Bir ölüm haberi üzerine

Ömrünün baharında, iki yaşında yavrusunu annesiz bırakıp giden Defne için üzgünüm. Ama onun gidiş biçimi için çok daha fazla üzgünüm. Ahireti için üzgünüm.

Her ölüm haberi beni hem çok üzer, hem de çok düşündürür. Bu seferki haber ise çok daha farklı nedenlerden dolayı yüreğimi acıttı. Hem de çok acıttı. Ara sıra ekranlarda gördüğüm bu yüzün, adının ne olduğunu bile bilmediğim bu genç kadının hayat hikayesi beni bunları yazmaya zorladı. Bu bana bir kere daha gösterdi ki özgürlük eşittir, heva ve heves. Heva ve heves ise Allah’ın insanda olmasını istemediği, ondan uzak durmalarını öğütlediği bir özellik.

Alt yazılarla haberdar olduğum bu vefat olayı, haberlerde dakikalarca verildi. Genç kadının hayatından kareler seyrettik. Kendini anlatan sözlerini duyduk. Ağzından çıkan; “Kalp krizi geçirebilirim, her an ölebilirim…” gibi ölüm ile ilgili sözlere rağmen hiç de ölüme hazır gibi davranmadığını, seyrettiğim o karelerde gördüm. “Ben uçurumların zirvelerinde yaşarım” tarzı ifadeleri, doğrusu şımarıklığın zirvelerinde gezdiğini de gösteriyordu.

İşte tam da bu tarz yaşamın adının özgürlük olduğunu anlatıyordu bu genç kadının yaşadıkları. Özgür kadın imajı çiziyordu davranışlarıyla. Eşinden bahsederken de, Mevlana gibi adam tabirini kullanıyordu. Bu ifadelerinden de anlıyoruz ki, Mevlana’nın; ne olursan ol yine gel, yine gel felsefesinin işe yarayacağına inanmayı yeğlemiş. Kimseye hesap vermek zorunda değilsin, bildiğin gibi yaşa arada bir de gel arın!

Peki bu, kimseye hesap vermek zorunda değilim anlayışı ile gelinen son noktanın hesabından kaçmanın mümkün olabileceğini mi sanıyor insanoğlu. Evet ne yazık ki, bu tarz yaşam biçimini işine geldiği için benimsiyor günümüz insanı. Bunu sorgulamak istemiyor. Bu konuda Allah ne diyor acaba diye merak etmek de istemiyor. Çünkü merakının sonunda öğreneceklerinden korkuyor. Sorumsuzca yaşadığı hayatının sonunda vermesi gereken hesabın cevabını verememekten korkuyor. Bu yüzden de sığ sularda dolaşmak işine geliyor.

Ömrünün baharında, iki yaşında yavrusunu annesiz bırakıp giden Defne için üzgünüm. Ama onun gidiş biçimi için çok daha fazla üzgünüm. Ahireti için üzgünüm. Heva ve hevesi yolunda verdiği son nefesi için üzgünüm. Çocuğunun-eşinin yanında değil de yabancı bir adamın yanında verdiği can için üzgünüm. Son isteklerinden biri, ‘bir kadeh votka’ olduğu için üzgünüm.

Evinde can verdiği genç adamın kız kardeşinin; “Tanrım bizi bırakma ne olur!” yakarışı için de üzgünüm. Çünkü böyle bir yaşanmışlık Allah’ın en hoşlanmadıkları arasında iken, bu haksızlığa göz yummasını Tanrı’dan isteyenler adına da çok üzgünüm.

Allah’ın kendine inananlardan ne istediğine kulak asmadan O’nun isteklerine cevap vermeden yaşayıp, O’nu sadece başları dara düştüğünde hatırlayanlar için de çok üzgünüm.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *