“Fakir ülkelerin fakirlikten kurtulma şansları yok!”

“Fakir ülkelerin fakirlikten kurtulma şansları yok!”

Fakirler gene aç, gene susuz… Yılda 15 milyon çocuk açlıktan ölüyor. Onların durumunun iyileşeceği yok. Ama zenginler Davos’ta bu yıl “Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek Oluşturmak” arayışında!

Davos’u Zenginler panayırı şeklinde ifade eden Milliyet yazarı Güngör Uras, “Fakir ülkeler için ümit yok” diye yazdı. “Zenginlerin bir araya gelerek daha zengin olmanın planlarını kurmalarına karşı çıkılamaz” diyen Uras bunun onların hakkı olduğunu savunarak, huzursuzluğun sebebini “zenginlerin daha çok zengin olma arayışında ‘küreselleşme’ adını verdikleri oluşum içinde sosyal hakları, fakirliği, gelir dağılımındaki dengesizliği, sanatı ve tümüyle insanı unutmaları” olduğunu savundu. Uras yorumunda dünya üzerindeki fakirlik istatistiklerini de paylaştı. Şöyle yazıyor Uras:

Dünya Bankası’nın verilerine göre 7.1 milyara ulaşan dünya nüfusunun yüzde 11’ini oluşturan 800 milyon insan fakirlik sınırında yaşıyor.

Satın alma gücü paritesiyle günde 1.90 doların altında harcama yapabilenlerin sayısı Güney Afrika’da 400 milyon, Güney Asya’da 250 milyon, Latin Amerika’da 50 milyon dolayında.

Dünya nüfusunun %1’i dünyadaki toplam varlıkların yarısına sahip. Dünya nüfusunun %10’nu toplam varlıkların %85’ini bölüşürken, nüfusun % 90’ı kalan varlıkların %15’ine razı olmuş durumda.

Davos toplantılarına katılanlar dünya nüfusunun %10’unu oluşturan ve dünyadaki varlıkların %85’ine sahip olanların temsilcileri.

Dünya nüfusunun %90’ına sahip oldukları halde toplam varlıkların %15’ini bölüşenlerin Davos toplantılarında seslerini çıkarmaları imkânsız. Ekonomi politikalarına, dünya siyasetine yön vermeleri imkânsız.

Davos toplantılarını 1971 yılında başlatan Dr. Klaus Schwab hedef kitleyi zenginler olarak seçti. Daha doğrusu, hedef kitle “zenginlerin zengini” olarak belirlendi. Davos zenginlerin görülmek, fakirlerin de onları görmek için gittikleri bir sosyal panayır halinde gelişti.

Zengini sevmeyen politikacı, devlet adamı olur mu? Zenginler panayırına politikacılar ve devlet adamları da gelir olunca, Davos ünlendikçe ünlendi.

Ezilmişler uyandırıldı

Davos toplantılarında zenginlerin bir araya gelerek daha zengin olmanın planlarını kurmalarına karşı çıkılamaz. Bu onların hakkıdır. Huzursuzluk zenginlerin daha çok zengin olma arayışında “küreselleşme” adını verdikleri oluşum içinde sosyal hakları, fakirliği, gelir dağılımındaki dengesizliği, sanatı ve tümüyle insanı unutmalarıdır.

Davos karşıtı ilk ciddi hareketi 1998 yılında zengin ülkelerin hazırladıkları “Çok Taraflı Yatırım Anlaşması” (MAI – Multilateral Agreement of Investment) başlattı. OECD çerçevesinde gizli müzakereler sonucu oluşturulan bu anlaşmayı “kapitalistlerin anayasası” olarak kabul eden “ezilmişler” ile “ezilmişlerin yandaşı entelektüeller” sokak hareketlerinin ateşini yaktı.

Toplantılar sırasında vurdulu kırdılı gösteriler yapılır oldu. Fakat daha sonra alternatif düşüncenin, kaba güçle değil benzer platformlardaki tartışmalarla ortaya konulmasının yararı anlaşıldı.

Derken, 2001’de Brezilya’nın Porto Alegre kentinde Dünya Sosyal Forumu’nun ilk toplantısı yapıldı. Her yıl Davos toplantısıyla aynı tarihte alternatif toplantıların yapılması için yola çıkıldı. Bir süre sonra toplantılar ciddiyetini kaybedince, foruma ilgi azaldı. Fakirlerin forumu kendi gitti, ismi kaldı yadigâr.

Fakirler gene aç, gene susuz… Yılda 15 milyon çocuk açlıktan ölüyor. Onların durumunun iyileşeceği yok. Ama zenginler Davos’ta bu yıl “Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek Oluşturmak” arayışında!

“Davos”un alternatifi Dünya Sosyal Forumu’nun sloganı “Başka bir dünya mümkündür” idi. Anlaşıldı ki “Başka bir dünya mümkün değilmiş.”

Bu durumda “fakir ülkelerin fakirlikten kurtulma şansları yok”.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • ERSİN ERTUĞRUL SATAN
    24 Ocak 2018, 16:58

    Liberallerin ve Kapitalist sistemin "muazzam" başarısının adı…

    Güngör Bey dili döndüğünce, her hangibir ideoljik, felsefik ve ilahi veriyi baz almadan konuşmuş. Anlaşılan o ki kendisi de "durumdan" rahatsız. Açlık, yoksulluk ve fakirlik sınırında olmayan birisi olarak eleştiri geliştirmesi dikkat çekici gerçekten. Bu eleştirileri iyi niyetlice yorumlarsak "vicdanın sesi" diyebiliriz sanıyorum.

    Biran düşünelim, yaşanılan hayat için "sömürü, hemcinslerin hemcinslerine tahakkümü (şirk,rablik), zulüm (Şeyi/varlığı hakkettiği yerden alıkoymak), sınırları aşmak-tanımamak (tuğyan), baskı-zorlama-şiddet (açık açık veya üstü örtük)" hep kötülüğü ifade eder, değil mi? Reddi de sağlıklı düşünce sahibince gerekir… Bu "kötülüklerin" doğrudan hayatta tatbikiyse her zaman insanlara yaka silktirir. Despotizm, totalitarzim, faşizm, komünizm baskı/cebir içerir. Bu baskı da direk hissedilir. Sonunda yaka silken halkı hareket geçiren dinamikler mevcut cebir sistemini devirir. Buraya kadar herşey anlaşılır, sorun yok gibi duruyordur. Lakin hayat boşluk kabul etmediği için giden "kötülüğün" yerini "iyilik" mi alır dersiniz? Tahkiksiz zihinler, somut cebire bakıp dolaylı ama daha muazzam "kötülükleri" görmez, göremez. Aydın, münevverler için dahi durum farksızken kitleler için de durum aynıdır.

    Basit ifadesiyle krallıklar, tek adamlıklar, diktatörlükler ilaahir cebr sistemleri somut olarak baskıyı hissettirir. Bunun kötü olduğunu çocuk dahi farkeder. Asıl mesele soyut ve çok daha kapsamlı olarak "cebir" üreten İslami paradigmanın diliyle söylersek "hevayı" söz sahibi kılan şeyi ancak muhakkik bir zihin, akl, kalp sahibi görebilir…

    Yukarıdaki yazıda dile getirilen, fıtratın çığlığı nispeten bu dolaylı-çok boyutlu kötülüğü açığa düşürüyor. Lakin insanlık nezdinde bu çok boyutlu-soyut kötülüğün iktidarını alaşağı edecek nicelikte-nitelikte çalışmalar, fikirler, kamuoyu aydınlatmaları bulunmamaktadır. Bu da güçlü olanın iktidarının sürmesine sebep oluyor…

    İnancımız o dur ki kendi döneminin bu kötülük sistematiğini tarumar eden fikirler bu zindeliğe insanlık tarihince nasıl sahip olduysa bugun de sahiptir. Bu enerjiyi harekete geçiren niyet, gayret/emek ve tevekküldür. Resuller, Salihler bu yolda Müslümanlar için pratik örnekliğini tüm dinamizmiyle koruyorken, fikirler de potansiyelini koruyor…

    Fark edilirse!..

    REPLY