Sizi gidi Radikaller sizi!

Sizi gidi Radikaller sizi!

Gece Yazıları-5 “Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’” (En’am Suresi, 116) *** “Şunu bilin ki basiret ve feraseti unutan ve bu yitik ilmi aramayan radikal müslümanım diyenler, asla inkılabi olamayacaklar.. Sosyallikten nasibini almamış bedevi zihniyetli düşünceler sahih İslami mücadeleye yön

Gece Yazıları-5

“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’” (En’am Suresi, 116)

***

“Şunu bilin ki basiret ve feraseti unutan ve bu yitik ilmi aramayan radikal müslümanım diyenler, asla inkılabi olamayacaklar.. Sosyallikten nasibini almamış bedevi zihniyetli düşünceler sahih İslami mücadeleye yön veremezler..

Siz her şeye karşı çıkma sendromuna tutulmuşsunuz, lafzın egemenliğini selef dağına taşımayı özgünlük filan zannediyorsunuz, her şeyin rengini selef dağının yeşilinden görmenin nesi özgünlük?

Kanaatlerinizi dayatmaya devam edin  insanlara ve kırk yıllık ezbere devam ededurun hiç usanmadan, hem de İslam düşüncesi, hem de vahiy adına..

Her türlü baskıya, zulme uğrayan, kamusal alan bahanesiyle kamudan tard edilen, ordudan, okuldan, devlet dairelerinden ihraç edilen, her türlü tehdide, şantaja, hakarete maruz kalan, birinci sıradaki iç tehdit olarak görülen, üzerinde en acımasız imha planları yapılan, fişlenen, dinlenen, her an takip ve gözetim altında tutularak canından bezdirilen Müslümanlar iken, bütün bunlar sistem içi mücadelelerdir ve bizi ilgilendirmez demeyi erdemden sayın siz.

Ki bu tür yaklaşımlarınız Ergenekoncuları, darbecileri, statükocuları, derin devletçileri sevindirmekten başka ne işe yarayacaktır? Umarız bu eleştirileri (….) taifesi dikkate alırlar.”

***

Bütün bu yazdıklarım; “Referandum sürecine müdahil olmayalım ve ‘Lütfen Müslüman gençliğin istikbaliyle oynamayın; Bulaç, Metiner, Özel vs. sendromundan sonra bunları çekemeyiz..’ ifadesinde saklı, sahih İslam düşüncesini statükonun oyunlarına, kendisini restore etme gayretine; güncelleme, format atma çabasına, muhkem kılmaya çalıştıkları ideolojilerine, demokrasiye, laikliğe, liberalizme kurban etmeyelim..” diyenlere karşı yazılmış makale ve yorumlarda dile getirilen tepkilerin en hafiflerinden derlenmiş ama bu kadarın da bile gerçekten insafsız, acımasız hak ve adaletten nasibini almamış yakıştırmalar olan bir metindir.

Hangi müslümanın işidir ki aklın ve düşünmenin hakkını vermeden durduk yerde her şeye karşı çıkmak, zulme maruz kalanların, mağdurların ve benzeri zorluklar çekenlerin durumları bizi ilgilendirmez demek?

***

Anlaşılacağı üzre referandum süreci Müslümanları, özelde akil adam pozisyonunda olanları ve tabii ki onların sözlerine itibar edenleri birbirine durdurmuş, yazılan ve söylenenlere düşülen yorumlara bakılırsa, sanki bir daha selam vermeyecekmişçesine dün kardeş, dost olduklarına yani birbirlerine bir dolu hakaretamiz ifadeler, incitici sözler kullanmaktan çekinmemişlerdir..

Şahsım adına ben de süreci destekleme çağrısı yapanlara geçmiş söylemlerinden kinaye, kavramların hakkını vermek adına eleştirilerde bulundum ama şahıs merkezli olmadan ve özellikle insafsız ve hakaret içeren sözler sarf etmeden ki olması gereken de zaten budur..

Fakat bazı ifadeler, gerçeklere işaret etmek niyetiyle eleştiri üslubunun temel dinamikliklerinden olan ironik bazda dile getirilmiş olmasına rağmen yazı, yazarın kastettiği gibi anlaşılmadığından ve gayr-i tabiidir ki önyargılardan hareketle olsa gerek, ne yazık ki istihzaya yorumlanmış, mesaj alınmak istenmemiş, işaret edilen noktalar es geçilmiştir…

Oysa ki amaç bir çok yazıda yapmaya çalıştığımız gibi İslami referanslarla şekillenmiş geçmiş söylemlerimizi ve ideolojiler zemininde kavramlara yüklediğimiz anlamları hatırlatmak; varsa hata, varsa yanlış konsensüs zemininde bunları tespit etmenin akabinde düzeltip deklare etmek, ümmeti, en azından gelecek nesli geçmişte ve şimdi olduğu gibi kavram anarşizmine mahkum etmemektir..

***

Malum süreci takip edenler farkındadır, çoktandır unuttuğumuz ama kadim İslam düşünce geleneğinde karşılığı ve taraftarı olan Selefilik, Haricilik, Radikalizm, Tekfircilik vb. gibi ekstrem kavramlar “Tartışmaya biz dahil olmayalım, bırakın İslam düşüncesi özgün haliyle kalsın, sürece ilişkin eklemleyeceğimiz ideolojik yargılarla onu kirletmeyelim; Müslümanlar nerede ve ne zaman nasıl davranacaklarını bilirler; bilmeleri de gerekir, bu özgüven ve feraset onlarda zaten vardır ve dolayısıyla referandum sonrasında İslam düşüncesi tartışmalarında maça bir sıfır mağlup başlamayalım vs.” diyenlerin üzerine Anayasanın yüzü suyu hürmetine, demokrasi ve görece özgürlükler uğruna, “adım adım özgürlüğe” söyleminde mündemiç liberalizm uğruna boca edilmiştir..

“Bizim radikaller, bedeviler, her şeyi selef dağının renginden görenler” gibi daha bir dolu ajite edici benzer vurgulara bakılırsa, davetçi Müslüman nev’inden ortaya çıkanların söylemleri karşılık bulmamış, aksine üzülerek ilave edelim ki kendilerinden olan birileri tarafından da argo tabirle ti’ye alınmıştır..

Ve ne yazık ki tevhidi duruş, sahih İslam düşüncesi, Hz. Muhammed ve ilk nesil örnekliğine dair kavram ve söylemler hayattan, toplumdan kopuk, yaşamla bağdaşmayan, siyasi basiretten yoksun sloganlar zümresinden sayılmaya başlanmıştır.

Kaldı ki “Bizim radikaller” ve “Adım adım özgürlüğe” başlığı altında bulundukları yerin ve temsil ettikleri siyasetin mahkûmu olarak geçmiş söylemlerini unutmuşçasına zafer ve mutluluk çığlıkları atan bu kardeşlerimiz, bir başka âlim, aydın namzetinin AKP siyasetine ve onun iktidarında oluşan mutlu azınlıklara (bana göre tepkisinde yerden göğe kadar haklı..) kapitalizm bağlamında ama İslam ve Sosyalizmi kaynaştırırcasına yaptığı eleştirilere karşı hemen gard alıp, “Kur’an’ın beşeri ideolojilerle, hele hele solculukla işi olamaz” diyerek karşı eleştiri getirmiş, peşi sıra makalelerle yerden yere vurmuşlardır. Kendilerinin rağmında İslam düşüncesine beşeri algıların karıştırılmasından rahatsız olanların, ucu açık olmayan, muğlak vaatlerle bir takım bedellere teşne, görece rehavet ve özgürlükler bağlamında bir başka beşeri algılara göz yummaları anlaşılır bir tavır değildir..

Bu söylemlerimizden darbe severliği, Ergenekoncuları savunmayı, asker ve yargı vesayetine razı oluşumuzu çıkarmak da işin bir başka insafsız boyutudur.

***

Bu hengame içerisinde artık olan olmuş, demokrasinin ritüellerinden biri olan Referandum gerçekleşmiş, Müslüman kamuoyu da ya evet ya hayır diyerek yada boykot ederek yaygın ve artık meşru kabule göre demokratik hakkını kullanmıştır. Böylelikle Anayasa, ne kadar aksi iddia edilse de bize göre Cumhuriyetin kurucu iradesinin gölgesi altında gerçekleşen bir takım değişikliklerle halkın, özelde Müslüman kamuoyunun da desteği alınarak daha bir muhkem kılınmış ve daha bir meşru zemine çekilmiştir; ki üç vakte kadar gündeme gelip yeniden bizi içine çekecek bir başka  Anayasa değişikliği tartışmalarına gebe olarak..

Tartışmaların satır aralarında evet diyenler tarafından hayırcıların veya boykot edenlerin darbeci, Ergenekoncu olarak lanse edilmesi savunula gelen demokrasi kavramının içeriğinde bile samimi olunmadığının bir göstergesidir ki demokrasi halkın önüne, onların iradesi dışında konulan alternatiflerinden birini tercih etmek olduğuna göre bu garabet niye?

***

Öyle ya da böyle hazır tartışmalar bitmişken diyeceklerimizden biri şudur ki; buralarda yazıp çizmemize bakılmasın, biz sözü referans alınan, ileri sürdüğü fikir ve düşünceleri fetva mesabesinde görülen akil insanlar pozisyonunda değiliz, öyle bir iddiamız da yok.

Sadece dertleşiyor, sadece paylaşıyoruz hepsi bu, elbette ki zımnında eleştiri olmak koşuluyla.

O kadar da hakkımız olsun, biz de bir şeyler diyelim bu alemde..

Eksikliğimizi tamam etmek, bilgimizi artırmak için olacak, yıllardır âlim, aydın olduklarına inandıklarımızın yazılarını okuduk, söylemlerine kulak kabarttık, gönül verdik ve o istikamette insanlarla paylaştık ve hala da yaptığımız bundan başka bir şey değildir..

Ama görünen o ki onlardan bazıları bugün, geçmişte söylediklerinin hilafına tavır içindedirler ve sürece ilişkin tartışmalardan da anlaşılacağı üzre kavramların altını üstüne getirip anlam kirliliğine yol açmaktadırlar ve kaçınılmaz olarak insanların kafalarını karıştırmaktadırlar.

Bizi endişelendiren, üzen de budur..

Bundan sonrası için istediğimizi dile getirirsek; eğer İslam düşünce geleneğine olumsuz bir katkı yapmaktan kaçınarak Kur’an’dan mülhem kavramlar disiplini inşa etmek istiyorlarsa ve eğer biraz insafları varsa bugünden tezi yok âlim, aydın, akil adam pozisyonunda olanlar “ben”lerinden, “ene”lerinden, koltuklarından vs. nerelerinden olacaksa artık fedakârlıkta bulunmalılar ve bu başıbozukluğun üstesinden gelmeye çalışmalıdırlar.

Mademki sözü dinlenilenlerden sayılıyor, mademki sözleri fetva kabul ediliyorlar, tefrik edici, çatışmacı sözlerden ziyade barıştırıcı ve bağdaştırıcı, muhabbete teşvik eden, dostlukları pekiştiren laflar etsinler.

Yoksa tahminen genç olduğunu sandığım bir kardeşin “Lütfen Müslüman gençliğin istikbaliyle oynamayın; Bulaç, Metiner, Özel vs. sendromundan sonra bunları çekemeyiz.” şeklindeki feryadında içkin kavram karmaşasına ve tabiidir ki ideolojilere gelecek nesli de kurban edeceğimiz aşikârdır.

Ve apaçık görülmüştür ki meğer kesrette vahdet filan yokmuş!

Oysa ne güzel inanmaya başlamıştım, bu hikmetli sandığım söze..

***

Bütün bunlardan sonra bir dostumuzun sitem ederek artık sözün bittiği yere işaret etmesine katkı babında ben de derim ki: “Söz” zaten önceden vardı ve insanlık var olduğu sürece “Söz” onu aydınlatmaya, uyarmaya devam edecektir; yani hakiki “Söz” hiçbir zaman bitmeyecektir.

“Söz”ün bittiği yerde ise zaten gerçek “Söz” sahibi son “Söz”ünü söyleyecektir ve o gün hiçbirimize O “Söz” sahibinin şefkati ve merhameti dışında hiçbir söz fayda vermeyecektir.

Ve biz kelam-ı kadimden mülhem hakikati söylemeye gücümüz yettiğince devam etmek zorundayız, her gün yeni bir “Söz”ün inşasının başlangıcıdır çünkü..

Evet her sabah uyandığımızda söz söylemeye yeniden başlıyoruz biz ama önce kendi benliğimize, onu özümseyerek sonra başkalarına, başkalarıyla paylaşma adına ki rahmet yağsın üzerimize Rahmet-i Rahman’dan..

Keşke Kelamullah’a ittiba ederek“Söz”ün hakkını verebilsek..

Ama beraberce, birlikte, ümmetçe ve birbirimiz üzerine boca ettiğimiz insafsız yakıştırmalardan derhal tövbe ederek..

Paylaşmanın, birlikte müslümanca, kardeşçe, dostça yaşamanın bir anlamı da bu değil mi zaten, sayın dostlar, sayın kardeşler ne dersiniz?

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *