Almanya merkezli Der Spiegel dergisine 2018’e dair değerlendirmelerde bulunan Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Avrupa Birliği’nin mevcut durumu ve küresel gelişmelere dair ilginç tespitlerde bulundu. Alman Dışişleri Bakanı’nın özellikle Avrupa Birliği’nin küresel politikalara ilişkin etkisiz ve dikkate alınmayan bir aktör olduğuna yönelik açık yürekli sözleri dikkat çekti.

Yeni Şafak gazetesinin aktardığına göre Avrupa’nın küresel alanda çıkarlarını korumakta son derece zayıf kaldığını belirten Sigmar Gabriel, Avrupa’nın sadece değer merkezli bir politikayla çıkarlarını koruyamayacağını, “et peşinde koşanlarla dolu bir dünyada, vejeteryanların ayakta kalması zor olur” sözleriyle ifade etti. Alman Dışişleri Bakanı, belli başlı küresel güçler karşısında Avrupa birliği’nin durumunu ise, “Açık olan şu ki, Moskova, Pekin ve Washington’un tek bir ortak noktası var: AB’ye değer vermiyorlar; artık onu önemsemiyorlar.” ifadelerini kullanmaktan geri durmadı.

ABD KÜRESEL SİYASETTEN ÇEKİLİRSE

Sigmar Gabriel, ülkesinin ve Avrupa’nın ABD’ye olan bağımlılığına dair de değerlendirmelerde bulundu. Gabriel geçmişte, Almanya’nın küresel çıkarlarını, ABD üzerinden savunduğunu, bununla birlikte Washington’un küresel polis konumunu da eleştirdiklerini dile getirdi. Alman Bakan bu eleştirilerine karşın, ABD’nin küresel siyasette geri çekilmeye başlamasını olumsuz bir durum olarak değerlendirerek, “Uluslararası politika boşluk kaldırmaz. Eğer ABD odayı terk ederse, Suriye örneğinde görüldüğü gibi Rusya ve İran, ticaret politikasında da şahit olunduğu üzere Çin kapıdan girer.” yorumunda bulundu.

ÇİN ALEYHİNE KARAR ALAMAMAK

Alman Bakan, Çin’in küresel alanda yükselişini de, “Şu an dünyada tek gerçek jeopolitik stratejiye sahip olan ülke Çin.” sözleriyle özetledi. Sigmar Gabriel, Çin’in uyguladığı politikalar ile Avrupa’nın güneyinde ve doğusunda elde ettiği nüfuzu için ise “Öyle ki kimi AB üyesi ülkeler Çin’in çıkarları alayhine olabilecek kararları almaya cüret edemeyecek noktadalar.” ifadelerini kullandı. Gabriel, Çin’in bu politikasını, Avrupa’yı bölmek amaçlı değil etkisini artırmak amacıyla yürüttüğünü de belirtti.