Atasoy Müftüoğlu: Kötülerin Galibiyeti, İyilerin Bilinçsizliği

Atasoy Müftüoğlu: Kötülerin Galibiyeti, İyilerin Bilinçsizliği

İslami mevcudiyetin, ontolojik anlamda, gerçek hayatın, resmi hayatın, kavramsal ve kurumsal hayatın dışına atıldığı, İslam’ın ontolojik iddialarının istihfafla reddedildiği, İslam’ın duygusal-sembolik bir aidiyet duygusu içerisinde, özel alanda temsil edilebildiği bir durum İslami onura çok büyük bir saldırıdır.

Kötülerin Galibiyeti, İyilerin Bilinçsizliği

Müslümanlar olarak, İslami inançlarımızı küresel bağlamda coskuyla/heyecanla yüceltirken, uygulamada hiç bir varlık ve hayatiyet gösterememek gibi çok tuhaf çelişkilerle birlikte yaşamayı alışkanlık haline getirdik. Sürekli olarak kimi duygusal sloganları ve klişeleri tekrarlayan bir gelenek, sonra bu sloganları ve klişeleri bir gerçekliğe dönüştürüyor. Sloganlar ve klişeler dini hayatımızın bir gerçekliği haline geliyor. Söylenmesi gerekenleri söylemediğimiz için, yapılması gerekenleri yapamadığımız için sloganlarla/hamasetle ve basma kalıp kabullerle günü kurtarmaya çalışıyoruz. Asıl söylenmesi ve konuşulması gereken konularla hiç mi hiç ilgilenmiyor, eski kuşakların sorunlu tercihlerini/ tarzlarını/yöntemlerini bir geleneğe dönüştürüyor, bu gelenek sebebiyle dünyanın bugün ki durumunun hiç değişmeyeceğini/değiştirilemeyeceğini, bu duruma bir kader gibi katlanılması gerektiğini düşünüyoruz. Tarihin her döneminde olduğu gibi, bugün de, kötülerin galibiyetinin, iyilerin bilinçsizliğinden kaynaklandığını göremiyor, anlayamıyoruz.

Günümüzde, İslami düşünce ve ilahiyat hayatı, İslami aidiyet hakkının/hukukunun tanınmadığı, İslami özgünlük/özgürlük/bağımsızlık arayışının/talebinin ‘terörizm’le eş tutulduğu, İslami zihin dünyasının sistematik bir şekilde istiskal edilerek kontrol edildiği bir dünyada, kimlik ve kişilik kaybı pahasına teslimiyetçi uzlaşmalar gerçekleştirmeye çalışıyor. Kültürel, felsefi farklılıkları yok sayan, farklı siyasal modellere, yapılara ve egemenlik biçimlerine hayat hakkı tanımayan Avroamerikan merkezli ebedi evrenselcilik iddiası, bugün dünya ölçeğinde entelektüel takipleşmeyi bağnazca dayatıyor. Ebedi evrenselcilik iddiası ve bu iddiayı güçlendiren entellektüel evrensellik, İslam ve Müslümanlar için hiç bir zaman İslami bir gelecek olmadığını açıklamak anlamına geliyor. Bu nedenledir ki, bizler, Müslümanlar olarak sözünü ettiğimiz ebedi evrenselcilik ve entellektüel tektipleşmenin, zihin/düşünce/kültür dünyasının etrafında ördüğü ideolojik çitin sınırları içerisinde konuşmaya, yazmaya, eylemde bulunmaya özen gösteriyor, dikkat ediyor, ‘radikal’, ‘köktenci’, ‘fundamentalist’vs. gibi indirgemeci/muğlak etiketlerle damgalanmaktan, bu damgalanmalar sebebiyle yalnızlaştırılmaktan çok ama çok korkuyoruz. Bu korkularımız sebebiyle çitin içerisinde, yani bir tür toplama kampında hayatımızı sürdürerek, İslamın ontolojik özgürlüğünü, entelektüel dünyanın gündemine ve hayata kazandırabilecek bir dil ve bilinç geliştirmekten bir şekilde vazgeçmiş bulunuyoruz. İslamın ontolojik/ epistemolojik özgürlüğünü konuşmaktan/tartışmaktan vazgeçtiğimiz, böyle bir mücadeleyi yürütebilecek entelektüel iradeye sahip olmadığımız için Avroamerikan, merkezciliğin ebedi evrenselcilik dayatmasının sınırları içerisinde Müslüman kalmanın yöntemlerini tartışabiliyoruz. İslami düşünce, kültür, ilahiyat hayatı, hakim ideolojik dilin meşruiyetini/otoritesini/diktatörlüğünü sorgulayamadığı için, ya da böyle bir sorgulamanın mümkün olmayacağını düşündüğü için, entelektüel sömürgeciliğin sürdürülmesine, kalıcılığına, belirleyiciliğine açıkça katkıda bulunuyor, bulunabiliyor.

Bizler, Müslümanlar olarak bugün, önce sömürgeleştirilen, sonra da fethedilen bir zihin dünyasının izin verdiği ölçüde İslami çalışmalar yapıyoruz. Zihinsel anlamda mülksüzleştirilen, zihinsel muhacerete mahkûm edilen Müslümanlar, maruz kaldıkları bu zihinsel mahrumiyet sebebiyle bugün zihinsel özgürlük, entelektüel özgürlük,ontolojik özgürlük mücadelesini gündemlerine alamıyor. Karşı karşıya bulunduğumuz epistemik şiddet sebebiyle sözcükler tarafından kuşatılıyor, kısıtlanıyor ve baskılanıyoruz.

Ebedi evrenselcilik iddialarını İslama ve Müslümanlara meydan okuyarak sürdüren modern dünya sistemi, sistemin yapısal güçlerini, ideolojik ve teknolojik güçlerini küresel tahakküm için seferber ederek konumunu tahkim ederken, bizler, bu gerçekliğe yönelik çözümlemeler yapabilecek nitelikli kadrolar yetiştirmek yerine, popülist/hamasi sloganları düşünmeksizin alkışlayan taraftarlar yetiştiriyoruz. Hangi tarafta yer alırlarsa alsınlar, taraftarlar, bağımsız muhakeme yeteneğine sahip olmadıkları için, aklın sınırlarını zorlayan ölçüsüz övgülerle ya da yergilerle kendilerini kanıtlamaya çalışırlar.

İslami mevcudiyetin, ontolojik anlamda, gerçek hayatın, resmi hayatın, kavramsal ve kurumsal hayatın dışına atıldığı, İslam’ın ontolojik iddialarının istihfafla reddedildiği, İslam’ın duygusal-sembolik bir aidiyet duygusu içerisinde, özel alanda temsil edilebildiği bir durum İslami onura çok büyük bir saldırıdır. Bu tür saldırılar sloganlarla/hamasetle cevaplandırılamaz. Sözünü ettiğimiz saldırılar hamasetle cevaplandırılamadığı için, zihinsel anlamda sömürgeleştirilenler ebedi evrenselcilik iddialarıyla hesaplaşmayı düşünmüyor, bu yolda entelektüel bir irade ortaya koyamıyor, kültürel anlamda, folklorik anlamda Müslüman kalarak, bu evrenselciliğe katılmanın yollarını arıyor.

İslam’ın ontolojik özgürlüğünü, meşruiyetini ve otoritesini yeniden tarihin gündemine kazandıramadığımız takdirde, zamanın ve mekanın İslami anlamda yapılandırılmasından söz edemeyiz. Bugün, İslam dünyası toplumlarında İslam’ın inandırıcı -ikna edici- bir seçenek olarak nasıl bir dünya tasavvuru içerisinde olduğunu kapsamlı bir biçimde ortaya koyan hiçbir çalışma yok. Böyle bir çalışmanın yapılabilmesi için Müslümanların önce ulus-devlet çerçevesini aşan siyasal yapılar üzerinde çalışmaları, bunun için de milliyetçilikleri aşmaları gerekir.

İslami Analiz

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *