de 146 hayvanla başladığını, şu an yaklaşık 20 çalışanla 600 hayvana baktıklarını belirtti.

İlk zamanlarda tesisi büyütmek gibi bir niyetinin olmadığını ama Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) Malatya İl Koordinatörlüğü personelinin kendisini cesaretlendirdiğini anlatan Bor, “Biz pek sıcak bakmıyorduk ama TKDK’nin desteği sayesinde büyümeye karar verdik. Bu konuda hiç zorluk da yaşamadık. Destekleri çok rahat aldık. Bu destek olmasaydı büyümeyi düşünmüyorduk. Çünkü büyük bir yatırım gerekiyordu. Bunu TKDK’nin yönlendirmesi ve IPARD sayesinde yaptık.” diye konuştu.

(HABERTÜRK)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *