Başka ilahlar edinmemek

Allah’ın Resulü bize, İslam’ın yeryüzünde bir düzen/sistem olduğunu, pratiğe geçirilebileceğini gösterdi. Bu düzenin ütopya olmadığını ispatladı.

“Gördün mü heva ve hevesini ilah edinen kimseyi? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?”

(Furkan/43)

Genelde “nefis” kelimesi kullanılır böyle zamanlar­da, fakat bu kelimenin bir kavram ifade ettiği Kur’an’da değişik anlamlar yüklendiği düşünülürse, bu yazıda ego sözcüğü daha yerine oturdu…

Egoyu ilah edinmenin ne olduğu, insanı nerelere götüreceği konusuna eğilmek gerekir. Müslümanların, tuzla buz olmalarının önemli nedenlerinden biridir bu. Nasıl mı? Herkes yeni birşeyler söylemiş olmak uğruna, bir diğerine kulak vermez oldu. Benim dediğim de de­diğim, diyen diyene. Bir bakıyorsunuz üç kişi bir araya gelmiş, bir müddet sonra o üç kişi ayrı birer söylem sa­hibi olmuş birbirlerinin dilinden anlamaz hale gelmişler.

“Müslüman Kur’an’a teslim olan kişidir” gerçeği ayetlerle belirtilirken bunu unutup Kur’an’ı teslim alma­ya kalkmak, Kur’an’a rağmen müslüman olmak nasıl olur? Bunu yaparken insan İslam’ın neresindedir aca­ba?… “Ey insan, ‘üstün kerem sahibi’ olan Rabbine kar­şı seni aldatıp-yanıltan nedir?” (İnfitar/6)

Kur’an’ı çağa uydurmak gibi bir tutumun uzaktan yakından İslam’la bir ilgisi yoktur. İctihad ayrı tahrip ayrı şeylerdir; bunları iyi ayırdetmek lazım. Kur’an çağlar üstüdür. Her çağa, her topluma ışık tutacak güçtedir. Çünkü kainatın sahibi ve yaratıcısı olan Allah’ın hüküm­leri ve sözleridir. O, çağları da yarattıklarını da iyi tanıyandır. İndirdiklerini kıyamete kadar koruyacağını söyle­yen de kendisidir. Yanılanların yanılgıları, Kur’an’a değil ancak kendilerine zarar verir. “Ey insanlar, yoldan çık­mışın biri size bir haber getirirse onu araştırın; yoksa bilmeden bir topluma çatarsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat/6)

Akletmek ayrı bir şeydir, aklımızı ilah edinmek ayrı. Allah birincisini emrederken ikincisinin insanı cehenne­me taşıyacağını söylüyor. “(Ey Muhammed) Allah’ın ayetleri üzerinde, inkar edenlerden başkası tartışmaya girişmez. İnkarcıların memlekette dolaşması seni aldat­masın.” (Mümin/4)

İnsan kendini, gücünü tanımalı ve sorgulamalı, egosunu ilah edinmemeli. Allah’ın emirlerine uyarak an­cak kurtuluşa erebilir; ters düşerek, ona kafa tutarak değil. “Ben samimi idim” yetmez, Rabbine boyun eğmek müslümana farzdır, başkalarını bilemiyorum.

Bir başka önemli sorun da peygamber, alim, ulema, sünnet, hadis ne varsa sollayıp geçmek, silip süpürmek… Bunları Kur’an’ı anlamada birer engel görmek, sadece Kur’an yeter demek!… Güzel… Başımız üzre Kur’an, biz de onu diyoruz, ama peygamberin örnekliği­ni, mücadelesini niye görmezden geliyoruz? Bize yol açan gerçekleri o günlerden bu günlere taşıyan, köprü olan, ışık tutan insanlara karşı bu anlamsız tavrımız niye?

Bunun sebebi, alim, ulema sıfatını kendilerine yine kendileri veren, bu işle uzaktan yakından bir alakası, olmayan sahtekarlar ise, bunlara olan kinimiz, buğzumuz bizi gerçekleri görmekten alıkoymasın. Hepimize birkaç doğru öğreten bir başkası vardır.

Tabi ki her zaman her yerde olduğu gibi sapmalar, uydurmalar, dışarıdan alıntılar, yanlış gelen bir sürü haber olacaktır. Bunun sıkıntısını hepimiz çekiyoruz. Sağlıklı bir vücudun herhangi bir yerindeki uru almak yerine o uzvu almak, o bedeni sakatlamak demektir. Önümüzdeki peygamberin sünneti var, asırları içine alan bir İslam tarihi var. Kur’an’ın ışığında bunlara bakmayı öğrendiğimiz zaman, ne yalan ne doğru, ne İslam’dan ne değil seçimini yapmamız kolaylaşır. Yan­lışları çıkartıp atarsak, doğruları bize kalır.

Allah’ın Resulü bize, İslam’ın yeryüzünde bir düzen/sistem olduğunu, pratiğe geçirilebileceğini gösterdi. Bu düzenin ütopya olmadığını ispatladı. Bu din yayılmaya başladığı andan itibaren o coğrafyaya hayat verdi. Samimiyeti, inancı, hakkı, hukuku, sevgiyi, saygıyı, insana bahşettiği inanç gücünü gördük. Bu düzenin olduğu yerde bu güzellikleri bulabildik. Bunca uğraşma­larına rağmen insan aklı bunu beceremedi. İnsan hakları sadece dillerinde, İslam’dan başka çıkış yolu arayanların.

Bunları görmezlikten gelmeye başladınız mı parça­lamalar başlıyor.

Canımızın istediği zaman, aklımızın buyurduğu gibi yatıp kalkıp adına namaz dersek, huşu ile kılma şartını bir kenara itip, bize namazı öğreteni anlamaya çalış­mazsak, astronomik hesaplarla Ramazan saptarsak, müslümanların aralarında olması gereken bütünlüğü en hassas noktasından vururuz, katlederiz. Nitekim ettik de. Bunu isteyenlerin, planlayanların ekmeklerine yağ sürdük, bize neler yaptıklarını niye anlamıyoruz? Anlamamakta direniyoruz.

Ramazan, bayramlar astronomik bir olay değil, sosyal bir kaynaşma, bir birliktelik, bir paylaşma, Allah’ın huzurunda topluca ibadet gerçeğidir. İslam aleminin acılarını, sevinçlerini paylaşmasıdır amaç. Kimse kimseye ulaşamıyor, her millet kendi kendine yanıyor, ümmet olgusu paramparça oldu. Dünyanın dört bir yanından gelen müslümanların, aynı vakitte, aynı rekat sayısı ile kıldıkları namazın insana verdiği hazzı, bu cemaatin ne anlama geldiğini düşündük mü hiç? Yeryüzünün neresinde görünürse görünsün ayı görüp oruca ümmetçe başlayıp, ümmetçe bayram et­menin birşeyleri paylaşmamız, mesajını almamakta diretmemizin nedenini, bize neler yaptıklarını göremeyişimizi neyle adlandıracağımı bilemiyorum.

Kur’an’ın Arap toplumuna indiği bir gerçek, fakat sadece Araplara ait olduğu, onların hayatlarını düzen­lemeye matuf olduğu iddiası bu konuda az araştırma yapanların, araştırdıkları kaynakları iyi seçemeyenlerin iddialarıdır. Bir kere Allah milliyetçiliği kesin yasaklıyor. Peygamberin mücadelesine bakarsak onca kolay yol varken zoru seçmesinin nedeni neydi acaba? Çünkü kolay yolların sonu milliyetçiliğe çıkıyor. Sadece Arap toplumuna yönelik yararlar, kazançlar sağlıyordu. Bu yollar seçilseydi her şey orada olup, orada kalacaktı belki de. Halbuki peygamberin mücadelesi İslam’ı yayış biçimi, onu, sadece Arabın olmaktan çıkarıp evrenselleştirdi. Buna Yaradan’ın gücü yeter. Çağlar bizim için var, onun için değil.

Yeter artık! Allah’ın bildirdiklerini bırakıp bildirmedikleriyle uğraşmayınız. Saklı tuttuklarından sorumlu deği­liz. Sorumluluklarımızın nerede olduğunun bilincine vara­lım artık. Bu durumda olmamıza neden olanlara “du­run!” demesini öğrenelim..

Egoyu ilah edinmek gizli bir yanılgının sonucu, Tevfik Fikret’e şu sözleri söyletti:

“Enbiyadan yaşarım müstağni

Bir örümcek götürür Hakk’a beni

Kitabım sahn-ı tabiat kitabı

Bendedir hayr ile şerr esbabı”

 

Yorumu size bırakıyorum.

Yola doğru işaretler koyanlara selam olsun.

* Enbiya; burada gerçek Allah dostlarını kastediyor.

İktibas, Mart 1997

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *