Allah’a şirk koşuyor!

Allah’a şirk koşuyor!

Demirtaş; “Başbakan, Allah’a şirk koşuyor. Ne diyor. ‘Ben hepinizi tekleştireceğim. Tek dil olacaksanız. Benim milletim tektir, diliniz tektir’ diyor. Şimdi Allah diyor ki ‘ben sizleri farklı farklı yarattım.’ Senin haddine midir bunları tekleştirmek?” dedi. “Sayın Başbakan bu ne biçim müslümanlık anlayışıdır?” diye soran BDP lideri, “Hangi kitapta yazıyor bunu bir göster bakayım bize. Neyi tekleştireceksin?

Demirtaş; “Başbakan, Allah’a şirk koşuyor. Ne diyor. ‘Ben hepinizi tekleştireceğim. Tek dil olacaksanız. Benim milletim tektir, diliniz tektir’ diyor. Şimdi Allah diyor ki ‘ben sizleri farklı farklı yarattım.’ Senin haddine midir bunları tekleştirmek?” dedi.

“Sayın Başbakan bu ne biçim müslümanlık anlayışıdır?” diye soran BDP lideri, “Hangi kitapta yazıyor bunu bir göster bakayım bize. Neyi tekleştireceksin? İnsanlar diliyle, kültürü ile kimliği ile doğar, etnik kimliği ile diliyle doğar. Bunu tekleştireceğim deyip, ırkçılık, milliyetçilik dalgası yaratarak eğer Kürtleri sindireceğini sanıyorlarsa, ben BDP‘nin Eş Başkanı olarak şunu ifade ediyorum ki Kürtler sinmeyecektir ama, Türkiye’de kardeşlik hukukunu bozmamak için de elinden gelen gayreti gösterecektir Kürtler. Çünkü, bu ülkede birlikte yaşamak istiyor Kürtler” dedi.” (kaynak: internethaber.com-25/12/2010)

Sonrasındaki ifadeler ise aynen şöyle: “Tehdit ve hakaretle bu değişimi durduramaz. İlla bize bedel ödetecekse kellemizi kesse bile gövdemiz dimdik ayakta duracaktır”

Biz bu sahnelerle daha çok karşılaşacağız anlaşılan. İçlerinden gelenlerin sus pus olduğu bir oramda bu sözleri sol bir ideolojiden gelen BDP liderinin söylemiş olması çok manidar bir durum. Nihayet mecliste birileri onca kelli felli diplomalı İslamcılar! dururken Tayyib Erdoğan’a inandığını söylediği Kur’an’dan hatırlatma ve uyarılarda bulunmuş. Cesaretle de “başbakan Allah’a şirk koşuyor” demiş. Darısı bizim “Allah’ın ayetlerini üç kuruş için satan” din adamlarımıza olsun. Bu işler aslında cesaret işi. Korku kalbe girdi mi demek ki kimse bir şey yapamıyor. Cesaretli insan inandığı değerlerini koruyabiliyor. Keşke bunu bizim mahalledeki Müslümanlar da anlayabilselerdi.

Dünyanın çivisi çıkmış teknoloji gelişmiş ama insanlar hala uyuyor gibi yapmaya devam ediyor. Bu yüzden de Kralları hep çıplak gezdiğini sanıyor. Belki bir gün birileri söyler diye de bekliyoruz. Bu cenahta inandıklarını söyledikleri Kur’an’dan yana söz söyleyen ya da söylenen sözü dinleyecek pek kimse yok. Gerçekler orada öylece dururken sanki o sözler orada yokmuş gibi herkes kendi bildiğini yapıyor. Çünkü herkesin kendince korkuları var.

Neşe Düzel, Taraf gazetesinde Kemal Bülbül ile bir söyleşi yapmış. Sünniler ile Aleviler arasındaki en önemli fark nedir, diye soruyor.

Cevap çok ibretlik bir cevap; “İnancı yaşama biçimidir. Sünniliğin inanç merkezi camidir. Camide Sünni inancın gereği yapılır, namaz kılınır, Aleviliğin inanç merkezi cem evleridir. Cem evlerinde cem olunur.” (Taraf gazetesi, 01/11/2010)

Şimdi öğrendik ki camiler Sünni denilen kimselerin inanç merkezi imiş. Acaba bu Müslümanlar kim ola ki? Şimdi sorsanız yüzlerce kişiye Sünnilik ne kardeşim diye kimse bir şey bilmez. Neden Sünniliğin değil de İslam’ın inanç merkezi cami olmuyor ki? İslam’ın derseniz Alevilikte İslam’ın bir kolu! ya o zaman olmaz. Bu işler böyle yapılıyor demek ki… İslam’ın bilinmeyen diğer adı da bu ülkede irtica olarak söyleniyor ya bu da öyle bir şey işte.

Aleviler Koçgiri’de, Dersim’ de, Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Sivas’ta, Gazi’de katledilmişler. Kerbela’da 72 kişi katledilmiş fakat Aleviler bunu unutmamış. Oysa Dersim’de 72 bin kişi katledilmiş ama Aleviler bunu unutmak üzerelermiş. Kemal Bülbül böyle demiş fakat buna rağmen neden bu katliamları yapan kişi ya da kurumlar ile bir arada olduklarını ise bu katliamlardan bir korunma yolu olmalı diye düşünüldüğünü ve bu sebeple böyle bir yol tutulduğunu söylüyor.

Tıpkı Sünni diye bahsettiği topluluk gibi Alevi toplumu da tarihlerini hiç doğru okuyamıyor. Kerbela’da şehit edilenleri kendi inançlarının bir parçası gibi göstermeleri tam bir ibretlik olay. Orada aziz bir kadının haykırışının sesi olmak bu kadar mı zor.

Kerbela’dan mevcut statükoya koşulsuz itaati mi çıkardınız yani? Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Zeynep size hiç mi bir şeyler ifade etmiyor?

Gelin size ait kaynaklarınızdan bu hadiseyi aktaralım birlikte bakalım Hz. Ali’nin yolu nasıl bir şeymiş acaba!

“Muaviye’den sonra fasık oğlu Yezid, İmam Hüseyin (a.s)’den biat almaya karar verdi. Kendisine yapılan biat teklifi karşısında İmam, şöyle buyurdu; “Yezid gibi birisi ümmetin başına geçerse İslam yok olur gider.” İmam, Kufeliler’in davetine icabet etmek üzere, bir grup yakınıyla beraber Medine’den Mekke’ye doğru yola çıkmıştır. Hz. Zeynep bu kervanda abisinin yanında yer almaktaydı ve kendisini büyük bir vazife için hazırlıyordu. Ne yazık ki o acı günler başlıyordu, Muharrem’in birinci günü başlayan o ıstırap yolculuğu onuncu gün olan Aşura günü bitmiş ve fasık olanlar zahiren galip gelmiş fakat gönüllerde mahkum olmuşlardı. Hz. Zeynep Kerbela kahramanlarının savaşına şahit olmuştu. İmam Hüseyin ve yaranları ki bunlar arasında iki oğlu da meydanda mertçe savaşıp şehit olmuşlardı.. Hz. Zeynep, yapılan bütün haksızlıklara ve gaddarlıklara şahit oluyordu. Ancak her şeye rağmen sabırla direnmiştir. Hz. Zeyneb’in asıl çilesi Kerbela’dan sonra başlamıştır. Yezid’in askerleri onca insanı şehit etmekle kalmamış geride kalan savunmasız kadın ve çocuklara ait değerli eşya ve ne varsa hepsini ganimet diye el koymuşlar ve çadırlarını istila etmişlerdi. Geriye her şeyleri elinden alınmış Ehli-Beyt’in kadınları ve yetim çocukları kalmıştı. Hz. Zeyneb’in sorumluluğu daha yeni başlıyordu. Çünkü İmam Hüseyin (as)’in şehadetinden sonra kafilenin başına geçmiştir. Fatıma gibi bir annenin kızı olan Zeynep, Kerbela hadisesinden sonra Peygamber(sav)’in “cihadın en üstünü zalim liderin karşısında hakkı söylemektir” hadisinin gereğini yerine getirmiş; bunu Yezid’in huzuruna çıkarıldığında yaptığı konuşmayla ispatlamıştır. Kufe ve Şam’da halkla yaptığı hutbeler sayesinde Yezid hükümetinin sonunu hazırlamış ve beyinlere yeniden gerçek İslam’ı doğru olarak algılamasını sağlamıştır. Çektiği çileler karşısında Zeynep, hiç yılmadan Medine kadınlarına da öğütler vermişti, onlara kadın sorumluluğunun sadece çocuğa bakmak, çamaşır veya bulaşık yıkamaktan ibaret olmadığını söylemişti. Kadın bir insan olarak insanın toplumsal ilişkilerinde önemli bir rol oynamalı ve öncülük yapmalıydı.” (caferilik.com)

Kocasını bırakıp ağabeyi Hz Hüseyin’in yanında zalim düzene başkaldıran Zeynep üstelik iki oğlunu da şehid veriyor. İşte analar böylesine yiğit kızlar dünyaya getirmişler.

İşin özü ne Sünnilik ne de Alevilik öz itibari ile yüzde yüz İslam değildir. Eğer illa ki İslam bir yerlerde aranıyorsa o da Kur’an’dadır. Bu iş ne cem evi denilen yerlerde sema yapmakla ne de camilerde ne dediğini anlamaz bir şekilde namaz kılmakla olur. Mevcut politikacıların oy uğruna her toplumu bulunduğu yanlışlar üzerinde kabul etmeleri İslami bir şey değildir.

İşte o yüzden Demirtaş’ın söylediği şeyi ben İslam’ı bu şekilde yaşamaya çalışan ve bunu da gerçek İslam olarak gören hepinize söylüyorum; “ Allah’a ortak koşuyorsunuz.”

Bu yol İslam’ın yolu değildir. O güzide Müslümanların hayatlarını anlatıyor ve o Müslümanları katleden zihniyet ile aynı olan günümüz zalimlerine destek oluyorsunuz. Bu işin Alevisi, Sünniliği yok. Allah bizlere tek bir kitap indirmiştir. Eğer ayrılık meselelerimiz varsa çözümü de bu kitaptadır.

Son söz; kimse zanlarından uydurdukları yaşam şekillerini İslam’a mal etmesin. Çünkü hepimizin okuma yazması var ve biz bu kitapta nelerin yazılı olduğunu da biliyoruz. İnşallah bu dini seven herkes Kur’an’ı okuma cesaretini gösterir de kendilerini Allah ile aldatmaya çalışan bu aldatıcılardan korunur.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *